11 Eylül 2015

Bir gün utanacaksınız


Bir çocuğun ölümünden, bir bebeğin kanlar içindeki fotoğrafından, bir insan hangi sebeplerle etkilenmez ve yüreğinde en ufak bir kıpırtı olmadan umursamaz. Bunu ne beynim algılıyor, ne de vicdanıma anlatabiliyorum.

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; ne insan seviyor, ne hayvan seviyor, ne doğayı seviyor, ne çocuk seviyor. İçinde sevgiye dair hiçbir şey yok. Sevdiğini söylediği kadını, kendisini istemediği için öldüren, köyünde eşek sikip, şehirde köpek siken, kentinde kalan üç-beş ağaç kesilirken umrunda bile olmayan insanlarla birarada yaşıyoruz, yaşamaya mecbur bırakılıyoruz.

Bu insanlarla, bırak aynı ülke sınırlarında yaşamayı, aynı havayı soluduğum için bile kendimden utanıyorum. Bunu söylediğin zaman da, “Siktir git” diyorlar bana. Çünkü artık haklı olanın değil, sesi yüksek çıkanın borusunun öttüğü bir ülke haline geldik. Kanunların uygulanmadığı; kanunları yaptıkları katliamlara, hırsızlıklara uydurdukları bir ülke burası.

Bu ülkede yaşananlara sırtımızı çeviriyoruz, vicdanımızı rahatlatmak için de yalanlara sığınıyoruz. Oysa farkına bile varmadan, gün be gün ölüyoruz, insanlığımızdan eksiliyoruz.

7 çocuklu bir annenin cansız bedeni tavukçunun soğuk hava deposunda, 10 yaşındaki Meryem’in kurşunlanmış bedeni bir evin içindeki soğutucuda bekletiliyor.

Dünyanın en harikulade edebiyatçısına ya da muhteşem bir sinemacıya, “Yaşanabilecek en acı, en gaddar olayı tasvir et” desen, çocuğunu kaybeden bir ananın-babanın çocuğunun cesedini, evdeki dondurucuda bekletmek aklına gelmez. Böylesi bir kurguyu film olarak izlesen “Bu kadar da olmaz” dersin, romanda okusan ‘siktir’ çekersin.

Şu yaşananların annenin başına geldiğini, o dondurucu başında bekleyenin sen olduğunu sadece bir dakika düşün. Ne yaparsın cevap ver? Ne yaparsın lan, ne yaparsın?

Bunları söylediğin zaman PKK sempatizanı oluyorsun. Bir acının karşısına, başka bir acı dikip, “Şehit olan askerlerden neden konuşmuyorsun orospu çocuğu” diye, azar işitiyorsun.

Acı yarıştırıyoruz. Hayatının baharında, 20’li yaşlarında, belki hayatında hiç bir kızın elini tutmamış, bir kafede buluşmamış, gencecik bir çocuğun ölümüne sadece siz üzülüyorsunuz ya! Sizden başka kimse üzülemez, en çok siz üzülürsünüz çünkü.

Bir gün önce Kürt olduğu için işyerine saldırılan, ertesi gün ‘şehit’ olan Gökhan Çakır için üzüldün mü, kitabını siktiğimin pezevengi. Ağzını açtın mı lan, o çocuk için. 16 askerin ölümünden üç gün önce ölen bir asker için niye ağzını açmadın?

Sorun sayı mı? Hayatını kaybeden insanlar senin için sayıdan mı ibaret? Sayı mı lan onlar, insan ulan insan. Biri öldüğünde götünü yayıp taşak yaparken, 16’sı öldüğünde mi insanlığın tutuyor?

Bu devlet size binlerce yalan söyledi. Hâlâ aynı yalanlarla kendinizi kandırıyorsunuz. Hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, katliamlarını gizlemek için devlet, millet, toprak, din, iman soytarılığına başvuruluyorlar. Ermenileri, Rumları, Alevileri katlederken de aynı yalanları söyledim, sokak ortasında gençleri öldürürken de aynı yalanlara başvurdular. O derede, daha kaç kez yıkanacaksınız?

Sen öldürülen Kürt’e üzülme zaten. Sanki varmış gibi göstermeye çalıştığınız vicdanlarınızı temizlemek için o yalanlara inanmaya devam edin. Senin için de şu yaşananlardan utanırım.

Yeter ki, benim neden üzüldüğümü sorgulama artık. Çünkü ben kimliğinden bağımsız olarak öldürülen asker için de üzülüyorum, sokakta ip atlaması, top oynaması gereken çocuğun öldürülmesine de üzülüyorum.

Sadece Filistin’de ölen çocuğa üzülmüyorum; Kenya’da, Mısır’da Norveç’te, Irak’ta, Türkiye’de öldürülen çocuğa da üzülüyorum. Öldürülen çocuğun Müslüman, Ateist, Hıristiyan ya da Yahudi olması umrumda bile değil. Ama yeterli ama yetersiz bir vicdanım varken, benim vicdanımı sorgulamaktan vazgeç.

Rahatsız oluyorsunuz vicdanlı insanların olmasından. Çünkü vicdansızlığınız koyu karanlık bir gecede, dolunay gibi parıldıyor. Haksızlığınızı, “Ben daha büyük acı yaşıyorum” diye bağır çağır seslendiriyorsunuz.

Sanıyorsunuz ve istiyorsunuz ki, siz bağırdıkça, susacağım; sesinizi yükselttikçe, bir köşeye sığınacağım.

Zalimliğinize de, insafsızlığınıza da, vicdansızlığınıza da karşı duracak insanlar olduğunu kafanıza vura vura göstereceğiz.

Hepinizin kendi seçimiydi Türk olmak. Doğarken götünüze takılmış çipten, size Türk, Kürt, Ermeni, Alman veya Fransız olma seçeğini verdiler de siz de Türk şıkkını seçtiniz sanki amına koyayım.

İster Kürt olsun, ister Alevi, ister Türk olsun, ister Yahudi, ister Arap olsun, ister Ermeni; insanlar yaşamalı, çocuklar yaşamalı.


Utanacaksınız, bu yaşananların hepsinden utanacağınız bir zaman gelecek.