
Türkiye'de gelişmiş bir eylem kültürü yok, bunu hepimiz biliyoruz. Darbelerin temel sebeplerinden biri de buydu; insanları sokaktan uzak tutmak, sokağa çıkmalarını engellemek.
Evet, bunlar bilinen gerçekler. Devlet, insanların sokağa çıkmasını istemiyor, onların haklı taleplerini herkesin duyacağı biçimde dillendirmesi işine gelmiyor. Bunların hepsine bir noktaya kadar eyvallah. Ama sokağa çıkan vatandaşa, bir başka 'vatandaşın' tepki göstermesi, anlaşılır bir durum değil.
Geçtiğimiz günlerde TCDD'nin iş durdurma eylemine karşı, dayak yiyen makinistlerden sonra iki gün önce de, hayatları ızdırab haline getirilen engellilerin metrobüste yaptıkları eyleme tepki gösterildi. Tabii insanlar engelli olduğu için dayak atamadılar ancak
"Sokakta ne işiniz var?" embesilliğinde sözlerle tepki gösterdiler.
Ancak Türkiye'de olabilecek türden bir olay yaşadık. İnsanların taleplerini dillendirmelerine
"Sokakta ne işiniz va, gidin evinize" demek.
Doğru ya, engellilerin ne işi var sokakta. Otur oturduğun yerde, Allah'tan başka ne istiyorsun. Otur şükret. Hayata katılma, yaşamını sürdürürken, kaderine boyun eğ, değil mi?
Asıl engellinin, kim olduğu tartışma götürmez biçimde ortada duruyor. Engelli olan beyinlerimiz, engelli olan düşüncelerimiz. Kendilerini ifade etmeye çalışan insanlara koyulan tepkidir engellilik. Ama bunu anlayacaklarını beklemiyorum.
Durumun böyle olması şaşırtıcı değil. Bu ülkenin başbakanı, tıpkı yurtdışında kendi ülkesini şikayet ettiği gibi, vatandaşını da diğer vatandaşlarına şikayet ediyor. Eylem yapan TCDD çalışanlarını
"Bakın görüyorsunuz değil mi, bunlar sizin için hayatı zorlaştırıyor" ya da eczacıların eyleminden sonra
"Size pahalı ilaç satmak istiyorlar" diyerek, bu kadar birlik-beraberlikten söz ederken, 'yönettiği' ülkeyi kamplaştırıyor.
Velakin, siz siz olun, sokağa çıkmayın, hak talep etmeyin. Hele engelliyseniz, hiç evinizden çıkmayı. Hayatı kendinize zindan edip, kaderinize boyun eğin.