8 Aralık 2010

Direniş


Fotoğraf çok hoşuma gitti. 'Loukanikos' direnişin sembolü Yunanistan'da.

Herkese örnek olsun. Bugüne kadar olan köpek benzetmelerim için de herkesten ve Loukanikos'tan özür dilerim.

Burhan Bey'in gelişimi için yumurta şart


AK Parti Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Ankara Üniversitesi'nde kendisine 'yumurtalı' karşılama yapan üniversiteli gençleri, "Bu bir ay önce belirlenmiş bir toplantıydı. Süheyl Batum’a gösterilen tepkiler biraz düşük profilli kaldı.

30 yıldır hocalık yapıyorum. Bu kadar beyinsiz öğrenci grubunu bir arada görüyoruz. O yumurtaları atacaklarına yeseler, beyinlerine daha iyi gelir. Atılan bu kadar yumurtaya yazık.

Bu öğrencilerin hiçbiri fikir üretmiyor, bir hoca olarak onlara üzülüyorum. Polisin güç kullanımını eliştiriyorlar ama kendileri de farklı bir biçimde güç kullanıyorlar. Bizim konuşmamıza izin vermiyorlar."
hakarete varan bu cümlelerle eleştirdi.

Burhan Bey için benzer duygulara sahibim. Kendisi ve gelişimi için yumurta öneriyorum. Beli o zaman, kendisine yönelen eleştirileri ve protestolara hakaretle karşılık vermez.

Kendisinin siniri aslında bu olaydan gelmiyor. Dün TBMM'de dün yakalanan bir karede partisinde istenmeyen adam olduğu açıkça ortaya çıkmıştı. "Kapağı nereye atarım" diye düşünürken, bir de üstüne bu olay, tuz biber ekti kendisine.

Hem Burhan Kuzu'ya hem de Süheyl Batum'a yapılanlardan ötürü, öğrenci arkadaşları kutluyorum. Öğrencilerin silkinmesi, toplumsal muhalefet açısından çok önemli.

Benzin 4 TL'yi aşmış, Türkiye'de özelleştirilmeyen kurum kalmamış, insanlar açlık sınırı altında yaşıyor, milyonlarca işsiz var, ekmekten simide her şeye zam gelmiş, (Anadolu Ajansı artık zam yazmıyor. Zam yerine 'artış' ifadesi geçiyor sürekli. Bunu da bir ara yazarım) ama Burhan Kuzu, sanki bu ülkede her şey normalmiş gibi, protesto edenleri beyinsizlikle suçluyor.

Siniz keyfiniz yerinde olabilir ama halk açlık, yoksulluk ve işsizlik belasıyla uğraşıyor.

Halk yoksullaşırken, kendinizini ve çevrenizin zenginleşmesinin hesabını vereceksiniz. Bugün yumurtayla olur, yarın mahkemelerde hesap verirsiniz. Ama verirsiniz, hem de eşekler gibi.

Mülkiyeli tüm arkadaşlara da selam olsun. Hepsine teşekkürler....

Burhan Bey ve benzerlerinin gelişimi için yumurta şart. Yeterli bir zekâ için bolca yumurta gerekiyor, öğrenci arkadaşlar bu eksikliği gidermiş.

Muhbirler ve katiller el ele


Türkiye'deki tüm liselerde görev alan müdür yardımcılarından birinin 'irtibat görevlisi' olarak polisle işbirliği yaptığı ortaya çıktı.

Resmi olarak isminin 'irtibat görevlisi' olduğuna bakmayın. Bunun lügattaki karşılığı 'muhbir'dir. Görevi eğitim ve öğretim olan öğretmenler muhbir olarak okullarda kol geziyor.

Ülke muhbir cenneti haline getirildi. Zaten tohumu Devlet Memurlarının Şikayet ve Müracaatları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin değiştirilmesiyle atıldı. Değişikliğe göre, "Devlet memurları, görevleri sırasında haberdar oldukları konusu suç teşkil eden durumları yetkili makamlara bildirmekle yükümlü olacak." Yani her memur, istediği kişiyi, istediği konuda jurnalleme hakkına sahip.

Tam 12 Eylül dönemi yani darbe dönemi uygulamaları bunlar. Aradaki tek fark, asker yönetimi yerine sivil bir yönetim var. Seçimle işbaşına gelmiş, sözümona demokratik iktidar, Türkiye'de darbe dönemlerinden kalma muhbir ruhunu yeniden ayağa kaldırdı.

Sokaklarda güya güvenlik için konulmuş kameralarla çevrilmiş, okullarda polisle işbirliği içinde öğretmenler, ordunun içinde muhbirler, adliyede muhbirler, devlet dairelerinin tamamında muhbirler....

Adı konulmamış bir kuşatmanın ortasındayız. Adalet artık tersine işliyor, insanlar suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışıyor, üniversitelerde öğrenciler pankart asmak suçundan hüküm giyiyor, sokak ortasında öldüresiye dövülüyor, haklarını arayan memurlar kış soğuğunda dayaktan geçirilip, havuzlara atılıyor, polis son üç yılda işkence, kurşunlama ve kötü muameleyle 150'ye yakın kişiyi keyfi olarak öldürüyor.

Daha onlarca şey var ve bir çırpıda aklıma gelenler bunlar.

Darbe dönemleri ile atbaşı gidecek uygulamalar Türkiye'de hayata geçiriliyor ve geçirildi. Ve her devlet yöneteninin ağzında "Türkiye demokratikleşiyor" masalı.

Hak arayan öğrencilere "Bu çocukların giydiği montlar bile aynı. Bunlar zaten kadrolu eylemci" gibi sığ açıklamalarla cevap verenlerin, şiddeti maruz görmeleri, şiddeti desteklemeleri aslında nasıl bir Türkiye istediklerinin göstergesidir.

Muhalefeti eğlileştirmiş, toplumsal olayları baskıyla kontrol altına almaya çalışan iktidarın eylem yapan birkaç yüz öğrenciden korkması da manidar. Çünkü gayet iyi biliyorlar ki, sokaklar aşınmaya başladıkça kitlelerin sayısı artacak.

7 yıllık iktidar süresince sokağa çıkmak yasak, eylem yapmak yasak, pankart asmak yasak, eleştirmek yasak, aleyhinde yazı yazmak yasak, yasak oğlu yasak.

Türkiye'yi yasaklar cenneti haline getirdiler ve bunun dozu gün geçtikçe artıyor. Sokağa çıkmayan muhalifler içinse muhbirlik mekanizması devreye sokuluyor. Tıpkı darbe dönemlerinde olduğu gibi. İtiraf edelim artık, Türkiye sivil darbeciler tarafından yönetilmektedir.

Polis tekmesiyle bebeğini kaybeden 19 yaşındaki Ö.E'nin vebalini, kolye gibi boyunlarında taşıyacaklar. Tıpkı Güler Zere'yi adım adım ölüme gönderdikleri gibi Kemal Türkler'in katilini salıverdikleri gibi, Birtan Altunbaş'ı katledenlerin himaye ettikleri gibi, Aydın Erdem'in katillerini buharlaştıranların boyunlarında asılı kolye gibi.

Türkiye Cumhuriyeti katillerin özgürlüklerinin tadını çıkarttığı bir sayfiye mekânı haline getirildi ve katillere her gün birileri daha ekleniyor.

Muhbirler, katiller kol geziyor demokratik Türkiye'de (!)