10 Temmuz 2010

Teselli ikramiyesi Almanya'nın


Dünya Kupaları'nın en iyi karşılaşmaları hep 3.lük maçları olmuştur, gelenek yine bozulmadı. Ama işin ilginci muhtemelen 32 takım içinde en çok oynanmak istenmeyen maçlar yine 3.lük maçları olur. Büyük ikramiyeyi kaybedip, teselli ikramiyesine talim etmek zorunda kalmak hoş olmamalı.

Tabii işin bir de Ahtapot Paul boyutu var. Kendine inananları yine mahçup etmedi. Her ne kadar 2-1 olunca, hakkında atıp tutanlar olmuşsa da, yeni bin yılın ak sakallı dedesi Paul, tam isabet sağladı.

Maçın anlatılacak hiçbir yeri yok. Başta söyledim, oynayan için büyük eziyettir. Mental olarak bitmiş 22 adam sahada, teselli için koşturdular. Genelde, sürprizler kazanır bu 3.lük maçlarını ama Almanya bu istatistiği 2006'da olduğu gibi yine bozdu.

Müller ve Forlan, 2010 Dünya Kupası'na damga vurmuş iki adam olarak hafızalarda yer almıştır.

Turnuva bitiminde 32 takım için bir değerlendirme yapacak olduğumdan ve de pek neşem yerinde olmadığı için yazıyı burada kesiyorum.

4 yıl sonrayı beklemeden şunu ekleyeyim ama Almanya 2014'ün en büyük favorisidir şimdiden. Tabii ki, şartlarda çok büyük değişiklikler yaşanmazsa. Haydi eyvallah...

Srebrenica'nın hatırlattıkları


Srebrenica katliamının 15. yılı. 8 bin 372 kurbanı anıldı. Yine gözyaşları döküldü, unutulan acılar su yüzüne çıktı.

Toprak altında, halen çocuklarının, kocalarının kemiklerine ulaşamamış anneler, eşler mevcut, mayınlı bölgeler nedeniyle.

Bu ülkede 'intikam' çığlıkları atanlarla, savaşın sürdürülmesi gerektiğini savunanlar aşağıdaki fotoğraflara iyice baksın. Öyle oturduğu yerden savaş çığlıkları atmak en kolayı. Bu çığlıkları atanlardan kim acaba; evladını, eşini, sevgilisini elleriyle toprağa verdi?

Siz hiç kendi ellerinizle sevdiğinizi toprağa verdiniz mi? O acının ne menem bir şey olduğunu bilir misiniz? O zaman susun.









Ooooooooooo


Kim öğretti bunlara bu işi, merak ediyorum. Ya da bu işi yapanların, başındaki kişi ne yaptığını biliyor mu?

Başlık bulamıyorsan, spot yazamıyorsan, sayfayı düzenlemeyi bilmiyorsan yapmayacaksın bu işi. Yapacaksan da, adam gibi yapmayı öğreneceksin.

O zaman hep birlikte haykıralım: Oooooooooooooo

Yeter demeyi öğrenmeden


Daha kaç maden emekçisi hayatını kaybedecek?
Daha kaç cenaze evlere gönderilecek?
Daha kaç ölüm izleyeceğiz?
Ölümlerde aklımıza düşüp, sonra unutmamayı yine başaracak mıyız?

Bu kez bedeli kaç TL olacak, bir emekçinin hayatı. 5 bin mi? 7 bin mi?
İnsanlar ölmeye devam ederken, hiçbir önlem almayanlar ellerini kollarını sallamaya devam mı edecek?
Bu ölümler sürerken, biz kısır tartışmaların ekseninde dolaşmaya devam mı edeceğiz?

Biri ya da birileri 'yeter' diye haykırmayacak mı?

Ruhum sıkılıyor, içim bunalıyor. Kıvamı tutmamış cinayetler gibi bu ölümler. Aslında cinayet(ler) işleniyor. Bütün bir ülkenin gözüne baka baka, cinayet işliyor, yemeye doymamış yağlı kompradorlar.

'Yeter' demeyi öğrenmeden, tepkilerimizi yüksek sesle haykırmadan bu ölümler sürecek.

Peki biz ne zaman ses çıkartacağız?
Ancak ateşin düştüğü yer, bizim ocağımız olduğunda.
Yani yılan, bize dokunmadığı sürece bin yaşayacak öyle mi?