16 Ekim 2011

İki fotoğraf arasındaki fark


Garip bir maç oldu. İlk yarı, maçın daha başında Sestak'ın kafa vuruşu dışında pozisyonu yoktu Bursaspor'un. Kazım'ın çıkışı, sağ kanadın işlevsizleşmesi ve ikinci yarı Ertuğrul Sağlam'ın Insua ve Tagoe hamleleriyle birleşince, rakip yarı alana gidemeyen bir Galatasaray izledik.

Benim için maçın önemi, Galatasaray'ın sahadaki duruşudur. 16 Ağustos 2010 tarihindeki, Sivasspor-Galatasaray karşılaşmasını unutmuyorum. Baros'un etrafını 3 Sivassporlu futbolcu sarmış, kapışma halinde. Arka planda Mehmet Batdal, çoraplarını çekiştiriyor. O gün, böyle bir takım olamayacağını söylemiştim.

Aradan 1 yılı aşkın bir süre geçiyor ve Engin'in pasında Elmander topu filelere bırakıyor. Engin gole seviniyor, Elmander sevincini yarıda kesip Engin'i arıyor. Herkes Engin'in etrafında, Kazım her zamanki gibi şaklabanlıklar yapıyor. Hasan Şaş, Ümit Davala, tercüman Mert hepsi birbirine girmiş gole seviniyor.

Kimseye öğretmeye haddim değil elbet ama takım olmak başka bir şey. Tek tek harika adamlardan kurulu bir futbol takımını sahaya sürersiniz ama o yeşil çimlerin üstünde bir kimya tutturamazlar. Tenis oynamıyorsun, yüzmüyorsun futbol dediğin oyunda sahadaki 11 adamın mücadelesi ve saha dışındaki pek çok elementle var oluyorsun.

Sabri'yle başlayan, Sercan'ın harika dokunuşuyla sinyali veren, Elmander'in oyun anlayışını gösteren pasıyla finale yaklaşan ve Baros'un ustalığıyla tribünleri sevince boğan gol, Nou Camp'ta izlediğimiz türdendi.

İşler şu ana kadar fena gitmiyor ancak sahaya bakıldığında süreklilik göremediğimizi de söylemek gerekir. Zaten o da sağlandığında, alınacak sonuç ne olursa olsun, futbolu izlenesi bir takım halini alacaktır Galatasaray.

Yenilen golde, Sercan'ın vuruşunu anlamlandırabilen, Eboue'nin Afrika'dan yeni transfer edilmiş bir oyuncu olmadığını söyleyebilen ya da Hüseyin Göçek'in düdük taşıma yetisi olacağına dair fikri olan var mı bilmiyorum.

Bildiğim tek şey Galatasaray'ın takım olma yolunda hızlı adımlar attığı. Eksiği, gediği tabii ki mevcut ancak son 2-3 yıla oranla bambaşka değişimler gösterdiği de aşikâr.

Yenilen gole hep birlikte üzülmek, yapılan bir hatada arkadaşının başını okşamak, golü atanın sevincini bile yaşamadan asistin sahibine koşması, yedek kulübesinde sarmaş dolaş insanlar görmek, maçın bitmesine kısa süre kala gol yiyen takım taraftarının sanki 70 dakika daha varmışcasına takımını aynı coşkuyla desteklemesi, Galatasaray'ın yeniden bir takım olduğunu görmek...

Uzun zamandır görmediğimiz pek çok şeyi görüyoruz. Aslında sevincimiz 3 puana değil, sahadaki bu görüntüye.

Engelsiz Aslanlar'ın üst üste 3. kıtalararası şampiyonluğu, kadınlarda ve erkeklerde Fenerbahçe'yi devirerek alınan kupalar, bu görüntüyle birleşince, Galatasaray'daki değişimlerin salt, futbolla ilintili olmadığını görüyoruz.

Galatasaray'ın tekrar spor kulübü olmasını görmek, güzel şey. Şu işler olduktan sonra bu boktan ligde şampiyon olmuşsun, olmamışsın zerre önemi yok, benim için de olmayacak.

Son söz Baros için olsun. Baros'u göndermek intihardır. Bugüne dek; hırsı, mücadelesiyle bu takımda kalmayı sonuna kadar hak etmektedir. İsterse 20 maç boş geçsin, umrumda bile değil.