17 Ocak 2011

Protestonun yeri ve zamanı değilmiş



Cidden çok istiyorum, hükümetten biri çıkıp anlatsın halka, nasıl ve ne zaman protesto düzenleneceğini.
3-5 seneden bu yana sürekli bir geyik dönüyor "Bunlar organize" diye. Lan, zaten organize olursa protesto bir şeye benzer. Yoksa nasıl protesto yapılacak ki.

Eminönü-Kadıköy vapurundan indikten sonra sabah bir uyanış haline gelip insanlar, önce birbirine bakacak, ardından konuyu belirleyecek ve protesto mu yapacak? Birbirini hiç tanımayan, hiçbir biçimde organize olmamış insanların protesto yapması beklenebilir bir durum mudur?

Hastalıklı, sapkın bir ruh hali bu "Bu protestolar organize" diyen tipleri hepsi. Monarşik tadımlı, faşist soslu eh haliyle diktatör tuzlu.

Sokakta eylem olmaz, salonda devlet büyüğü protesto düzenlenmez, statta '600 trilyon harcayan' (Bir ara yazasım vardı ama ısrarla yazamadım hemen kısaca değineyim. Hastasıyım bu trilyon mevzusunun. Sağda solda fiyaka atar arkadaş "Liradan 4 sıfır attık, paraya itibar getirdik" diye ama ne zaman yapılan bir hizmet olsa trilyon rakamı telaffuz edilir.) ıslıklanmaz, okulda yumurta atılmaz, trafik sıkışır gösteri düzenlenmez v.s. v.s.

Bir bunlar cin fikirli. Lan zaten bireysel protestolarda korumalar, polisler yumruk, tekme vasıtasıyla protestocuyu etkisizleştiriyorlar.

Kaldı ki, amaç zaten sesini duyurmak ve kitleselleşmek. Yani organize olmak işin doğasında. Ne demektir "Bu olaylar organize"? Mal, tabii organize olacak insanlar.

Çıkın adam gibi, "Bize yönelen her tür protestoya karşıyız" deyin hem siz kurtulun bu dertten, hem de insanlar beyninizdeki bokun ne olduğunu bilsin.

Statta protesto olmazmış. Yarrak olmaz, öyle bir olur ki aklınız hayaliniz şaşar. Her maçta binlerce kişi hakemi yuhalayacak, ıslıklayacak, rakibe küfredecek, kendi takım oyuncusunu yuhalayacak ama iş devlet erkanına gelince, yerimizi bilip oturup susacağız. Ohh yavrum, ne ala memleket be!

Protesto her yerde, her zeminde ve herkese olur ve organize olursa zaten adından söz edilir. Yoksa 50 bin kişilik statta 20 kişi bağırmaya kalkarsa, o protesto amacına ulaşmaz. Tabii öyle olunca rahat oluyor polis tarafından dövülmesi, yakalanması değil mi?

İyi; yeri ve zamanı siz belirleyin, biz ona göre sizin belirlediğiniz çizgilerde protesto hakkımızı gerçekleştirelim. Hatta bu öyle bir protesto olsun ki, sizi alkışlayalım, isminizi çılgınca bağıralım, "yaşa varol" sesleriyle yeri göğü inletelim.

İşin ilginci sürekli 300-500 kişiden söz ediliyor. Bütün Türkiye'nin gözünde olup biten, stadın neredeyse tamamına yakınının yuhalama ve ıslıklama eylemine katıldığı bilindiği halde kendilerince bir sayı belirlenmiş ve o sayı üstünden hareket ediyorlar.

Tabii Adnan'ın göt yemiyor herkese jandarmalık yapmaya. Madem kameralardan sürek avına çıkıyorsunuz, götünüz yiyorsa herkesi birden bildirin emniyete. Var mı o göt? Yok.

İnsanların en doğal hakkı olan protestoda bulunanların kombinelerini iptal etmek, ne demektir ayrıca.
Sahaya bir şey atıldı mı? Yok.
Kimseye zarar verildi mi? Yok.
Kimseye küfür edildi mi? Yok. (aslında fazlasıyla hak etti suratına soktuğum Tokai Başkanı -davadan yırtarım diye yazdım böyle Tokai dava açarsa ne bok yerim bilmiyorum-)
İyi de, o zaman hangi hakka ve hukuka dayanarak böyle bir şeyi yapıyorsunuz? Onun da cevabı yok.
O zaman sizin gelmiş-geçmiş korelasyonunda ta dibinize sokayım.

O gün açılışta olup biten her şey, gayet organize edilmiş bir hikayenin bütünüydü. Önünde metinden Galatasaray Kulübü'nü bir güzel aşağılayan sıfatsız Erdoğan Bayraktar ve yancıları ile birlikte abileri bakanlar, başbakanlar böylesi bir protestonun olmasını, o konuşmayla beklemiyorsa, hepsinin zekâsından şüphe ederim.

Galatasaray'ın yönetenleri açısından acizlik dışında pek çok şey de yaşanmıştır. Bugün, herkesin götünün tavana vurarak, "Biz yaptırdık, ben yaptırdım" diye anlattığı stadın yapımında hayatlarını kaybeden üç emekçi Gökhan Yavuz, Raşit Ek ve Cihan Gayretli'nin isimlerinin hiçbir yerde olmayışı, protestolardan utanan, kıçlarından bile yağ damlatan heriflerin daha büyük utancıdır ama o düşünceyi bunlardan beklemek bizim salaklığımız.

Hiç utanmadan, sıkılmadan "Gelir-gider dengemizi stada göre yaptık" diyeceksin ama üç tane emekçinin ismini yaşatmayacaksın. Vahşi kapitalizm tam olarak bu işte.

Birtakım tipler de "Ben yaptırdım, ben yaptım" diye ucuz hamaset yapmayacak. Harcını mı kardın, kumunu mu küredin yoksa cebinden para mı ödedin?

Ali Sami Yen elden gitti, TT Arena konusunda onca aşağılanmaya rağmen halen tehditler sürüyor, Futbol Federasyonu Sivasspor maçının hangi statta oynanacağını belirtmemiş yani aba altından sopa gösteriliyor, siz çıkmış "Aman paşam, canım paşam" diye dileniyorsunuz.

Sıfatına soktuğum Tokai Başkanı 'dilenci' muamelesi yaptı ya, hah işte şu an o muamelenin doğru olduğunu kanıtlıyorsunuz siz. Karşınızda birileri sizi sürekli tehdit ediyor ve aşağılıyor siz bunlar karşısında, polise isim bildiriyorsunuz, kombine iptal ediyorsunuz. Cami önüne çıksanız daha iyi olurdu.

Yazdıkça konu saptı, her şey birbirine girdi. Protesto her yerde yapılır, hele statta daha iyi yapılır. Bunu en iyi Adnan'ın bilmesi lazım. Beslediği köpeklere Ali Sami Yen'deki o sulu utanç gecesinin yaşatılması için emir veren bizzat kendisidir çünkü. Yani diyeceğim, işine geldiği zaman statta protesto yaptırtmasını da gayet iyi bilir. Şimdi çıkıp götünü yiyeyim ayaklarına yatmasın kimse.

Diğerleri de, iktidar oldukları sürece ıslıklanmaya, yuhalanmaya alışacaklar eşek gibi. Yarın iktidar CHP olur, BDP olur, BBP olur, EMEP olur, o zaman onlar da alışacaklar. Her siyasal güç ve iktidar bununla yaşamayı öğrenmeli. Koltuk kimsenin paşa babasının malı değil. Bak Tunus'a oturmuş mis gibi göt atıyorlardı, siktirip gittiler Suudi Arabistan'a.

O yüzden ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin. Üç kuruşa beş köfte zamanı çoktan geçti.

Hep birlikte Venceremos


Statların dünya siyaset tarihinde büyük önemi vardır. Kimi zaman faşizmin gövde gösterisine sahne olmuşlardır, kimi zamansa faşizme başkaldırının mabedi haline gelmişlerdir.

Pek çoğunuz zaten biliyorsunuzdur ama yine de hatırlatmakta fayda var aşağıdaki olayı.

Estadio Chile, 1973 yılında faşist darbenin ve darbecilerin ölüm tapınakları oldu.

Tarihler 15 Eylül 1973'ü gösterdiğinde, Pinochet'nin esas oğlanı Albay Manriquez Bravo, Estadio Chile'ye binlerce insanı ellerini-gözlerini bağlayarak topladı.

Binlerce taraftarın bağırdığı statta nefes alışverişlerinin sesleri duyuluyor, o kadar sessiz yani. Sonra karanlığı ve sessizliği yırtan bir ses "Venceremos" -biz kazanacağız- diye haykırıyor. Bu ses Victor Jara'dan başkasının değildi.

Tek bir ses binlerce sese dönüşür. Toplama kampı değil de, sanki bir şölen halini alır bu utanç günü.

Askerler Victor Jara'nın sesini kısmak için dipçiklerle kafasını parçalarlar, ellerini keser ve herkese ibret olsun diye stadyumun ortasında asarlar.

Eylül 2003 tarihine gelindiğinde ise Victor Jara'nın 30. ölüm yıldönümünde Estadio Chile stadyumunun ismi Estadio Víctor Jara olarak değiştirildi.

Galatasaray Kulübü ve onu yönetenlerin, onu yönetmeye talip olanların hemen hepsinin el öpme yarışına girip, bayramda harçlık koparma heyecanı yaşayan çocuk gibi aportta beklemeleri aslında bugüne dek bildiğimiz ancak kabullenemediğimiz gerçeklerin yüzümüze tokat gibi çarpmasından ibarettir.

İstifaya davet ettiği Adnan Polat'la özür konusunda aynı dili kullanan İnan Kıraç'ın, bu kulüpte hep aşağılanmış Abdurrahim Albayrak'ın arasında ne yazık ki tek bir fark bile yok, duruş açısından.

Mehmet Cansun, Fatih Altaylı, Mehmet Helvacı ya da Sebahattin Şirin. Hepsi toplumun bambaşka katmanlarından, hepsi farklı kültürlerin temsilcileri ama bugün bütün bu isimler, damlata damlata göl haline getirdikleri yağ damlacıklarından koskoca bir göl oluşturmayı başardılar.

Olayların üstünden geçen bunca süreye rağmen koskoca Galatasaray Kulübü'nün içinden bir tane adam çıkıp da, "Beyler ne 600 trilyonu, babanızın hayrına mı yaptırdınız bu stadı? Ali Sami Yen arazisini kimlere verdiniz, Aslantepe'yi hangi şirketlere ihale ettirdiniz? Sizin misafir diye adlandırdığınız yerde misafir bizdik. Bu kulübün ölen bir başkanı hakkında kimse böyle konuşamaz." diyemiyor.

Bırakın bu tondan olmasını, daha düşük bir ses bile gelmiyor. Camianın bütünü -taraftar hariç- hep bir ağızdan, el etek öpüyor.

Galatasaray taraftarı; bok çukuruna batmış ihbarcı başkanlara, kul olan yöneticilere ve siyasi iktidarın gücüne karşı tek başına bırakılmıştır.

Bu kulübün onurunu, gururunu, şerefini, haysiyetini bir avuç elite bırakmayacağımızı görmüş olduk. Kendi kişisel çıkarları, kendi şirket gelecekleri için siyasal güce tapan, ondan aman dileyenlere karşı onur savaşı vermek bize düşüyor.

Koskoca bir yalanın içinde savrulup durmuşuz yıllarca. Futbolu zenginlerin oyuncağı haline getirmemek için herkes elinden geleni yapmalı. 'İki taş, bir top' masallara konu olmak üzere.

Victor Jara'nın, sessizliği ve karanlığı yırtan sesi şimdi biziz.
Çünkü halkız ve haklıyız. Çünkü gerçek şeref, onur, gurur, haysiyet sahipleri bizleriz.

İster sarı-kırmızı, ister siyah-beyaz, ister sarı-lacivert, ister bordo-mavi olsun.

Artık hep birlikte "Venceremos"u söyleme vakti geldi.

Özür dilemiyoruz! Özür dilemeye ve istifaya çağırıyoruz!


Özür dilemiyoruz! Özür dilemeye ve istifaya çağırıyoruz!

Cumartesi akşamı Galatasaray'ımız yeni evine kavuştu, yeni evine onurlu bir merhaba dedi. Galatasaray adı ile rant sağlamaya çalışanlar, kulüp yönetiminden devlet yönetimine, büyük Galatasaray taraftarının tepkisi ile hakettikleri cevabı aldılar.

Ali Sami Yen Spor Kompleksi, şehrin ortasındaki evimiz Ali Sami Yen'imizin yerine bize tahsis edildi. Değeri yüksek olan Mecidiyeköy'deki araziyi alıp, kuşa döndürülmüş bir proje ile yeni stad yapılmış olmasına rağmen başbakan ve devlet erkanı Galatasaray Spor Kulübüne büyük bir lütufta bulunmuş gibi davranarak kendi siyasi hesaplarını hayata geçirmek istediler. Yapılan propaganda, Adnan Polat'ında katkısına rağmen Cumartesi günü kulübün gerçek sahibi Galatasaray taraftarının bilinçli tepkisi ile bir balon gibi patladı.

Bizlerin bu stad için, ne devlet erkanına, ne de Adnan Polat'a bir borcumuz var. Bu stad kimsenin cebinden çıkan para ile yapılmadı. Kendi yandaşlarına peşkeş çektiği Ali Sami Yen arazisi karşılığı yapılan stad için bizim tek borcumuz, bu stadı yapan, üçünü çalışmalar sırasında yitirdiğimiz emekçileredir. Bizler bu stad için sadece evine ekmek götürmek derdinde olan, günlerini gecelerini şantiye alanında geçiren, kimi zaman maaşını bile alamayan, iş güvenliği olmadan çalıştırılan emekçilere teşekkür ederiz.

Cumartesi akşamı yapılan protesto için Galatasaraylılığımızı sorgulayan, ancak kendi çıkarlarının söz konusu olduğunu bildiğimiz Adnan Polat'ı, Galatasaray taraftarından özür dilemeye ve istifa etmeye davet ediyoruz. Aynı şekilde Recep Tayyip Erdoğan ve tokinin başkanı olan şahsı da büyük Galatasaray taraftarından özür dilemeye davet ediyoruz.

Galatasaray Spor Kulübünün gerçek sahibi büyük Galatasaray taraftarına; Ali Sami Yen Spor Kompleksi'nin açılışında onurlu duruşunuzla kulübümüzü kimsenin kendi çıkarları, rantı için kullanamayacağını gösterdiniz. İyi günlerinde olduğu gibi kötü günlerinde de bu kulüp bizim. Yapılan ve yapılacak tüm saldırılara karşı, kulübümüzü kendi menfaatleri için kullananlara karşı, tek çıkarı arma aşkı olan bizler tek yumruk, tek yürek olarak duralım. Biliyoruz ki büyük kulüp, büyük taraftar olmak, alınan kupalarla, tribünü kaplayan pankartlarla değil, zalimin önünde başını eğmeyen onurlu duruş ile mümkündür.

Korkunç ellerinle bastırıp yaranı
dudaklarını kanatarak
dayanılmakta ağrıya.
Şimdi çıplak ve merhametsiz
bir çığlık oldu ümid...
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp koparılacaktır...

Yaşasın Galatasaray! Yaşasın büyük Galatasaray taraftarı!

TEKYUMRUK

Ya kafanızı kıçınıza sokarsınız, ya başınız dik gezersiniz


Adnan Polat,
Abdürrahim Albayrak,
Hakan Şükür,
Hasan Şaş,
Uğur Tütüneker,
Gökmen Özdenak,
Kameralardan insan avına çıkan Galatasaray yönetimi -şerh koyan var mıdır bilemem-
Ultraslan,
Forumlarda dibine kadar yavşaklık yapıp, göt yalayanlar,
v.s. v.s.

Ne acı sizleri bu durumda görmek.
Ne acı sizinle aynı renklere sevdalanmak.
Ne acı bu onur yokusun güruhla aynı golllere sevinmek.
Ne acı taraftarına "orospu çocuğu" diyen zihniyetten herkesin önünde özür dileyen bir başkana sahip olmak.

Bu iş Galatasaray'ı aşmıştır. Ülkedeki diktatoryal rejim kendini sisin içinden çıkartıp, Galatasaray üstünden bütün bir ülkeye güç gösterisi yapmaktadır.

Bu güç gösterisine karşı; 106 yıllık dev bir kulüp kendi başkanıyla, kendi yöneticileriyle, kendi duayenleriyle, kendi futbolcu eskileriyle, kendi kaptanıyla gurursuzluk ve onursuzluk gösteriyor.

Galatasaray ya 15.01.2011'in altında kalır, ya Galatasaray olduğunu herkese hatırlatır.

Yarın, bu olanlar Beşiktaş, Fenerbahçe ya da bir başka kulübün de başına gelecektir.

Bu onursuzluk Galatasaray'ın değil, Türkiye'nin yakasına iliştirilecektir, süreç böyle geliştiği sürece.

Ya Türkiye'deki bu aleni diktatörlüğe karşı çıkarsınız ya da tarih sizleri diktatörlüğün uşakları olarak er ya da geç yargılar.

Ya kafanızı götünüze sokup onursuzca ortalarda dolanırsınız ya da başınız dik onur mücadelesi yaparsınız.

15.01.2011 akşamı ve sonrasında yaşananlar -ve hâlâ- Türkiye için nirengi noktasıdır.