25 Ağustos 2009
Edu, Delgado ya da hurdalar
Edu ve Delgado; sanki yolda yürürken sakatlanmışcasına uzun sakatlıklarından ötürü mukaveleleri ya donduruldu ya da feshedildi.
Spor filan değil bunun adı. Tam anlamıyla vahşi kapitalizmin, ete kemiğe bürünüp vücut bulması. Oynarken iyisin, sakatlandığında yolla gitsin. Ne adına; kabaran yabancı kontenjanını boşaltmak için. Alırken atılan bin takla, unutuluyor anında.
Yöneticiler; ne kadar beyefendi, ne kadar dürüst olduklarını da bu yolla göstermiş oluyorlar. İğrensiniz alayınız...
Diyarbakır'da yaşananlar, Daum ve Emre
Diyarbakırspor-Fenerbahçe maçında ve sonrasında yaşananları bütün Türkiye çıplak gözle seyretme şansı buldu. Bu ülkede kendilerine taraftar adı verenlerin, renkler ve şehirlerden bağımsız olarak vandalizmin geldiği noktaları gösterdi.
Şimdi herkeste aynı terane, "Diyarbakır'da hep oluyor." Evet Diyarbakır'da olan şeyler ya peki İstanbul'da, Ankara'da, Trabzon'da, İzmir'de olmuyor mu?
TSYD İzmir Şubesi'nin düzenlediği turnuvada Karşıyaka-Göztepe maçında gencecik bir adam bıçaklanarak öldürülmedi mi? İstanbul'un göbeğinde İnönü Stadı'nda 16 yaşında bir çocuk öldürülmedi mi? Fenerbahçe-Everton hazırlık maçında Olimpiyat Stadı'nda bir kişi bacağından vurulmadı mı?
Bütün bunlar Türkiye'nin en büyük şehrinde yaşandıysa o zaman şimdi atılan faşizan çığlıklar niye? Niye herkes Diyarbakır ve şimdilerin gündemi olan Kürt açılımıyla bağdaştırıyor konuyu.
Herkes aynı argümana sahip; "İstiklal Marşı ıslıklandı". İstiklal Marşı'nı ıslıklamak, her ne kadar o stattakilerin hatasıysa, aynı zamanda da o marşı bir millete daha çocukluk yaşlarından itibaren her pazartesi ve cuma günleri zoraki söyleterek, soğutanların da hatasıdır. Ya da o marşın ulusun benliğinin vazgeçilmezleri olduğunun doğru düzgün öğretilememesi.
Çünkü 'ötekileştirme' kendinden olmayanı kendisine benzetme toplumun iliklerine kadar işlemiş. Bugüne geçerli bir durum değil ki bu. Osmanlı'dan bu yana süregelen bir devlet anlayışı. Kitaplarda öğretilen o "Osmanlı inançlara saygı duyardı" da zaten bir masaldı.
Herkesin, savaş baltalarını eline alıp beklediği bir dönemde bunların yaşanması olayı, olduğundan daha fazla hassas bir noktaya getiriyor. Yoksa bir şehri geçmişinden ötürü sorgulamak ve yargılamak düpedüz faşistliktir. Faşistlik sadece Hitler'in ya da Franco'nun yaptığı şey değil. Faşistlik kendi gibi olmayan herkesi, kendine benzetmek çabası ya da kendinden olmayanı ötelemektir de.
Senelerdir bu takımın oyuncuları ve taraftarları neredeyse her statta, hani o kendini sahte solculukla aldatan Çarşı grubu tarafından bile "PKK dışarı" sloganlarıyla karşılandı. Diyarbakırspor nerede gol atsa bu sloganı duydu futbolcuları ve taraftarları. İşte gerçek faşizm budur.
VICIK VICIKSIN DAUM
Maçtan sonra basın toplantısında Christoph Daum'un açıklamaları ise kelimenin tam anlamıyla iğrenç, tiksindirici ve mide bulandırıcıydı.
Türk toplumunun alışkanlıklarını, zaaflarını, hassasiyetlerini ezbere almış olan ve bu yüzden de "Daum bu ligi iyi tanıyor" türü saçmalıklara maruz kaldığımız bu adam, her ne hikmetse maç sonu "Ben Atatürk fanatiğiyim. En büyük Atatürk" gibi bir açıklama yaparak, Türk spor tarihine geçmeyi de başarmıştır.
Daha önce "Camilerde huzur buluyorum" diyen bir adamın Almanya'daki yüzlerce camiden hiçbirinde poz vermeyip, Türkiye'ye geldiğinde huzur bulmak için camiye gitmesi aslında kişiliği için bize ipucu veriyor. Ya da ısrarlı bir biçimde İstiklal Marşı'nı söyler gibi yapması...
Maç sırasında yakasında Atatürk rozeti bulunmayan ama her ne hikmetse basın toplantısında yakasına konuveren Atatürk rozeti ve açıklaması da bu cami örneğinin bir başka biçimi. Çünkü herkes gayet iyi biliyor ki, Daum yakasına Atatürk rozeti takan biri değil para için reklam alan biridir.
Çok merak ettiğim şey acaba bu stat olayları İzmir'de yaşansa yakasına Atatürk rozeti takılacak mıydı? Ya da bu açıklamayı yapacak mıydı? Tabii ki yapmayacaktı. Bu yüzden bu vıcık vıcık adamdan hoşlanmıyorum. Sanki bir dinamitin fitilini ateşlemek ister gibi olmadık bir yerde olmadık bir açıklamayı yapmasının başka ne tip bir açıklaması olur yoksa.
Bugüne dek, hiçbir maç sonu Atatürk hakkında yorum yapmayan bir adam niye Diyarbakır'da bu açıklamayı yapar ki? Uzaktan kumanda ile yönetilen milyonlarca Euro için Almanya'dan buraya takla atarak gelmeye hazır bir garibandan başkası değil Christoph Daum.
EMRE'NİN HAREKET SERBESTLİĞİ (!)
Ve Emre Belözoğlu.... Futbolda görmek istemediğim türden bir adam. Sahada rakibine boyun kesme hareketinden, İngiltere'deki ırkçı iddialara; İsviçre maçında yaşanan pisliklerden, gazetecilere kol göstermeye kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahip kendisi.
Ancak bir başka özelliği de, sahadaki hareket serbestliği. Mesela Fenerbahçeli başka bir oyuncu hakeme kolunu salladı diye sarı kart görürken, Emre denen şahıs hakemi rahatlıkla itebiliyor ve kart bile görmüyor. Nedir bu adamın dokunulmazlığı, kim ya da kimler tarafından himaye ediliyor, bir muamma. -aslında bilinen bir gerçek-
Türk spor tarihinde yapılmış ve yapılabilecek tüm çirkinlikleri birkaç seneye sığdırabilecek kadar da yetenekli (!) Ve bu yeteneklerini gösterirken, kimse çıkıp bir şey söyleyemiyor.
İşin daha da ilginci bu adam Milli Takımın kaptanı. Sadece bu yüzden bile bu Milli Takım maçlarını izlemekten kaçar oldum. Ta ki, o bant ondan alınana kadar.
Etiketler:
atatürk havalimanı,
Christoph daum,
diyarbakırspor,
faşist,
fenerbahçe
Deli deliyi dakkada bulur (!)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)