7 Temmuz 2010

Yeniköy Kasabı: 2 - Stajyer Alman: 0


Maç öncesi basın toplantısında Iker Casillas'ın söylediği gibi İspanya, tarihinin en önemli maçına çıktı. Almanya'nın turnuva boyunca gösterdiği görkemli ve rakipleri korkutan futbolu, yarı finalde yoktu, olması da güçtü zaten.

İspanya ile oynamak ciddi anlamda işkence gibi rakipler açısından. Futbol oynamak için gerekli materyalı sizinle paylaşmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Futbol iki topla oynanamayan bir oyun olunca, haliyle zorlanıyorsunuz. Dünkü kapanışı, Torres'iz İspanya'nın maçı rahat geçeceğine daim bir kelimeyle sonlandırmıştım, 'Şen Kasap' Del Bosque, aklın yolunun bir olduğunu kabul ederek, doğru oyuncu seçimiyle sahaya çıktı.

Almanya açısından maç sonrası muhtemelen Müller'in yokluğu çok yazılıp çizilecektir ancak olmamasının çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Benim adıma önemli eksik Ballack'tı.

Futbol tarihinin en parlak jenerasyonunu yakalamış olan İspanya, daha başlama vuruşundan itibaren, "Buranın abisi benim, ufaklık çekil kenara" der gibi, Almanya'nın üstüne gitti. İlk yarıda Puyol'un penaltı noktasında vurduğu kafa vuruşu, maçın daha erken sonuçlanmasını sağlayabilirdi İspanya açısından.

Almanya turnuvada öne geçemediği iki maçı da kaybetti. Tam bu noktada tecrübe denen olgunun bir takım için önemini fark etmek gerekir. Evet, İspanya Almanya'nın oynaması için çok fazla fırsat vermedi ancak Almanya orta sahasında Ballack gibi bir tecrübe abidesinin olmayışı, kendileri açısından tempo ayarlayamamalarına neden oldu.

İspanya'nın zor yenilme nedenlerinden en önemlisi Xavi ve Iniesta ikilisi. Uçurumun kenarına gözleri kapalı bıraksan, ne yapacaklarını tahmin ederler. Herhangi birisi daha topu aldığında, diğeri bambaşka bir yere hareketleniyor ve topla buluşuveriyor. İlk yarıda özellikle sol kanattan Iniesta'nın yaptığı bindirmeler, Alman defansını fazlasıyla yıprattı.

Del Bosque açısından işler, hep iyi gitti. Arne Friedrich ve Per Mertesacker gibi iki ağır adamın arasına atılacak derin paslarla sonuca gitmek istemesi, en zekice hamleydi. Oysa benzer bir refleksi Maradona göstermiş olsaydı, bugün yarı finalde Arjantin'i görebilirdik.

Löw'ün lacivert kazak totemi bu kez tutmadı. Artık kokmaya yüz tutmuş o kazağını rahatlıkla çıkartabilir. Latife bir yana Almanya'ya harika futbol oynattı.

Senelerdir izlediğim en iyi Almanya'ydı. Bu genç nesil, eklenecek birkaç futbolcuyla birlikte bir sonraki Avrupa Şampiyonası ve Dünya Şampiyonası'nın başat favorisidir. Her şeyden önce, bir futbolsever olarak Almanya'yı takdir etmek lazım.

Mesut Özil'i ayrı bir başlıkta konuşmak gerekir aslında. Turnuvaya başladığı grafikle yarı final itibariyle bitirdiği grafik arasında epey bir fark var.

Zorluk derecesi yüksek maçlarda, sahada biraz silik göründü. Tabii bunda, tüm rakiplerin öncelikli hedefinin Mesut olması da büyük etken. Yine de, izlemek acayip hoş. Biraz daha tecrübe kazandıkça, tadından yenmez bir hal alır.


Başlık az-çok kendini ele vermiştir. Türkiye'de her gelen adamı yerden yere vuruyoruz, herkesten çok futbol bilgimiz var, herkesten iyi teknik direktörüz, herkesten fazla futbolcuyuz, sonuç ortada. Türkiye'nin en iyi yorumcusu denilen adam gibi (Nasıl bir şeydir anlamış değilim, stüdyodan yorum yapıyor herif. Bunu ayrı olarak yazarım yoksa hadise fazla uzayacak) evimizden izliyoruz.

İtin kıçına soktuğumuz adamlardan biri finalde, diğeri oynattığı futbol için tüm dünyadan alkış alıyor.

Acilen arınmamız gerekir. Meryem Ana'ya mı gideriz, Kabe'de dört mü döneriz, yoksa Küba sokaklarını mı arşınlarız bilmiyorum. Artık kim neye inanıyorsa onu üstüne alsın ama mümkünse bu eblehlik noktasındaki ukalalığı bir kenara bırakalım.

Şu ülkede yorum yapan, futbol konuşan adamların 'Ahtapot Paul' kadar futbol bilgisi ya da beyni varsa ben de terliksi hayvanım. Futbolu üç gün önce bırakmış adamlar bu ülkede Rijkaard'ı eleştiriyorsa ve biz bir biçimde bu malları izliyorsak, oturup kendimizi de sorgulamamız lazım.

TRT spikerleri 'pes' dedirtmeyi her seferinde başarıyor. Gözünü seveyim, ben çocukken spikerdin, hâlâ spikersin. Dersinizi çalışın biraz. FIFA kural getirdi, Levent Özçelik "Kart sınırında kimse yok" diye vıdı vıdı ediyor. Taktılar Klose'nin 2 gol daha atıp, Ronaldo'yu geçmesine.

Herif gol kralı olsa, iki Dünya Kupası'nda gol kralı olan tek adam olacak. Bir kişi de çıkıp şunu söylesin mümkünse. Iniesta'ya, 'Torres' dedi, üstüne "Torres bizi andı" diyor sırıtarak. Valla Torres'i bilmem ama tüm turnuva boyunca, ben hepinizi bol bol andım.

'Ahtapot Paul' dedim de, aklıma geldi. Oberhausen'de yaşayan bu garibimi zeytinyağına yatırır mı acaba Almanlar?

Unutmadan, sahaya giren Süperman t-shirt'lü eleman Torres'in kardeşi mi nedir? Bildiğin Torres'in siyah saçlı hali gibi geldi bana. Bilmem siz ne düşünürsünüz?


İspanya-Hollanda maçına daim de söyleyeceğimi kısaca yazayım. İspanya her şart ve koşul altında maçın mutlak favorisi. Gönlüm Hollanda ile çarpacak, şimdiden söyleyeyim.

Hem ne demiş ünlü Türk spor yorumcusu abimiz; "Futbol enteresan oyun Levent."

Bart! Yaz tahtaya



Dergiye yazınca oluyor mu? Hâlâ aynı zihniyette devam edebilmek için ya gerizekâlı olmak gerekir ya da beyinsiz. Bu kadar söylenince inanalım o vakit.

Bart! Yaz tahtaya.

Fenerbahçe tek büyük
Fenerbahçe tek büyük
Fenerbahçe tek büyük
Fenerbahçe tek büyük
Fenerbahçe tek büyük
Fenerbahçe tek büyük
Fenerbahçe tek büyük
Fenerbahçe tek büyük
Fenerbahçe tek büyük
Fenerbahçe tek büyük
Fenerbahçe tek büyük

41 yılda uğradığımız erozyon



Yıl 1969 ve yıl 2010. 40 yılda geçirdiğimiz evrim, şu iki fotoğrafta ortaya çıkmaktadır. Kitlelerin tepkisinden, kitlelerin tepkisizliğin uzanan yolda işin bir diğer boyutunda ise gün be gün demokratikleşen (!) ülkemizde artık 3 kişinin yaptığı eyleme bile tahammül gösteremiyoruz.

Kendi gölgesinden korkan bir toplumun bireyleriyiz. Bakmayın ben birey diyorum ama birey filan da değiliz. Olsak olsak sürünün bireyleri olabiliriz ancak. 41 yılda bizden gidenler; onurumuzdan başka bir şey değil.

Bir de garip bir nesil yetişiyor. Eylem yapmayı bilgisayar başında iki kelime yazmakla karıştıran beyinsizlerle örülmeye başlıyoruz. Hayatında herhangi bir toplumsal eyleme dahil olmamış tıfıl gençlik, twitter'ına, facebook'una iki alengirli cümle yazdığında, kendi vicdani mastürbasyonlarını gerçekleştirmiş oluyorlar. Ülkeye karşı tüm sorumluluklarını, bilgisayar başında yerine getiriyorlar.

Tam da yönetenlerin istediği şey. İnsanları sokaklardan uzaklaştırıp, evlerine hapsetmek. Bu Amerikan tarzı eylemlilik oluyor.

Haaa, o 3 genç ne mi yapıyor? Antalya'ya gelen ABD uçak gemisini protesto ediyor. Ah be güzellerim, ne gerek var. Gir twitter'a, facebook'a yaz oradan iki kelime. Ama kelimeler genelde Türkçe olmasın ki, daha bir etkili olduğu sanılsın.

Önce beyin lazım değil mi güzel kardeşim?