13 Haziran 2010

Almanya'da değişen bir şey yok


Kewell'ı izleyemedik, Avustralya fark yedi ve daha da kötüsü muhtemelen turnuvayı kapattı.

Türkiye'de Almanya Milli Takımı'na (tabii ki Brezilya da) karşı özel bir hassasiyet vardır. Ben Almanya Milli Takımı'nı sevmeyenler listesindeyim ancak bu saygı göstermiyorum anlamına gelmesin.

Bir ülkenin futbol geçmişi ve futbol kültürü olması çok önemli. Almanya bu yüzden 1982'den bu yana tüm dünya kupalarında minimum çeyrek finale çıkma başarısını gösteriyor.

Bugün maç başlamadan önce, Almanya'nın kazanabileceğini düşünüyordum fakat boylesi bir skorun ortaya çıkması aklıma gelmemişti.

Kupaya gelmeden önce ve geldikten sonra bir yığın önemli futbolcusunu, sakatlıktan ötürü kadroya alamayan Löw, şu açıdan çok çok şanslıydı. O da, Mesut Özil gibi bir adama sahip olması. Neden mi? Çünkü Littbarski'den bu yana ilk kez böylesine teknik bir oyuncuya sahip olması. Dün İngiltere orta sahasında eksikliğini vurguladığım futbolcu tipi tam olarak Mesut Özil'e denk düşüyor. Yani öyle bir maç olur ki, siz çaresiz kalırsınız ama bir adam çıkıp o çaresizliğe son verir. Mesut o yüzden, Löw için çok ciddi anlamda büyük şans

Bence maçın adamı değildi (Benim maçın adamı tercihim Müller) ancak bir gerçek var ki, turnuvada şu ana kadar gördüğümüz en etkili orta saha performanslarından birini ortaya koydu. Turnuva başlamadan önce FIFA'nın sitesindeki "Genç yıldız adayı" titr'ini hak eder biçimde takımının ciddi tüm ataklarında bir biçimde var olmayı başardı.



Almanya'nın bugünkü 4-0'lık galibiyetinde, takım halinde oynayabilme başarısı önemliydi. Arne Friedrich'ten, Bundesliga'da berbat bir sezon geçiren Klose'ye kadar tüm oyuncular, ilk dakikadan son dakikaya kadar niyetlerini gösterdiler.

"Milli Takım futbolcusu" olgusuna, oldum olası inanmışımdır. Podolski, tam da bu terime cuk oturan bir futbolcu. Milli takım formasını ne zaman giyse, bambaşka bir futbol oynuyor. Oyunun başında attığı golle, maçın dengesini tamamen değiştirdi. Gerçi, dakikalar ilerledikçe, Avustralya'nın, Almanya karşısında puan alabilme ihtimali olmadığını gördük ama yine de, Podolski bunu çabuklaştırdı.

Almanya maç boyunca Lahm ve Müller'in kanadından Avustralya'yı delik deşik etti. Bu ikiliye özellikle ilk yarıda Mesut da katılınca, Avustralya'ya gönül verenler için çile halini aldı maç. Chipperfield ve Moore bu üçlü karşısında inanılmaz aciz bir görüntü çizdi. Doğrusu, daha 20. dakikayı bile beklemeden Chipperfield'ı oyundan alırdım.

Herkesin gol beklentisi bu maçla karşılanmış oldu. Tarihinin en genç kadrosuyla bir dünya kupasına katılan Almanya, bu maçtan sonra turnuvanın en ciddi favorilerinden biri olarak gösterilecektir fakat ben erken olduğunu ve özellikle Gana maçını beklemek gerektiğini düşünüyorum.

Avustralya açısından turnuva muhtemelen kapandı. İlk maçta 4-0 yenilgi alan ve en önemli oyuncusu Cahill'i kırmızı karta kurban veren Avustralya'nın toparlanabilmesi çok güç. Zaten yaparlarsa mucize olur ama o mucizeyi gerçekleştirebilek güce sahip olmadıkları çok net biçimde belli oldu.

Defansta ağır ve hantallar, orta sahadan ileriye geçme süreleri mevsim değişimine neden oluyor. Defanstan atılacak uzun toplarla gol kovalamak mantıklı değil. O yüzden de, Avustralya için turnuva kapanmıştır diyorum.

Yanarım, yanarım Kewell'ın oynamamasına yanarım. Muhtemelen hazır değildi yoksa, yedeklerde (hatta sahada da)ondan başka skoru etkileyebilecek adam yoktu. Umuyorum, bundan sonraki maçlarda Oz Büyücülüğünü gösterir ve Avustralya'yı en azından bir adım öteye taşır. Umut fakirin ekmeği, olumlu düşünmek istiyorum.

Ya unutmadan söyleyeyim. Maçın Meksikalı hakemi Marco RODRIGUEZ saçına briyantin süreceğine biraz daha hakemlik yapsa iyi olurdu. Herkesin yorumu farklı olabilir ama Cahill'in pozisyonunda gösterdiği kırmızı kart, pek bir ağır kaçtı. Haa, bu sonucu değiştirir miydi? Tabii ki değiştirmezdi ama Avustralya en önemli iki adamından birini kaybetti.

Irkçılık sınırlarındaki Üründül'e ithafen


Aslında Gana-Sırbistan maçına dair bir şeyler söylemek istiyordum ama maç boyunca beni çileden çıkaran Ömer Üründül'e 'değdirmeden' olmaz.

Ömer Üründül, sonuçsuz kalan her Gana atağı sonrası "Son hareketlerde ne yapacaklarını bilmiyorlar", "Düşünemiyorlar" türünden gerzekçe ifadeler, saha kenarında dans eden seyirciler hakkındaki "Ben hayatımda böyle bir şey ilk kez görüyorum" yorumlarıyla birleşince deliye dönmeme yetti.

Önce adama sorarlar, bıyık altından dalga geçtiğin, düşünme ve karar verme yetileri hakkında aşağılayıcı boyutlara ulaşan Gana Milli Takımı'nın kaç oyuncusu yurtdışında futbol oynuyor, senin Türk Milli Takımı'nın oyuncuları hangi takımlarda oynuyor?

Ben söyleyeyim birkaçını: Asamoah Gyan-Rennes, Kwadwo Asamoah-Udinese, Hans Sarpei-Leverkusen, John Mensah-Lyon (Sunderland'de kiralık geçirdi sezonu), Isaac Vorsah-Hoffenheim, John Paintsil-Fulham, Anthony Annan-Robenborg, Kevin-Prince Boateng-Portsmouth....

Takımın neredeyse tamamı Avrupa'nın kalburüstü liglerinde ve takımlarında futbol oynuyor. Bak bakalım bir de senin Dünya Kupası'na bile göremeyen milli takımındaki oyunculara. Her atak golle mi sonuçlanmak durumunda ya da her futbolcu son hareketlerinde en doğru hamleleri mi yapıyor. Herif ezbere almış 'carcar' konuşuyor.

Dönelim saha kenarında dans edenler meselesine. Hayatında hiç görmemişmiş. Doğru senin ülkende sahaya koltuk fırlatılıyor, tribünlerinde adam öldürülüyor, elektronik ıslıklar çalınıyor, oyuncuların gözüne lazerler tutuluyor, kaleci kulaklarında maytap patlatılıyor, 90 dakika su fıtlatılıyor, tribün koltukları yakılıyor. Bu liste böyle uzayıp gidiyor.

Keşke senin ülkende insanlar, bu saydıklarım yerine saha kenarında dans etse. İnan çok daha 'medeni' bir davranış biçimi. Ulan, herifi duyan İsveç'te, Danimarka'da filan yaşadığını sanacak.

Bu ülkede, kıyas götürmeyecek biçimde daha beterleri yaşanırken, insanların sahanın kenarında dans etmesi seni neden rahatsız ediyor? Neden aşağılama boyutlarına kadar getiriyorsun hadiseyi? Bırak işte, insanlar dans etsinler. Niye batıyor, nerene batıyor, neden batıyor?

Maça gelelim. Çok açık ve net biçimde Gana hak etti. 90 dakika boyunca galibiyet niyeti gösteren takım Gana'ydı. Sırbistan, izlediğimiz diğer maçlarda olduğu gibi uzun toplarla kanatlara inip, sonuca gitmek istedi ama Gana kanatları gayet başarılı biçimde tıkadı.

Yeri gelmişken tekrar belirteyim, dünkü Crouch ve Heskey örneğinde görüldüğü üzere Sırbistan'ın forvetinde oynayan Zigic türü adamlar, dünya üstünde oynanan futbolla karşılaştırıldığında çağ dışı kalıyor. Kaldı ki, Heskey'nin en azından belirli bir fiziki üstünlüğü var, Zigic de bu da yok. Orta yapacaksın da, o orta Zigic'in kafasını bulacak da, Zigic o kafaya vuracak da, o top kaleye gidecek de. Oh anam oh! Orta sahadan şut çekerim, gol olma şansını daha fazla artırmış olurum en azından.

İlginçtir, oyuna yedek giren oyuncular, ard arda iki maçta kader belirledi. Slovenya-Cezayir maçında, oyuna sonradan giren Abdelkader Ghezzal'ın kırmızı kartı sonrası maçın şekli değişti, bu maçta da Kuzmanovic'in ceza alanı içinde topu elle kesmesi maçın dengesini değiştirdi. Bundan sonra oyuna her yedek giren adama bir başka gözle bakmaya başlayacağım.


Sırbistan'i hiç beğenmedim. Zaten oldum olası böyle statik futbol oynayan takımlara illet olmuşumdur. Umuyorum ikinci turu görmezler. Gana ve Avustralya el ele çıksın, benim de içimin yağları erisin.

7. maç oldu izlediğimiz. Gerçekten yazık olmuş gidemememiz. Şu Dünya Kupası'nda heyecan yaratacak, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir takıma henüz rastlamadım. Türkiye bu boşluğu müthiş doldururdu ve Afrika'nın gözbebeği olurdu ama işte Ömer Üründül zihniyetli, kendinden başka herkesi küçük görme hastalığı yaşayan ülke insanım, bu embesil fikirden sıyrılamadığı sürece, bizden bir bok olmaz.

Abdelkader Ghezzal ve Fawzi Chaouchi sağolsun


Pazar günleri hariç, üç maçı tek başlıkta toplayarak yazacağım. O yüzden Cezayir-Slovenya maçını dair birkaç kelam etmek istedim.

Dünya kupalarında genelde ilk tur maçları böyle can sıkıcı geçer, bunu kabul ediyorum fakat futbolun geldiği nokta itibariyle, Cezayir-Slovenya maçı benzeri karşılaşmalara bolca rastlayacağımızı düşünmek insana kâbus gibi geliyor.

Rakibin 10 kişi kalmış, sen hâlâ hata kovalıyorsan ve tüm oyun düzenini buna dayandırıyorsan izlemek işkence hali alıyor.

Orta alanda kör dövüşü tadındaki Cezayir-Slovenya karşılaşmasının iki belirleyici faktörü oldu.

Birincisi; Abdelkader Ghezzal'ın, Uruguaylı Lodeiro gibi maça girer girmez 1 dakika içinde sarı kart ve toplamda 13 dakikada kırmızı kart görmesi, ikincisi ise Cezayir'in Mısır'ı eleyerek Dünya Kupası'na gelmesinin temel faktörü Fawzi Chaouchi'nin yediği komik gol.

Cezayir teknik direktörü olsam, Ghezzal'ı soyunma odasına girmeden, havaalanına yollardım. Bu kadar aptalca kırmızı kart görülemez sanırım. İlk sarı kartını rakip ceza alanı önünde arkadaş çekmeyle görüyorsun, sarı kartın varken, elinle topa müdahale edip kırmızı kart görüyorsun. Cidden bir daha değil milli forma giydirmeyi, o formayı satmayı bile yasaklamak lazım bu herife.


Fawzi Chaouchi'ye gelince. Yukarıda da söylediğim gibi maçı izleyenler anımsayacaktır. Cezayir'in Mısır'ı 1-0 yenerek, Dünya Kupası biletini aldığı maçta tek başına destan yazarak, takımını Güney Afrika'ya taşımıştı. Ama ne yazık ki, kalecilik böyle bir şey. Olmadık zamanlarda, olmadık hatalar yaparak, kader belirliyorsunuz.

Onun dışında "Bu maçtan aklında ne kaldı?" diye sorarsanız, "Mümkünse hiçbir şey kalmasın" cevabını veririm.

1990'ların başlamasıyla ne yazık ki, futbol böyle bir hal aldı. Bu işin endüstri almasıyla paralel olarak, oynamanın ve eğlenmenin değil kazanmanın tek ve mutlak parametre olması kısır mücadelelerin çoğalmasına neden oldu.

Dakika 90, 1-0 öndesin ve korner kullanıyorsun halen köşe bayrağının dibinde zaman oyalıyorsun. Ağzıma geleni saydırdım haliyle.

Slovenya bu futbolu oynamaya devam ederse, hem ABD'ye hem de İngiltere'ye yenilir. Her ne kadar TRT spikeri, teknik direktör Matjaz Kek için "Oynattığı modern futbol" türünden cümleler kursa da, bu futbol modernse ben taş çağına dönmek istiyorum.

Netice itibariyle sıkıcı, berbat bir maç izledik. Yaklaşık 15 dakika sonra izleyeceğimiz Sırbistan-Gana karşılaşmasının şu ana dek oynanan en iyi ve en gollü maç olacağını tahmin ediyorum. Umarım tahminimde yanılmam.

Günlük maç tahminleri vol.3


Evet her ne kadar şu ana dek 5 maçtan sadece birinde doğru tahminde bulunmuşsam da yılmıyorum, yıkılmıyorum ve devam ediyorum.

Birazdan başlayacak olan Slovenya-Cezayir maçında 2-1'lik Slovenya galibiyeti bekliyorum. Goller; Dalibor ve Novakovic ile Rafik Saïfi'den gelir.

Günün ikinci maçında Sırbistan'ın Gana karşısında 3-2'lik galibiyetini bekliyorum. Sırbistan'ın golleri Marko Pantelic (2), Nemanja Vidic'ten gelir. Gana'nın gollerini ise Asamoah Gyan ve Muntari atar.

Almanya-Avustralya maçında biraz da duygusal bakarak 2-1'lik Avustralya galibiyeti bekliyorum. Goller; Tim Cahill, Lucas Neill ve Mesut Özil'den gelir.