29 Eylül 2009

Fenerbahçe-Efes Pilsen savaşının ardındakiler



Türkiye böyle bir ülke. Yani daha çok sesi çıkanın, haklı gibi göründüğü bir ülke. Fenerbahçe Kulübü Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, Efes Pilsen'in Beko Basketbol Ligi final serisinde toplu halde doping yaptığını açık açık dile getirdi.

Oysa herkes Abdi İpekçi'deki linç gösterisini unuttu. Sahaya dalan yüzlerce 'taraftar' unutuldu. Soyunma odalarında tartaklanan oyuncular unutuldu. Sahanın ortasında yapılanları herkes unuttu değil mi?

Gazeteci Kemal Belgin, konuyla ilgili iki yazı yazdı. Önce Kasbars Kambala şimdi de dönemin Fenerbahçe Voleybol Takımı kaptanı Burak Hascan konusunu dile getirdi. Kişi, karşısındakini suçlamadan aynaya bakmalı ama hakim zihniyet bunu görmezden geliyor.

Futbolda yan yana maç izlenilen dönemler sonrası yaratılan fanatizm ve düşmanlık basketbola aşılanmak isteniyor sanırım. Sanki bilinçli gibi, izlenirliğini artırmak, gelirlerin fazlalaştırılması için körükleniyor.

Fenerbahçe Kulübü'nün zaman zaman uyguladığı bir tercih bu. Dün futbol, bugün basketbol, belki de yarın başka bir branş. Ateşle imtihan gibi. Başkalarını tutuşturmak için elinde tuttuğun meşale gün gelir seni yakar ama farkındalıktan uzaklar.

Kişisel olarak, bir kez bile doping yapan sporcunun kariyerinin sonlandırılmasından yanayım. Bu yazılanlar Kerem Gönlüm'ü haklı çıkartmak adına değil. Fakat eğer birilerini suçlayacaksanız, önce kapınızın önünü süpürmeniz gerekir.

Fakat bu iş başka, bambaşka nüveler barındırıyor bünyesinde. Birkaç seneden beri, alkollü içecek olan Efes Pilsen'in spordan uzaklaştırılması isteniyor.

Ülker-Fener birlikteliği ve Ülker'in Galatasaray ile Beşiktaş'a sponsor olmasındaki amaç, sportif anlamda Türkiye'de varolan Efes Pilsen hegamonyasını kırmak değil, sponsor olarak Efes Pilsen markasını basketboldan uzaklaştırmak.

Günün pulu vol.26

Diyarbakır kaçılımı



Yorum yapmaya gerek yok, mizahın gücü kurulabilecek onlarca cümleden çok daha etkili.

Onlar şimdi nerede? -Fenerbahçe-


Onlar şimdi nerede? diye bir post yazmıştım.

2000 yılından bu yana Galatasaray kadrosunda bulunan ve aktif futbol yaşamlarını sürdüren futbolcuların şu an nerelerde oynadıklarına dair bir yazı. "Hadi" dedim, şunun Fenerbahçe olanından da yap bari. Tenten Beşiktaş için söz verdi, haber bekliyorum.

Fenerbahçe'yi hazırlamak daha kolay oldu çünkü geneldi futbolu bırakmış Fenerbahçe'nin yabancıları. Bu biraz da, yabancı oyuncu transfer politikasının bir göstergesi.

Hakikaten yaşlandım, o yüzden bu geçmişe özlem. Bakalım kim, nerede, ne yapıyor?

Nikola Lazetić: Fenerbahçe'den ayrıldıktan sonra 6 sezon İtalya'nın çeşitli takımlarında oynadı. Lazio'dan Livorno'ya uzanan bir yelpazede. 2000 yılından bu yana ülkesinin Kızılyıldız takımında forma giyiyor.


Sergiy Rebrov: Rebrov'la ilgili unutamadığım birmaç vardır. Fenerbahçe Kadıköy'de kiminle oynuyor anımsamıyorum ama o pozisyonu unutabilmem mümkün değil. Rebrov sol çizgiden bir top çaldı korner bayrağında ve Ceyhun'a verdi.

3'e 3 pozisyonda Ceyhun topu sürdü sürdü, bu sırada Rebrov hayatımda gördüğüm en iyi bindirmelerden birini yaparak, yaklaşık 70 metre koştu. Ceyhun orta sahayı 15 metre geçtikten sonra şut çekti. Kamera o sırada Rebrov'u gösterdiğinde bir gülümseme belirdi suratında. Muhtemelen "Ben neredeyim?" diye sormuştur, kendi kendine. Lafı dolandırdık şu an Rubin Kazan'da.

Vladimir Beschastnykh: Dönemin Rusya Milli takımı forvetiydi. Ancak Fenerbahçe'den sonra kariyeri büyük bir inişe geçti. Kazakistan'ın FC Astana takımında oynuyor.

Washington Stecanela Cerqueira: Bir kalp sorunu yüzünden Fenerbahçe'den ayrıldı. Ayrıldıktan sonra 1 yılda kendini toparlayan Washington, gittiği her takımda 20'nin üstünde gol attı. Şimdilerde Fluminense'de top koşturuyor.

Mehmet Aurélio: Bir dönemin Marco Aurélio Brito Dos Prazeres'i şimdinin Mehmet Aurelio'su. Özkan Sümer'in ceplerine bin dolar koyarak, Olaria'dan getirdiği yetenekli oyuncu. Hemen herkes biliyor ki, Real Betis'te. Ara transferde kesinlikle Türkiye'ye gelecek kişidir.

Mert Nobre: Kendisi de, tıpkı Aurelio gibi devşirilmiş Brezilyalı oyunculardan biridir. Genelde kendisini sevene rastlamadım pek. İtici, antipatik ve karambollerin aranan adamı. Alex kontenjanından Türkiye'ye geldi, Beşiktaş'ta kaptan oldu.

Nicolas Anelka: Anlatmaya gerek olduğunu sanmıyorum. Kimdir, nedir, necidir diye. Chelsea'ye gidene dek, yeteneklerine ihanet etti hep. Geçtiğimiz sezonun Premier Lig gol kralı.


Stephen Appiah: İzlediğim iyi orta saha oyuncularından biri Appiah'tır. Hırsı, enerjisi bütün bir takımı hatta tribünleri beraberinde sürüklerdi. Şu an takımsız ortalarda dolanıyor. Bir an önce futbola dönmesini umut ediyorum.

Mateja Kežman: PSV dönemindeki futbolu ve golleriyle hâlen kendisine rahatlıkla kulüp bulabilen, müşterisi hiç eksik olmayan Kežman, Zenit'te kiralık oynuyor.

Edu Drecana: Ender sevdiğim Brezilyalı oyunculardan biridir. Kötü anlamda değil, gerçekten severdim. Sahada işini yapar, kavgaya gürültüye pek girmezdi.

Oynadığı zaman hep vasatın üstündeydi, belli bir limiti vardı ve limiti dahilinde oynadı hep. Gönderilme yöntemi gerçekten de çok çirkindi. Ülkesinin, Santos takımına transfer oldu.

Claudio Maldonado: Muhtemelen Fenerbahçe'ye gelmiş en kötü oyunculardan biriydi. Hem de yabancı kontenjanında. Bugün 3. ligde 5 maç izlesek, 3 Maldonado gücünde futbolcu çıkartabiliriz.

Bu ülkede transferlerin nasıl yapıldığının kanıtlarından biridir. Brezilya'nın Flamengo takımında futbola devam ediyor.

Josico: İspanyol gazıyla Türkiye'ye gelmiş, koskoca sezonda 14 maç oynamış ve sonra ülkesinin yolunu tutmuştur. Las Palmas'ta forma giymekte.

Not: Haftaya Anadolu turu yapacağım, ortaya karışık. Liste uzun o yüzden acele etmemek lazım.