31 Temmuz 2009

Havalanında karşılama terörü


Galatasaray'ın yeni transferi Elano Blumer'in İstanbul'a gelişi sırasında yaşananlar, aslında Türkiye'nin vazgeçilmez gerçeklerinden biri.

Hep şikâyet ettiğimiz, Avrupalıların bize yakıştırdığı 'barbar' kelimesinin tam karşılığı (Kimsenin ne söylediğinin önemi yok aslında tablo zaten kendini ele veriyor), her ismi parlak oyuncunun Türkiye'ye gelişi sırasında yaşanıyor. Bir futbolcuya, ismi ve değeri her ne olursa olsun bu derece önem atfetmek, kabul edilebilir bir davranış değil.

Türkiye'nin en büyük havalimanının içine sokulan meşaleler, birtakım ne olduğu belli olmayan adamların futbolcunun kollarına girmesi, yine birtakım insanların önüne geleni itmesi-vurması, basın mensuplarının işlerini yapmasına engel olmak.... Bu görüntülerin hangisine, bir Avrupa kulübünde rastlayabiliriz ki?

Kimdir bu adamlar, kim bu görevi vermiştir bunlara, hangi güç ve hangi hakla önüne gelen herkesi itip kakabilir, şaşırtıcı gerçekten de. Bu görüntüler ne Galatasaray'a ne de diğer kulüplere yakışmıyor.

"Bizim Avrupa'daki diğer kulüplerden farkımız yok" diye bağıran insanlar, aslında bizim onlardan ne kadar farklı olduğumuzun, farkında değiller. Aramızdaki fark medeniyet. Ve tüm bu sportif geyiğin içinde kocaman ve yüzümüze tokat gibi çarpa çarpa kendisini belli ediyor.

Ancak biz hamasi duygularımızı ve egolarımızı bastırıp, bunu açık yüreklilikle yüksek sesle ifade edemiyoruz. Çünkü biz hâlâ duygularımızı ifade etmekte güçlük çekiyoruz. Bunu da, "Akdeniz kanına" bağlayıp, işin içinden sıyrılıyoruz.

Ya bunu kabul edelim, yani medeni olmadığımızı, toplum düzenine uyamadığımızı, duygulamızı ifade etmeyi beceremediğimizi; ya da artık insan gibi yaşamayı, insan gibi konuşmayı, duygularımızı insani bir biçimde gösterebilmeyi öğrenelim. Aksi halde "Barbar Türkler" barbar apoletini omuzundan söküp atamayacak.

Sir Robson kansere yenik düştü


İngiltere tarihinin gelmiş geçmiş en büyük hocalarından kabul edilen Sir Bobby Robson 76 yaşında kanserden hayatını kaybetti.

İngiltere Milli Takımı teknik direktörlüğünü de yapan Robson kariyerinde Barcelona, PSV, Porto, Newcastle United gibi takımları çalıştırmıştı.

Hayatının son yıllarını kanserle mücadeleye adayan Bobby Robson, kanser hastaları için yüklü miktarlarda baışlar yapıp, para topladı. Newcastle'de adını taşıyan bir kanser araştırma merkezi kuruldu.

BOBBY ROBSON KİMDİR?

1933 yılında doğan Robson, futbolculuk kariyerinde Fulha ve West Bramwich Albion formalarını giydi.

Teknik direktörlük kariyerine 1967 yılında Kanada'nın Vancouver Whitecaps takımında başlayan Robson, 1968 yılında ise formasını ıslattığı Fulham'ın başına geçti.
Fulham'da istenilen düzeyden uzak olan Sir, bir sonraki sezon Ipswich Town'un başına geçti. Tam 13 yıl boyunca mavi-beyazlıların başında bulunan Bobby Robson, Ipswich'le Bir FA Cup bir de UEFA kupası şampiyonluğu yaşadı.

Sıradan bir İngiliz kulübü olan Ipswich'teki performansı O'na İngiltere Milli Takımın Teknik Direktörlüğü'nü getirdi.

İngiltere Milli Takımı'nı 1990 İtalya Dünya Kupası'nda ilk dörde sokarak, 66'daki şampiyonluk sonrası ilk kez dereceye soktu.

1990 yılında PSV Eindhoven ile iki şampiyonluk tadan İngiliz hoca, Portekiz'de Sporting Lizbon ve Porto takımlarını çalıştırdı. Porto'ta iki şampiyonluk yaşamasının ardından 1996'da Barcelona'nın başına geçti. Barcelona ile 1997'de İspanya Kupası ile Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nı kazandı.

Bobby Robson son olarak, 1999-2004 yılları arasında Newcastle United'ı çalıştırdı.

RAKAMLARLA BOBBY ROBSON

1950: Fulham'da forma giymeye başladı. 152 maçta 68 gol attı. West Brom'da ise 239 maçta 56 gol attı.
1967: Kanada'nın Vancouver Royals takımının başına geçti.
1968: Fulham'ın başına geçti ancak 3-4 ay sonra görevden alındı.
1969: Ipswich Town menajeri oldu.
1978: Ipswich Town, FA Cup finalinde Arsenal'i 1-0 yenerek tarihinin ilk büyük kupasını kazandı.
1981: UEFA Kupası'nda AZ Alkmaar'ı penaltılarla 5-4 yenen Ipswich tarihi bir zafer kazandı.
1982: İngiltere Milli Takımı'nın başantrenörü oldu.
1984: Dünyanın sayılı babetlerinden Maracana'da İngiltere, Brezilya'yı 2-0 yendi.

'Efsanevi' sportif 'dönüşler'

Michael Schumacher'in, Formula 1 pistlerine dönmesinin ardından efsanevi isimlerin spora dönmeleri uluslararası basında konu oldu. Bunlardan birkaç örnek....

BJORN BORG

6 Roland Garros, üst üste 5 de Wimbledon şampiyonluğunu yaşayan İsveçli raket, 1991 yılında emeklilikten sıkıldığı gerekçesiyle tenise yeniden başladı.

NIKI LAUDA

1975 ve 1977 yıllarında Ferrari ile F1 şampiyonluğu kazanan Avusturyalı sürücü Lauda, geçirdiği ölümcül kaza sonrası pistlere veda etti. 1982 yılında McLaren'le F1'e geri dönen Niki Lauda 1984 yılında 3. dünya şampiyonluğunu kazandı.

LANCE ARMSTRONG

Fransa bisiklet turunu ard arda 7 kez kazanan efsane isim, 1996 yılında kansere yakalandı ve zorunlu bir ayrılık yaşadı. 1.5 yıl süren kemoterapi tedavisi ardından 1998 yılında yeniden seleye oturan Armstrong 1999-2005'te Fransa bisiklet turunda aralıksız şampiyon oldu.

JAYNE TORVILL&CHRISTOPHER DEAN

Buz pateninin gelmiş geçmiş en iyi ikilisi kabul edilen Jayne Torvill ve Christopher Dean, 1984'te Saraybosna'da yapılan Kış Olimpiyatları'nda altın madalya kazanmalarının ardından, 10 yıl sonra 30'lu yaşlarını aştıkları dönemde 1994'teki Olimpiyat Oyunları'nda bronz madalya alarak bir dönüş yaptılar.

GEORGE FOREMAN

Boksun gelmiş geçmiş en iyilerinden sayılan Foreman, 1974 yılında Muhammed Ali'ye Zaire'de yenildiği maç sonrası emeklilik kararı aldı. 1973 yılında Joe Fraizer'ı yenerek Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu olan George Foreman tam 20 yıl sonra yani 1994 yılında 45 yaşındayken boksa dönüş yaptı ve kendinden 19 yaş küçük Michael Moorer'a knockout'la devirdi.

MICHAEL JORDAN

Sadece basketbolun değil dünya spor tarihinin en büyük ikonlarından biri Michael Jordan. 1991-1993 yıllarında Chicago Bulls'la 3 şampiyonluk yaşamasının ardından, babasını silahlı bir soygunda kaybetti ve aktif basketbol hayatına son verip, beyzbol sahalarına geçiş yaptı.

1994-95'te yeniden Bulls'la dönüş yapan Jordan 1996-1998 arasında 3 şampiyonluk daha yaşadı. 99 yılında oyunculuk kariyerine son verdiğini açıklayan Mr. 23, 2001 yılında Washington Wizards'la basketbola bir kez daha döndü.

Onlar artık 'Mavi Şeytan

Manchester United'ın yeni sezonda giyeceği formalardan birinin tasarımı, planlanandan birkaç hafta önce açıklandı.

Yeni tasarımda dikkati çeken en önemli özellik, kurulduğu günden bu yana "Kırmızı Şeytanlar' olarak anılan ManU'nun siyah üzerine, mavi onbaşı nişanı oldu.

'V' şekilli siyah ağırlıklı formalar, İngiltere'de ezeli rakip Manchester City ile karşılaştırıldı.

Yeni sezon formaların tanıtımı Premier League'in başlamasından iki gün önce yani 13 Ağustos'ta gerçekleştirilecek.

30 Temmuz 2009

Bir şeyler değişiyor


Galatasaray, İsrail ekibi Maccabi Netanya karşılaşmasını deplasmanda ve sıkıntılı hava koşulları altında 4-1 kazanırken, her gün üstüne koyarak ilerlediğini gösterdi.

Maça kalede yeni transfer Leo Franco, savunmada Sabri-Servet-Gokhan Zan-Hakan Balta, dörtlüsü, bu dörtlünün hemen önünde Mustafa Sarp-Ayhan-Arda ve ileri uçta da Aydın-Baros-Kewell 11'i ile başlayan Galatasaray klasik bir 4-3-3 tertibi ile sahaya çıktı.

SABRİ BİLDİĞİMİZ GİBİ

İlk 25 dakikada göze çarpan en belirgin eksiklik, sağ kanatta oynayan Sabri'nin aksaması olurken, İsrail ekibi bu açığı sürekli kullandı. (Sabri'nin kötü futbolcu olduğunu düşünmemekle birlikte, bu bölgede oynama kapasitesinin de olduğunu düşünmüyorum. Ne yazık ki, sağ bekte oynadığı sürece eleştirilmeye devam edecek.)

LEO FRANCO İSABETLİ SEÇİM

Maçın bu dakikalarında Leo Franco, çok önemli iki gol pozisyonuna başarılı hamleleriyle izin vermedi. Sahada duruşu, yan toplardaki tereddütsüz tavrı ve iyi yer tutmasıyla daha ilk maçında isabetli bir transfer olduğunu gösterdi. Ki, bir kalecinin takıma ısınması ve alışma süresi zaman alır. Konuşmak için henüz erken olsa da, Galatasaray'ın kaleci seçiminin kötü olmadığını söylemek mümkün.

Kornerden gelen gol sonrası silkinen Galatasaray, yine bir korner atışında Hakan Balta'yla golü bularak, ikinci yarıda Kewell, Sabri ve Baros ile farka gitti.

ARDA DAHA BİR FARKLI

Netanya karşılaşmasında kaptan Arda, Ali Sami Yen'deki Tobol maçında olduğu gibi tüm takım içindeki farkını hissettirdi. İnanılmaz bir enerjiyle sahanın her yanında gördüğümüz genç oyuncu 4 golün 3'üne de imza atarak, sezonun geri kalanında neler yapabileceğinin işaretlerini verdi. Arda gerçekten de çok özel ve çok farklı bir oyuncu. Sahada yapamadığı şeylerin sayısı çok az. Rijkaard, Galatasaray için olduğu gibi Arda için de büyük şans olacaktır.

Sonuçta sezon başı olmasına karşın, Galatasaray'ın hazırlık döneminden bu yana geçen süreçte, daha iyiye gittiğini görebiliyoruz. Mutlaka, yol kazaları olacaktır hatta olmalıdır da. Bu kazaları en az hasarla atlatması sarı-kırmızılılar için ileriyi görme açısından çok faydalı olacaktır.

GALATASARAY'A, RIJKAARD'IN ELİ DEĞMİŞ

Teknik direktör Rijkaard'ın elinin değdiği her halinden belli. Topu sürekli kendinde tutarak oynatan, şişirme ve rastgele toplarla değil, olabildiğince pasla çıkan bir takım yaratma aşamasında. Hücum gücü yüksek, seyir zevki veren bir Galatasaray bekliyor, bu sezon futbolseverleri ve Galatasaray tutkunlarını. Daha Linderoth, Mehmet Topal, Elano gibi isimlerin de takıma katılmadığını göz önünde bulundurmak gerekir tabii..

Eksikler yok değil, elbette mükemmellik aramıyorum ancak eskilerin dediği gibi "Kervan yolda düzülür". Yeter ki, kervanın hareket alanı kısıtlanmasın...

Umarım bu sezon daha farklı bir lig izleme şansına sahip oluruz. Heyecanı, çekişmesi, kalitesi ile.

Avrupa'dan günün transferleri


Inter ve Barcelona arasında Ibrahimovic-Eto'o takasında ismi geçen Alexander Hleb, bugün eski takımı VfB Stuttgart ile bir yıllık (kiralık) anlaşma imzaladı. Hleb, Inter'in teklifini geçtiğimiz günlerde kabul etmediğini açıklamıştı.

28 yaşındaki Belaruslu oyuncunun yıllık alacağı 4 milyon Euro'nun da Barcelona tarafından karşılacağı açıklandı.

Hleb, La Liga ve Şampiyonlar Ligi şampiyonun Barcelona'deki tek sezonunda 19 lig maçında oynadı ve sadece sekizinde ilk 11'de başladı.

MARSİLYA TRANSFERE DOYMUYOR

Marsilya Morientes, Lucho Gonzales, Diawara, Eduard Cisse, Andrade'den sonra Gabriel Heinz'ı da transfer etti.

Kadrosundan Ziani, Lorik Cana, Djibril Cisse, Givet gibi oyuncuları kaybeden Marsilya, Fransa'nın transferde en hareketli takımı oldu.

Schalke'nin marşı ve medya ahvali


Türk basını ilginçtir; bir şey buldu mu mal bulmuş mağribi gibi saldırır. İşte Schalke'nin marşı meselesi de buna benziyor biraz. Yazıldı mı çizildi mi bilmiyorum ama birkaç kelam etmek şart oldu...

Hz. Muhammed'in isminin geçtiği geçtiği marş tam 46 yıldan bu yana mavi-beyazlı taraftarlarca söyleniyor. Zaten kulübün basın sözcüsü Heiko Kruska da, bu durumu teyit eder bir açıklama yaptı. Birkaç gün önce tüm basının bir anda düğmeye basılmış gibi bir durum yaratması garipsenecek bir durum yani. Kulüp yetkilileri, "Türk basını yaz boşluğunu doldurmak ve gündem yaratmak istiyor" şeklinde, alaysı bir yorum getirdiler, bu duruma.

"KOŞUN DİNİMİZE KÜFRETTİLER" (!)

Tabii, bu durumun basına yansımasıyla, bezirganbaşı tayfasından birtakım kişiler, "Vay efendim peygamberimize saldırı bu. Yeni bir Danimarka vakası ile karşı karşıyayız" diye ağızlarından salyalar akıttılar. Hoş, bu olağan bir durum. Tetikte bekleyen bir gürûh var çünkü.

ASLINDA NE SÖYLENİYOR?

Aslında bu gürûhun anlamadığı şey şu: Marşın o meşhur tartışılan bölümünde "Mavi ve Beyaz, seni nasıl seviyorum. Mavi ve Beyaz, beni terketme. Hz. Muhammed bir Peygamber'di ama futbol oyunundan haberi yoktu" deniyor.

Aklını çalıştıran, biraz kafasını kullanan bir insan, marşın sözlerinin bu bölümünde, marşı yazanların ve söyleyenlerin Hz. Muhammed'in peygamberliğini onaylamış olduğunu anlayacaktır. Ama yokkk, öyle değil. Amaç üzümü yemek değil bağcıyı dövmek.

Türk basınını da bu vesileyle tekrar tebrik etmek gerekir. 46 yıllık bir marşı sanki bir hafta önce yazılmış gibi lanse etmek ve insanları alttan alta galeyana getirebilmek herkesin yapabileceği bir şey değil. Yalana, dolana alıştık nasılsa...

MEŞHUR MARŞIN TAM SÖZLERİ

Mavi ve Beyaz, seni nasıl seviyorum
Mavi ve Beyaz, beni terketme
Hz. Muhammed bir Peygamber'di
Futbol oyunundan haberi yoktu
Buna rağmen bütün o ihtişamlı renklerden
Kendisi için Mavi ve Beyaz'ı seçti
Gecede bin ateş
Bize bu büyük şans getirdi
Bin arkadaş, beraber ayakta dururlarsa
FC Schalke hiçbir zaman batmaz

Liverpool teslim olmak üzere

Real Madrid'in ısrarla istediği ve vazgeçmediği Xabi Alonso transferinde sona yaklaşıldığı haberleri İngiliz basınında geniş yer buldu.

Liverpool'un Alonso'nun yerine alacağı oyuncu ile anlaşma zemini ararken, iki kulübün 30 milyon sterlin karşılığında el sıkışabileceği haberleri geliyor. İspanyol Marca gazetesi de, Perşembe gecesine kadar bu transferin biteceği haberini okurlarına duyurdu.

Liverpool ise Xabi Alonso'dan doğacak boşluğu Wigan Atletic'den Lee Cattermole'la doldurmak istiyor. Cattermole'un, Anfield Road'da gitmek istediği uzun süredir biliniyor.

Teknik direktör Rafa Benitez'in Xabi Alonso'nun Real Madrid'e gitmesi durumunda Valencia'dan David Silva'yı almak için girişimlerini hızlandıracak.

ROBBEN ROMA'YA, SNEIJDER AC MILAN'a

Real Madrid bir yandan futbolcu alımını sürdürürken, kadrosunda 'temizlik' operasyonunu da başlattı. Hollandalı iki oyuncu Wesley Sneijder ve Arjen Robben'i Serie A'ya göndermeyi planlayan İspanyol kulüp bu iki oyuncunun yanı sıra bir diğer Hollandalı Jan Huntelaar'ı da takımdan kopartmak istiyor.

Avrupa'da transfer piyasasının bu denli hareketli olduğu yıllar çok olmamıştı. Bu yıl hemen herkes kadrosunu büyük yıldızlarla takviye ediyor ya da takas yoluyla renk değişimine gidiyor.

Kim bu Elano Blumer?

14 Aralık 1981 yılında Iracemapolis'te dünyaya gelen Elano Blumer, 34 kez giydiği Brezilya Milli Takımı forması altında 6 gol kaydetti.

Futbol kariyerine Guarani Campinas'la başlayan Brezilyalı yıldız, Pele, Robinho, Diego gibi oyuncuların formasını giydiği Santos'a transfer oldu. 2004 yılında Santos'la Brezilya şampiyonluğunu kazanan Elano 3 yılda 32 gol kaydederek, Avrupa kulüplerinin dikkatini çekti ve Ukrayna ekibi Shakhtar Donetsk'e 8 milyon Euro karşılığında transfer oldu.

Shakhtar'da oynadığı dönemde Brezilya Milli Takımı formasını sürekli giyen Elano, 2007 yılında bu kez İngiltere'de Manchester City'nin yolunu tuttu.

Manchester City formasıyla ilk golünü Newcastle United'a kaydeden Elano, iki sezonda 62 lig maçı ve 4 kupa maçında 16 gol buldu.

Orta sahanın ortasında oyun kurucu görevi üstlenen Brezilyalı yıldızın en önemli özellikleri uzak mesafeden çektiği sert şutlar ve frikikler.

GALATASARAY'A NE GETİRİR NE GÖTÜRÜR?

Galatasaray'da teknik direktör Rijkaard'ın oynatmayı düşündüğü 4-3-3 sistemi içinde hiç kuşkusuz, beyin görevini üstlenecektir.

Duran toplardaki yeteneği düşünüldüğünde, senelerdir duran toplardan gol bulma sıkıntısı yaşayan Galatasaray'ın rahat bir nefes almasını sağlayacaktır, Brezilyalı.

Elano transferiyle birlikte, sarı-kırmızılı takımın orta saha ve ileri uçtaki zengin görüntüsü biraz daha perçinlenecektir.

Öte yandan Galatasaray'ın son iki Brezilyalı macerası Felipe ve Lincoln istenildiği gibi bitmemişti. Yine bir Brezilyalı, yeni bir Brezilyalı ne yapar, bu iki isim üzerinden gittiğimizde bilinmez. Bu adamlar sevilmek, okşanmak, el üstünde tutulmak istiyor fazlasıyla. Ancak Elano'nun Premier League'den geldiğini de unutmamak gerekir.

Milli takımın defansını barındıran Galatasaray'da en büyük sıkıntı yeni kurulan bir takımın sancıları olacaktır. Burada iş, basının gazına gelmeden, bu yapılan transferleri gözönünde bulundurarak, taraftarın 'sabretmeyi' öğrenmesi.

Doğum sancıları her yeni kurulan takımda yaşanmıştır ve yaşanacaktır da. Bunun en güzel örneği Jupp Derwall'li Galatasaray'ın ilk sezonu. O yıl eğer birkaç seneden bu yana başgösteren garip refleksler yaşansa 2000 yılındaki UEFA şampiyonluğu da gelmeyecekti.

HALDUN ÜSTÜNEL'E TEŞEKKÜRLER

Öyle ya da böyle herkesin kabul ettiği bir gerçek haline geldi, genç yönetici. Tuttuğunu kopartan, istediğini alan bir izlenimi var. Keita, Elano gibi oyuncuları, posası çıkmış Türkiye Ligi'nde izleme fırsatı verdiğin için teşekkürler. Bu gözler İnamotoları, Lukunkuları izlediği için bu lige keyif verecek oyuncuları getirenlere teşekkür etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.

Son not: Bu ülkeye, bu tip adamları getirebilmek cidden önemli bir mesele. Ama teknik direktörün Frank Rijkaard gibi bir isim olursa, çekincesi olan oyunların gelmesini kolaylaştırabilirsin. Başarı gelip geçicidir ancak marka olabilmek ve bu gücü kullanmak önemlidir.

Elano 4 yıllığına Galatasaray'da

Galatasaray, Manchester City'nin Brezilyalı Yıldızı Elano Blumer'le 4 yıllık sözleşme imzaladı.

28 yaşındaki Elano, orta sahada hücuma yönelik görev yapabilen, her iki ayağına da hakim, uzaktan etkili şutlar atabilen ve gerektiğinde orta sahanın farklı mevkilerinde oynayabilen bir isim.

Mevkisinde Kaka, Ronaldinho, Diego, Juninho gibi isimler olmasına karşın tam 35 kez Brezilya Milli Takım forması giyen Elano, 6 gol kaydetti.

Disiplinli futbolunu tekniğiyle birleştirebilen ender Brezilyalılar'dan birisi olan yıldız futbolcu, Manchester City'den önce Shakthar Donetsk ve Santos takımlarında forma giydi.

Brezilyalı yıldız, Cuma günü İstanbul'a gelecek. Elano'nun geliş saati ve imza töreniyle ilgili bilgiler GSMobile ve GSTV'den açıklanacak.

29 Temmuz 2009

Toure tamam Lescott'a vize yok

Arsenal geleneği bozmadı, Manchester City'nin 15 milyon sterlinlik teklifini kabul ederek, bir yıldızının daha takımdan ayrılmasına izin verdi.

Topçular'ın Fildişili kaptanı Kolo Toure, Carlos Tevez, Emmanuel Adebayor, Santa Cruz, kaleci Stuart Taylor ve Gareth Barry'den sonra bir başka sansasyonel transferi oldu.

City teknik direktörü Mark Hughes, "Savunmamızı güçlendirmek istememiz bir sır değil. Kolo birinci sınıf bir savunma oyuncusu. O; hızlı, güçlü, topu iyi oyuna sokan ve soyunma odasında da etkili bir oyuncu" sözleriyle, memnuniyetini dile getirdi.

LESCOTT HEDEFİ ŞAŞTI

City'nin yeni hedefi ise Everton'un İngiltere milli takımında da oynayan savunmacısı Joleon Lescott. Hücum gücünü maksimuma çıkartan mavi-beyazlılar, Lescoot'u da transfer ederek, yumuşak karınları defanslarını daha yüksek düzeyde tutmak istiyor.

Ancak Everton kulübü, Manchester City'nin 19 milyon sterlinlik teklifini reddettiğini açıkladı.

ZOR DOSTUM ZOR....

Manchester City ve Mark Hughes'u çok zor bir sezon beklediği aşikâr. Bunca transferin ardından beklentilerin hem İngiliz basınında hem de taraftarlarca bu denli yükselmesi, onların rahat hareket etmesini zorlaştıracak.

Her ufak hata bile minik bir kartopuyken, çığ gibi gösterilecek. Hughes eğer takımı ilk dört içine taşırsa sorun kalmaz ancak işlerin ters gitmesi durumunda topun ağzındaki ilk ismin kendi olacağını da bilmiyor değil, Hughes.

Premier League'in izlenirliğinin daha da artması açısından Manchester City'nin hamlelerine futbolsever gözüyle bakınca, alkışlamamak elde değil. Tek sorun o hepimizin aşina olduğu sözcük 'sabır'...

Efsane 'dönüyorum' dedi


F1'in efsane pilotu Micheal Schumacher'in, sezonun kalan bölümünde Macaristan'da yaralanan Felipe Massa'nın yerine yarışacağı resmen açıklandı.

Ferrari'nin resmi sözcüsü Luca Colajanni, Schumi'nin kendilerine zor zamanda yalnız bırakmadığını söyledi.

Sürücüler klasmanında 7 kez dünya şampiyonluğunu tadan Schumacher'in kararı, gittiği günden bu yana heyecanı ve izleyeci kitlesi azalan Formula 1 organizasyonu için de ilaç gibi gelecektir.

En azından onu Valencia, Belçika, İtalya, Singapur, Japonya, Brezilya ve Abu Dabi'de izleme şansını yakalayacağız. Teşekkürler Schumi, geçmiş olsun Massa....

Daha önce de, blogda haberin yer aldığını belirtmekte fayda var :)

Eto'o ısınma turlarında

Mourinho ve Eto'o'nun Şampiyonlar Ligi maçında Chelsea ve Barcelona formalarında ettikleri kavganın üstünden geçeli çok oldu.

Onlar artık geçmişe sünger çektiler ve Inter Milan'a Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazandırmak istiyorlar.

Bu şampiyonluğu tadan Eto'o ve Jose Mourinho'nun, Inter'e bu konuda tecrübelerinden yardım etmesi gerekir.

Seksist aşağılarken, düşünebilmek


Galatasaray'ın forma lansmanını gerçekleştikten sonra beklenen "internet geyikleri" gazetelerin, web sayfalarında yerini bulmaya başladı.

Milka ineklerinden, 'Mor'armalara, dantellerden fırfırlara 'espri'mahiyetindeki birçok klişesi önceden belli olan cümleler dökülmeye başladı.

En çok dikkat çeken şeyse, toplumun "seksist" hatta "hetoroseksist" yaklaşımları şüphesiz ki. Rakibiyle dalga geçmek için onu kadına benzeten, feminizmle alay eden ataerkil gençlerin anlamadığı şey şu: Kadınların alay objesi yapılmasının, aslında nasıl aşağılık bir tavır olduğundan habersiz olmaları.

Şimdi burada "bu cümleleri sarf edenleri de bir kadın doğurdu" gibi beylik sözlere girmeyeceğim. Ancak bir toplum içinde kadının bu denli aşağılama unsuru yapılması cidden rahatsız edici bir davranış. Bunu Galatasaray'dan ya da başka bir takımdan ilintisiz olarak rahatça yazıyorum.

Lafa gelince "Kurtuluş Savaşı'nda analarımız" edebiyatından vazgeçmeyen bu toplumun, hayatın her alanında kadına ve ona bakış açısına sergilediği tavrın sorgulaması gerekir.

Afrika kabilelerini aratmayacak nitelikteki bu bakış açısının, kendisinin sürekli geliştiğini başkalarına anlatmak için binbir takla atanların, rakibiyle dalga geçecekse bile daha zekâ kokan, ince cümleler yazmasını beklemek sanırım hayal olur. Çünkü yüzyıllar geçse de, kadının ezilmesini doğal bir olguymuş gibi gören bir toplumun zekâsı ancak bu kadardır...

Tabii, bunun aracı olarak medyanın kullanılması ya da başka bir deyişle medyanın kadını aşağılama yöntemini kullananları hiçbir beis görmeden sayfalarında yayımlamaları da olayın başka bir boyutu.

Kulakların çınlasın Bülent Tulun

Bayern Münih Başkanı Frank Beckenbauer, Real Madrid'in ısrarla istediği Franck Ribery'nin fiyatını 94 milyon Euro olarak açıkladı.

Münih ekibiyle 2011'e kadar sözleşmesi bulunan Fransız yıldızın, takımda kalmak istediğini belirten Beckenbauer, piyasa koşullarına göre bir fiyat belirlediklerini söyledi.

SİZLERİ ANMADAN OLMAZ

Ribery ismi ne zaman ve nerede geçse her Galatasaraylı'nın içinde bir şeylerin hareketlendiğini bilmek zor olmamalı. 150 bin dolar için dünyanın en etkili futbolcularından birini bedavaya kaptırmak, en hafif ve kibar tabiriyle ihmalkârlık.

Şimdilerde Lig Tv'de yorumculuk yapan Bülent Tulun, Türk toplumunun balık hafızasından yararlanarak, sürekli atıp tutuyor. Gelen hocaya, transferlere, oyuncu kalitesine, yönetime v.s. v.s. Eh be adam, "Şu anda bu spekülatif rakamı bir kenara bırakırsak en az 50 milyon Euro'luk bir oyuncuyu nasıl olur da kaptırırsın" demezler mi? -aslında çok daha fazlası aklımdan geçiyor ama söyleyemiyorum-

Bu kadar mı rahat rahat eleştirilir, biri çıkıp bu adama sormaz mı "Sizin döneminizdeki şu olay nasıl oldu?" diye. At Bülent at, kale boş....

Not: Fotoğraftaki iki isim de tanıdık gelmedi mi?

F1'den bir dev daha çekildi



Alman otomotiv devi BMW, bu sezon sonunda Formula 1 sahnesinden çekileceği kararını açıkladı.

Şirketten yapılan açıklamada, 2009 sezonu sonunda BMW'nin Formula 1'e devam etmeyeceği belirtildi.

BMW'nin bu kararı; küresel krizden çok, 2009 sezonunda alınan başarısız sonuçlardan ötürü olduğu yorumlandı.

2008 yılının Aralık ayında Honda şirketi de, küresel krizi sebep göstererek, F1'den ayrıldığını açıklamıştı.

KUBICA FERRARİ'YE Mİ GİDİYOR?

BMW'nin bu kararı almasının ardından Polonyalı pilot Robert Kubica'nın da, geçirdiği kaza nedeniyle yarış hayatı tehlikede olan Felipe Massa'nın yerini alacağı konuşulmaya başlandı.

Liverpool'da yaprak dökümü


Real Madrid ve Liverpool, Alvaro Arbeloa'nın transferinde 4.5 milyon sterlin karşılığında anlaşmaya vardı.

2007 yılında Deportivo'dan 2.6 milyon sterlin karşılığında Anfield yolunu tutan İspanyol oyuncu, Glen Johnson transferi sonrasında takımdan ayrılmak istediğini birkaç kez açıklamıştı.

Real Madrid, Liverpool formasıyla 99 maçta 2 gol kaydeden Arbeloa'nın ardından Xabi Alonso'yu da almak için büyük çaba sarfediyor. Önümüzdeki günlerde Alonso'nun da Real Madrid'e gitmesi sürpriz sayılmaz..

DOSSENA DA, NAPOLİ YOLCUSU

Liverpool kulübünden bir ayrılık haberi de Dossena'dan geldi. Napoli'nin 4.3 milyon sterlinlik teklifi kabul edildi. Napoli Başkanı Aurelie De Lauerentiis, transferin an meselesi olduğunu açıkladı.

'Esrar'lı şampiyona tokat

Olimpiyat tarihine 8 altın madalya alarak geçen ABD'li yüzücü Michael Phelps, Kasım ayında South Carolina Üniversitesi kampusünde, esrar çekerken yakalanmış ve ceza almıştı.

Phelps ilk ciddi sınavı olan Dünya Yüzme Şampiyonası'nda, Alman Paul Biedermann'a geçildi. 200 metre serbestte Phelps'in 1:42.96'lık derecesini 1:42.00'la sulara gömen Bidermann, cam pipoda alem yapan ABD'li yüzücüye ciddi bir uyarıda bulunmuş oldu.

Zaten Olimpiyat Komitesi, fotoğrafların İngiliz basınında yer alması sonrası Phelps'in üstüne kalın bir çizik atmıştı, Bidermann bu çizgiyi biraz daha derinleştirdi.

Spor tarihi bu ve benzeri olayları çok yaşadı, eskiyi gören olmadı. Haaa, "Almışım 12 altın, bir Olimpiyat'ta 8 altın götürmüşüm; gerisi bana hikâye" derse Phelps, ona sözümüz yok. Çünkü bir başka sporcunun bunu yaşaması imkânsızla eşdeğer.

28 Temmuz 2009

Kaos futboluyla bu kadar



Türkiye'de Fatih Terim'in önce Milli Takım ama daha da önemlisi 1996-2000 yılları arasında Galatasaray'da geçirdiği altın dönem sonrasında Türk teknik adamların da talihi döndü. Artık neredeyse her spor programında "Türk teknik adamlarına yeterli şans tanınmıyor" cümlesi klasikler arasında yerini aldı.

Birçok teknik direktör kâh orada, kâh burada arz-ı endam ettiler, Süper Lig'de. Hatta gece bir takımdan istifa edip, sabah başka bir takımda soluğu bulanların sayısı azımsanacak kadar değil.

Evet, hak vermek gerekir ki, bu ülke topraklarında çok fazla yeteneksiz yabancı teknik direktör geçti. Ancak bu, hiçbir zaman yeteneksiz Türk teknik direktörlerini haklı çıkartmak için geçerli bir sebep olamaz.

"EMBESİL, TİPİNDE HAYIR YOK"

Bunlardan biri de son iki yılda yaptıklarıyla adeta yıldızlaşan, her söylemi felsefe tarihine geçecek nitelikteki Bülent Uygun. Kendine has söylemleri (embesil hakem, tipine baksan adam bile değil) ile Türk futbolunun rengarenk, boya küpü ismi Bülent Uygun'un, Şampiyonlar Ligi ön elemesinde aldığı 5-0'lık Anderlecht mağlubiyeti, O'nun teknik adamlık becerisinin sadece ülke dahilinde olduğunu da gösterdi.

TRT 1'de maçı yorumlayan Ömer Üründül'ün skor 3-0'ken "Sivasspor'un hiçbir oyun planı yok" söylemi, Bülent Uygun ve O'nun gibilerinin yetenek açısından ne denli fakir olduğunun da işaretiydi.

İte-kaka, medya gazıyla ve biraz Federasyon ittirmesiyle yaratılmaya çalışılan "Anadolu'dan şampiyon", "Üç İstanbul ekibine kafa tutan takım" imajı da, bu skorla yaldızları dökülmüş jelatin benzeri yerle bir oldu.

Çünkü bu takım Türkiye ligi gibi son derece kalitesiz, zevkten ve çekişmeden uzak liginde, kendi gibilerinden farklı hiçbir takımlara karşı futbol oynama basiretini gösteremedi. Taktik son derece basit: Kaos futbolu. Ne oynadığının önemi yok, önemli olan nasıl oynatmadığın. Nasıl olsa her maçta en zayıf -görece- takım bile pozisyon bulabilir.

KALDIĞIN YERDEN DEVAM ET

Türkiye'deki futbolun da bu derece kırılgan olmasının nedenlerinden biri bu zaten. Bu ülkedeki Bülent Uygun ve o zihniyeti taşıyanların, göz zevkini bozan, futbola uzaktan yakından benzemeyen bu oyunu oynadıkları sanrıları yaşamaları. Yazık ki, Bülent Uygun bu işten para kazanacak ve sanki bugün hiç yaşanmamış gibi hayatına devam edecek. Birileri O'na "Canın sağolsun, bu bile büyük başarı" diyecek çünkü.

Son not: Şimdi Bülent Uygun'a sormak gerekir "6 ya da 8 yemediğin için mutlu musun?"

İbrahimovic-Eto'o takası



Inter Milan ve Barcelona arasındaki dev takas Eto'o'nun imzasıyla son buldu. Bugünlerde herkes İbra mı, Eto'o mu diye birbirine soruyor, tartışıyor. Kimi Inter'in bu işten kârlı çıktığını, kimi Barcelona'nın artık daha da yenilmez olduğunu söylüyor..

Futbolda böyle takaslar lezzetli oluyor. Çünkü her ikisi de ne Inter'in ne de Barça'nın sembolü olmuş isimler değil. Zlatan'ın İtalya'daki ikinci durağıydı Inter Milan. Kamerunlu Eto'o'nun ise İspanya'daki 3. durağı oldu Barcelona. Bu yüzden, bu iki süper golcüyü farklı renklerde görmek güzel olacak.

Ancak Eto'o'yu İtalya'da bekleyen ciddi bir tehlike var: Irkçılık... İspanya'da Zaragoza yandaşlarının kendisine yaptığı o çirkin sesler ve hareketlerden çok daha fazlası İtalya'da onu bekliyor.

Jose Mourinho, Eto'o'yu istediğini defalarca açıklamıştı. Kişilik özellikleri açısından kendisine benzettiği ve yenilmeyi hazmedemeyen yapısıyla Eto'o sıkıcı Serie A'ya ilaç gibi gelecektir. Bu ligi izlemeye katlanmak için bir sebep daha oldu.

Öte yandan takasın bir diğer tarafındaki isim Zlatan İbrahimovic ise imzasını dün atmıştı.

Kişisel olarak maddi ve sportif açıdan farklı değerlendiriyorum bu takası. Sportif anlamda Barcelona bu takastan daha kârlı çıktı sanki. Zlatan, Eto'o'ya göre daha spektaküler bir golcü. Her yerden, her şekilde gol atma yetisine sahip. Ama Eto'o'daki hırs, azim İbra'da yok.

Her ne olursa olsun, futbolda sembolleşmemiş ama büyük isimlerin yer değiştirmesi hoşuma gidiyor. Peki Zlatan, Real Madrid oyuncusu olsa bu takas gerçekleşir miydi? Keşke olsa...

D-Smart'ı olan şöyle geçsin!

Bundan iki yıl önce kadar Aydın Doğan'ın sahibi olduğu D-Smart bütün televizyonlarda bangır bangır reklam yaparak, Digiturk'e rakip kanal olarak kuruldu.

Kanal reklamlarında fatura olmayacağını ve sadece bir kereye mahsus olarak bir ücretle bu platforma sahip olunacağını alenen deklare etti. Tüm Türk takımlarının UEFA Kupası maçlarının ücretsiz ve şifresiz yayınlayacağı sözünü veren D-smart şimdi gelinen noktadaysa ismi Avrupa Ligi olan (eski UEFA Kupası) ve Galatasaray, Fenerbahçe ile Trabzonspor'un katılacağı organizasyonu izlemek için müşterilerinden 200 TL talep etmekte.

Türkiye'de bu konuyla ilgili o kadar çok örnek var ki, saymakla bitmez. Birkaç ufak hatırlatma. Ağustos depremi sonrası cep telefonu şebekelerinin abonelerine bir defa için getirdiği "Özel İletişim Vergisi'nin kalıcı hale getirilmesi ilk akla gelen olabilir.

Bankaların Yargıtay kararları olmasına karşın, müşterilerinden aldıkları kredi kartı aidatları.

DECODERLER İADE EDİLSİN

Bizlerin yani tüketicilerin bu konular üzerinde yaptırım gücümüz oldukça fazla. Ancak bu ülke topraklarında yaşayan insanlar, ne yazık ki bu güçlerinden hem habersiz hem örgütsüzlüğün cezasını çekmekte. Çok mu zor yüz binlerce kullanıcının aynı gün dekoderlerini iade etmesi ya da telefon hatlarının iptal edilmesi.

Her gün benzin fiyatlarından şikâyet edip duruyoruz. Sadece bir haftada bu benzin fiyatlarını aşağıya indirmek mümkün. Hem de benzin alarak. Düşünün, bütün Türkiye'de bir hafta süresince BP'den (Shell, Petrol Ofisi v.b.) benzin alınmasa ne olur? BP fiyatlarını düşürür mü, düşürmez mi? Peki BP fiyatlarını düşürünce diğer şirketler fiyat ayarlaması yapar mı? Bence yapar.....

Firmalar ve şirketler bu tepkilerin gelmeyeceğini, bunların bireysellikten öteye gidemeyeceğini bildiğinden bu gibi şeyleri rahatça yapıyorlar.. Ben şimdiden böyle bir kampanyaya dahil olmaya hazırım. Umarım söylenenler havada asılı kalmaz.

Michael Schumacher döner mi?



Macaristan Grand Prix'sinde kafasından aldığı darbeyle Formula 1 kariyeri tehlikeye giren Brezilyalı pilot Felipe Massa'nın yerine Ferrari'nin efsanevi pilotu Michael Schumacher'in geçeceği şimdiden konuşulmaya başlandı.

Hungaroring'te Rubens Barrichello'nun aracından düşen süspansiyon yayı ile ciddi bir biçimde yaralanan Massa'nın sol gözünün, yarış kariyerine devam edip edemeyeceği halen belirsizliğini koruyor. Doktorlar, Brezilyalı pilotun her ne kadar yaşam tehlikesini atlatsa da, yarış kariyerinin sonlanacağını düşünüyor.

Ferrari, bu bilgiler üzerine Valencia'da yarışacak pilot için de görüşmelere başladı. Ferrari'nin, Massa'nın yerine düşündüğü isimler arasında Luca Badoer, Marc Gene ve yedi kez dünya şampiyonluğunu kazanan Michael Schumacher bulunuyor.

Yetkilileri düşündüren problemse, Alman pilot Schumacher'in motosiklet kazasında omuzundan yaralanması.

Michael Schumacher'in Formula 1'e dönüşü şüphesiz ki, bütün yarışseverleri heyecanlandıracak....

El mi yaman bey mi yaman?

Fenerbahçe'nin Brezilyalı ordusu oluşturmadan önce almak için büyük çaba sarfettiği Juventus'un Danimarkalı orta saha oyuncusu Christian Poulsen, Anfield yolunda.

Fenerbahçe'nin 3.5 milyon Euro'luk teklifini reddeden Danimarkalı oyuncu, kadro dışı bırakılmış ve güzide Türk basını tarafından "Sen misin Fenerbahçe'yi reddeden" şeklinde başlıklar atılmıştı.

Andrea Dossena'nın, Napoli yolculuğuna vize veren Liverpool yönetimi Poulsen'i İngiltere'ye getirmek için harekete geçti. Fenerbahçe'nin teklifini reddetmesi Danimarkalı'ya pahalıya mı patlayacak yoksa düşlerinden vazgeçmeyen insanın mutluluğunu mu yaşatacak..

Galatasaray 2009/2010 formaları

Galatasaray 2009-2010 sezonunda giyeceği formalarının tanıtımını tarihsel bir anlatımla gerçekleştirdi.

Parçalı, beyaz ve mor olmak üzere 3 forma çeşidinin bulunduğu tanıtımda, teknik direktör Rijkaard'ın, "Mor forma rakiplerin kafasını karıştıracağı için bunu avantaj olarak kullanabiliriz" ve Çek golcü Milan Baros'un "Sahaya 11 kaleci gibi çıkacağız" sözleri, renk seçiminin kullanacaklar tarafından da hoşnutsuzluğunu gösterdi.

Pazarlama açısından neler getirir-götürür bilinmez ancak bu formayı satın alacaklara biraz kulak verilse satışlarda daha iyi neticeler alınabilir. Örneğin kollarda yer alan "avea" reklamında kullanılar renk siyah ve beyaz yerine kırmızı üstüne sarı, sarı üstüne kırmızı olsa çok mu kötü olurdu?

Geçtiğimiz yıl kullanılan "turuncu" formalarda ısrar edilse hem "portakal" renge aşina Rijkaard için hoş olurdu, hem de neredeyse geçen yılın en revaçta forması taraftarlara daha çok ısındırılabilirdi.

Pazarlama stratejisi açısından "mor" forma çok da hedefini bulmayacak gibi görünüyor. Belki kızdırabilecek bir ifade ancak 'müşteri'nin algısı ve beğenilerinin her zaman üst düzeyde tutulması gerekiyor...

Tabii işin bir de basın boyutu var haliyle. Bu formayla alınacak mağlubiyetlerde "Galatasaray mosmor", "Galatasaray morardı"gibi basmakalıp süper ince zekâ (!) göstergesi başlıklar vukuu bulacaktır.....