Bir çocuğun
ölümünden, bir bebeğin kanlar içindeki fotoğrafından, bir insan hangi
sebeplerle etkilenmez ve yüreğinde en ufak bir kıpırtı olmadan umursamaz. Bunu
ne beynim algılıyor, ne de vicdanıma anlatabiliyorum.
Öyle bir ülkede
yaşıyoruz ki; ne insan seviyor, ne hayvan seviyor, ne doğayı seviyor, ne çocuk
seviyor. İçinde sevgiye dair hiçbir şey yok. Sevdiğini söylediği kadını,
kendisini istemediği için öldüren, köyünde eşek sikip, şehirde köpek siken,
kentinde kalan üç-beş ağaç kesilirken umrunda bile olmayan insanlarla birarada
yaşıyoruz, yaşamaya mecbur bırakılıyoruz.
Bu insanlarla,
bırak aynı ülke sınırlarında yaşamayı, aynı havayı soluduğum için bile
kendimden utanıyorum. Bunu söylediğin zaman da, “Siktir git” diyorlar bana. Çünkü artık haklı olanın değil, sesi
yüksek çıkanın borusunun öttüğü bir ülke haline geldik. Kanunların
uygulanmadığı; kanunları yaptıkları katliamlara, hırsızlıklara uydurdukları bir
ülke burası.
Bu ülkede
yaşananlara sırtımızı çeviriyoruz, vicdanımızı rahatlatmak için de yalanlara
sığınıyoruz. Oysa farkına bile varmadan, gün be gün ölüyoruz, insanlığımızdan
eksiliyoruz.
7 çocuklu bir
annenin cansız bedeni tavukçunun soğuk hava deposunda, 10 yaşındaki Meryem’in kurşunlanmış
bedeni bir evin içindeki soğutucuda bekletiliyor.
Dünyanın en harikulade
edebiyatçısına ya da muhteşem bir sinemacıya, “Yaşanabilecek en acı, en gaddar olayı tasvir et” desen, çocuğunu kaybeden
bir ananın-babanın çocuğunun cesedini, evdeki dondurucuda bekletmek aklına
gelmez. Böylesi bir kurguyu film olarak izlesen “Bu kadar da olmaz” dersin, romanda okusan ‘siktir’ çekersin.
Şu yaşananların annenin
başına geldiğini, o dondurucu başında bekleyenin sen olduğunu sadece bir dakika
düşün. Ne yaparsın cevap ver? Ne yaparsın lan, ne yaparsın?
Bunları
söylediğin zaman PKK sempatizanı oluyorsun. Bir acının karşısına, başka bir acı
dikip, “Şehit olan askerlerden neden
konuşmuyorsun orospu çocuğu” diye, azar işitiyorsun.
Acı
yarıştırıyoruz. Hayatının baharında, 20’li yaşlarında, belki hayatında hiç bir
kızın elini tutmamış, bir kafede buluşmamış, gencecik bir çocuğun ölümüne
sadece siz üzülüyorsunuz ya! Sizden başka kimse üzülemez, en çok siz üzülürsünüz
çünkü.
Bir gün önce Kürt
olduğu için işyerine saldırılan, ertesi gün ‘şehit’ olan Gökhan Çakır için üzüldün mü, kitabını siktiğimin
pezevengi. Ağzını açtın mı lan, o çocuk için. 16 askerin ölümünden üç gün önce
ölen bir asker için niye ağzını açmadın?
Sorun sayı mı? Hayatını
kaybeden insanlar senin için sayıdan mı ibaret? Sayı mı lan onlar, insan ulan
insan. Biri öldüğünde götünü yayıp taşak yaparken, 16’sı öldüğünde mi
insanlığın tutuyor?
Bu devlet size
binlerce yalan söyledi. Hâlâ aynı yalanlarla kendinizi kandırıyorsunuz. Hırsızlıklarını,
yolsuzluklarını, katliamlarını gizlemek için devlet, millet, toprak, din, iman
soytarılığına başvuruluyorlar. Ermenileri, Rumları, Alevileri katlederken de
aynı yalanları söyledim, sokak ortasında gençleri öldürürken de aynı yalanlara
başvurdular. O derede, daha kaç kez yıkanacaksınız?
Sen öldürülen
Kürt’e üzülme zaten. Sanki varmış gibi göstermeye çalıştığınız vicdanlarınızı
temizlemek için o yalanlara inanmaya devam edin. Senin için de şu yaşananlardan
utanırım.
Yeter ki, benim
neden üzüldüğümü sorgulama artık. Çünkü ben kimliğinden bağımsız olarak öldürülen
asker için de üzülüyorum, sokakta ip atlaması, top oynaması gereken çocuğun
öldürülmesine de üzülüyorum.
Sadece Filistin’de
ölen çocuğa üzülmüyorum; Kenya’da, Mısır’da Norveç’te, Irak’ta, Türkiye’de
öldürülen çocuğa da üzülüyorum. Öldürülen çocuğun Müslüman, Ateist, Hıristiyan ya
da Yahudi olması umrumda bile değil. Ama yeterli ama yetersiz bir vicdanım
varken, benim vicdanımı sorgulamaktan vazgeç.
Rahatsız
oluyorsunuz vicdanlı insanların olmasından. Çünkü vicdansızlığınız koyu
karanlık bir gecede, dolunay gibi parıldıyor. Haksızlığınızı, “Ben daha büyük acı yaşıyorum” diye
bağır çağır seslendiriyorsunuz.
Sanıyorsunuz ve
istiyorsunuz ki, siz bağırdıkça, susacağım; sesinizi yükselttikçe, bir köşeye
sığınacağım.
Zalimliğinize de, insafsızlığınıza da, vicdansızlığınıza da karşı duracak insanlar olduğunu kafanıza vura vura göstereceğiz.
Zalimliğinize de, insafsızlığınıza da, vicdansızlığınıza da karşı duracak insanlar olduğunu kafanıza vura vura göstereceğiz.
Hepinizin kendi seçimiydi
Türk olmak. Doğarken götünüze takılmış çipten, size Türk, Kürt, Ermeni, Alman
veya Fransız olma seçeğini verdiler de siz de Türk şıkkını seçtiniz sanki amına
koyayım.
İster Kürt olsun,
ister Alevi, ister Türk olsun, ister Yahudi, ister Arap olsun, ister Ermeni; insanlar
yaşamalı, çocuklar yaşamalı.
Utanacaksınız, bu
yaşananların hepsinden utanacağınız bir zaman gelecek.