27 Ocak 2011

Adam olmak


Elbette her mesleğin, her işin en boktan yanıdır insanların işsiz kalması. Son iki günden bu yana Habertürk ve Sabah Gazetesi'nde ciddi anlamda kıyım yaşanıyor. Bunun başka bir adı yok çünkü; tek kelimeyle kıyım.

Bugün Sözcü Gazetesi, buradan yola çıkarak şahane bir manşet yapmış: "Ekonomi süper diyen gazeteler işçi atıyor".

Durum gerçekten de böyle. Gerek Sabah gerekse de Habertürk gazeteleri bu hükümetin en yılmaz savaşçıları ve en büyük destekçileri. Ciner, Akp iktidarında Doğuş Holding'le birlikte en çok büyüyen gruplardan biri. Sabah-Atv'yi konuşmaya bile gerek yok. Bütün halkın cebinden toplanın paralarla alınmış bir gazete.

Sabah Gazetesi'nin medyayı altüst ettiği pek çok konu vardır. Örneğin; eskiden bayramlarda çıkan "Bayram Gazetesi" olgusunu tek başına kırmıştır. Oysa eskiden tüm gazeteciler bayramlarda rahat rahat nefes alırlardı.

Bunun dışında Sabah Gazetesi'nın öncülük (!) yaptığı konulardan biri de, medya çalışanlarının işten atılma biçimine yöneliktir. Sabah gidersiniz, kartınızı okutursunuz ama o kart çalışmaz. Yanınıza güvenlik gelir ve işten çıkartıldığınızı anlarsınız. Sanki bir utanç suçu işlemişcesine bir hisse kapılırsınız.

Habertürk'te daha fazla 100'ün üstünde insanın çıkartılacağı söyleniyor. Keza Sabah'ta da benzer bir rakam söz konusu. Birkaç saniyeliğine de olsa, bu insanların yerine koyun kendinizi. Belki ev almışsınız, belki de araba ya da eviniz için bir ihtiyaç... Bankadan kredi çekmişsiniz ve işten atıldığınızı öğreniyorsunuz. O anki çaresizlik sanırım, yaşanılacak en berbat hislerden biridir.

Tabii bununla birlikte sıranın size de geleceği beklentisi sarar insanı. Aslında işten çıkartmalarda, bir taraftan da size verilen mesaj "Oturun oturduğunuz yerde adam gibi çalışın"dır. Yanı başınızdaki insanların işsiz kalmasına mı üzüleceksiniz yoksa hâlâ işiniz olduğuna mı sevineceksiniz?

Çok aşağılık bir sistem içinde yaşıyoruz. Medyada, inşaatta, markette, tekstilde, taşeronda ya da başka bir sektörde çalışmanız fark etmez. İnsanın kanını emen sülüklerle dolu etrafımız.

Daha ilkokul sıralarında size vaat edilen şey "Oku adam olun"dur. Tek tek okullar biter, üniversiteye gelir sıra. Mezun olmanıza az bir süre kalır ve nasıl iş bulacağınıza dair bir endişe başlar.

İşe başladığınız an sistemin "adam" kavramını takım elbise gibi giyersiniz üstünüze. Bazısına cuk oturur, bazısında at götünde kelebek gibi durur o takım elbise.

"Adam" olmakla bitmiyor her şey. Adam olurken, uslu, akıllı, itaatkâr da olmanız gerekir. Patronların en sevdiği çalışan tipidir çünkü. Sorun çıkartmayan adamlar yani.

Türkiye'de sendikalı gazeteci sayısı, toplam gazeteci sayısının yüzde 1'ine bile denk gelmiyor. Gazeteciler okumuş, bilgi ve fikir sahibi, entelektüel olması gereken insanlardan söz ediyoruz.

Öylesi duvarlarla örülmüş ki etrafımız ve bizlere verilen öğütlere öylesine sımsıkı sarılmışız ki, sendikaya girmeyi düşünmüyoruz bile. Bugün gazetelerde demokrasi ve insanlık dersi veren kimse sendikalı değil. Hatta o akıl verenlerin yönettikleri gazetelere eğer sendikalıysanız alınma şansınız bile yok.

İğrenç, kokuşmuş, berbat bir sistem bu. Akp, CHP, MHP ya da bir başkası fark etmiyor. Herkes bu sistemin destekçisi, herkes bu sistemin bir parçası. Hepsinin koca koca imzaları var bu kokuşmuşlukta.

Adam olmak. 5 para etmeyecek adamların, adamı olmayı çabalamayın. Kendiniz için adam olun. Bu kadarı zor olmamalı.

Sisteme gelince; öyle ya da böyle yıkılacak. Elbette bu kadar kokuşmuşluk bir gün herkesi rahatsız edecektir.

Şu blog-gazeteci tartışmasında neden kıçımı yırttığımı anlatamamıştım. İşte bu yüzden, bunu anlatmaya çabalıyordum. Olmak için çabalayan, uğraşan, emek veren, ter döken herkese eyvallah ama oturduğu yerden olmaya çabalayana ve daha birkaç ayda "Ben oldum" diyenlere siktir git demeye devam edeceğim.