25 Ocak 2010

Kamerun ve Mısır; tanıdık dejavu gibi


Futbol hakikaten dünyanın en ilginç oyunlarından biri. Afrika Uluslar Kupası'ndaki Kamerun-Mısır maçında bunu bir kez daha gördük. Sadece bir istatistikle, bu maçın ne kadar ilginç geçtiğini anlamanız mümkün.

Normal süresi 1-1 biten karşılaşmada Kamerun 21 korner kullanırken, Mısır 120 dakikada tek bir korner bile kullanamadı. Ama maçı 3-1 Mısır kazandı ve yarı finale adını yazdırdı.

Sadece atılan kornerlerle sınırlı kalmadı, maçın ilginçlikler taşıması. 92. dakikada Gedo'nun attığı gol, maçın kaderini çizdi. Golün, tıpkı 2008 finalinde Song'un yaptığı hatada olduğu gibi, Geremi'nin kısa düşün geri pasında geldiğini belirtmekte fayda var, tam bu noktada.

Üçüncü golse, Ahmet Hassan'ın, yaklaşık 30 metreden çizginin üstüne bile düşmediğini, Kamerun'un golünde Emana'nın korner vuruşunda Ahmat Hassan'ın kendi kalesine attığını ve Ahmet Hassan'ın beraberliği sağlayan golünün 26 metreden tam Kameni'nin ellerine gelirken yere zıpladığını söylersem, maçı izlemeyenler gerçekten de ne kadar ilginç bir maç olduğunu anlayacaktır.

Mısır bu sonuçla, yarı finalde Cezayir'in rakibi olarak, birkaç ay önce Yahia'nın attığı golle Dünya Kupası'na gidemeyişinin rövanşını alma fırsatını da eline geçirmiş oldu.

Şimdiden, saha içi ve dışında çok gerilimli geçeceğini söylesem, sanırım az bir hata payıyla yanılmış olurum.

Kamerun-Mısır maçları, Galatasaray-Fenerbahçe maçlarına benzemeye başladı. Saçma sapan hatalar, garip rakamlar ama galip gelen hep Mısır. O yüzden bana bilindik bir dejavu havası yaşattı 3-1'lik Kamerun-Mısır maçı.

Son bir söz Eto'o'ya olsun. Tıpkı Drogba gibi bütün turnuva boyunca kafası kesilmiş tavuk gibi sağa-sola koşturdu. Gayet eminim, hem Drogba hem de Eto'o Inter ve Chelsea formalarını üstlerine geçirir geçirmez, bildiğimiz ve tanıdığımız adamlar haline dönecekler.

Son söz dedim ama son söz, Ahmet Hassan'a olsun. Hossam Hassan'ın 169 maçlık milli takım rekorunu 170'e taşıyarak bir rekor kırdı. Turnuvanın en iyi oyuncusu olma yolunda da hızla ilerliyor...

Real Madrid'de ikinci 'sığır' vakası


Dünkü Malaga maçında Jan Mtiliga'nın burnunu kıran Ronaldo, bugün yaptığının yanlış olmadığını ve Mtiliga'dan kurtulmaya çabaladığını söylemiş.

Ronaldo, "Futbol oynayan beni anlar" demiş ama kusura bakmazsa, rakipten kurtulmak için hayvanlık yapılması gerektiğinin futbolun içinde olduğunu kimseye kabul ettiremez.

Israrlı bir biçimde sevemedim bu herifi. Acayip büyük yetenek ama sevmiyorum işte. Bir Messi'nin verdiği sıcaklığı veremiyor, onun gibi tatlı sevimli değil.

Neyse zaten Real Madrid'de sığır sayısının ne kadar fazla olduğunu biliyoruz. Pepe'yi unutmuş değiliz.



Ruud Van Nistelrooy yeni takımıyle sözleşme imzaladı. Hollandalı golcülere hep güvenim vardır ve severim eskiden beri. Yaşları, sakatlık durumları ne olursa olsun, takımları için hep maksimum düzeyde oynarlar.

Hamburg'un kendisiyle en az bir vites daha atacağını tahmin ediyorum. Çünkü Ruud büyük bir golcü.

Bu kadar bahtsız bir kulüp olamaz


Bin tane sakatlıkla uğraşan Galatasaray'da, bu da oldu. Ortada fol yok, yumurta yokken Elano Blumer’in böbreklerinde taş tespit edilmiş.

Kulübün yaptığı açıklamaya göre, dün gece sabaha karşı başlayan ağrıları nedeniyle muayene ve ayrıntılı tetkikleri yapılan Elano Blumer’de böbrek taşı tespit edilmiş.

İş iyiden iyiye, bahtsız bedevi durumuna döndü. Gökten taş da yağar yakında sadece Florya bölgesine. Yağan taşlar; Arda, Servet ve hatta Afrika'da bulunan Keita'nın kafasına düşer ve hepsi sezonu kapatır.

Kurşun mu döktürsek acaba diye düşünmeye başladım. Vardı eskiden bu tip geyikler. Gol orucuna giren arkadaşlar filan kurşun döktürürdü, haber olurdu.

Sabır, sabır...

Higuita da veda etti


Dünyaya kaleciliği sevdiren adamlardan Rene Higuita, futbola son noktayı koydu. Kolombiya'da birkaç kez ölümden döndü, evi bombalandı, ailesine saldırıldı, kendisine silahlı saldırı düzenlendi.

Hepsinden de bir biçimde sıyırmayı bildi. Benim izlediğim, en spektaküler kaleciydi. 90' Dünya Kupası'nda Kamerun maçındaki hatası tura mal oldu. Yine de hiç vazgeçmedi, o deli dolu halinden.



Şüphesiz, tüm dünya onu, meşhur Akrep kurtarışıyla hatırlıyor ve hatırlayacak. O da jübile maçında, unutulmamak için bir kez daha aynı hareketi yineledi.

Özlenecek bir adam olduğu su götürmez bir gerçek. En azından ben çok özleyeceğim.

Trabzonspor taraftarına teşekkür


Trabzonspor, Sivasspor maçında açılan bu pankart, ölüm orucuna giden TEKEL işçilerine giden bir destek.

Daha bugün, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "Bol keseden maaş verme dönemi bitti" diyerek, hükümetin şu anki tavrını belli etti. Zaten Erdoğan da birkaç gün önce, TEKEL işçileri için "ajitasyon yapıyorlar" demişti. Ajitasyonu, bu eylem sonunda görecek herkes. Tabii nasılsa Medical'lerin sayısı hızla artıyor, keyifler tıkırında.

Bu işin altında kalacak birileri. Bunun lamı cimi yok. Çünkü TEKEL işçisi direnişinden vazgeçmeyecek, ölüme gitmekten endişeleri yok. O yüzden toplumdan gelebilecek tüm destekler, bu insanlar için çok önemli.

Trabzonspor taraftarına bir kez daha teşekkür etmek gerekiyor. Yaptıkları önemliydi, destekleri önemliydi. Zaten Şenol Güneş geldikten sonra, kalbimin bir kısmı kaymıyor değil Trabzonspor'a.

Yeter artık çok özledik


Dün Cezayir maçında attığı golden sonra koltuktan yaklaşık 25 santim kadar zıpladım. Sol ayağıyla vuruşu tam çataldan içeri girerken, bir yandan da üzüldüm, gelişi gecikeceği için. Ama Cezayir'in 90'da attığı golde daha çok sevindim, bunu da itiraf etmem gerekir.

Topu ayağından her an kaçıracakmış gibi sağ kanattan yaptığı bindirmeleri, suratındaki o hırsı, bazen dağa taşa bazen tam adrese giden ortalarını özledim.

Bitsin artık bu ayrılık, Keita gelsin.