
An itibariyle bir şöyle orta halli bir semtte kuruyemişçim olsun istedim. Dükkân önünde leblebi kavurayım, komşu esnafla muhabbet ederek.
10-12 yaşları arası fırlamaya yakın bir çırağım olsun, arada çam fıstığı aşırsın, ben fark edeyim ama ses etmeyeyim.
Sabah dükkânı açarken, gözlerimden uyku aksın, "Bugün ne mal gelecek?" endişesi taşıyayım. Berbere tıraşa gideyim, şöyle kallavi bir futbol geyiği çevirelim ama berber Fenerbahçeli olsun, takışalım sürekli tatlı tatlı.
Öğlen oldu mu, o güne özel kendimi şımartayım, bol yanıklı fırın sütlaç da yiyeyim, kuru-pilav sonrası. Ardından bir sigara patlatayım, Niğde gazozuyla birlikte.
Akşama doğru, hareketlensin dükkân, başımı kaşıyacak vaktim olmasın ara ara. Kendi dükkânımdan badem aşırayım, çırağa da iki kocaman avuç vereyim. Mahallenin gençleriyle, mekânın önünde her türden geyiği çevirelim.
Akşam oldu mu, bir sessizlik olsun, öyle çok gelip-giden olmasın. Dükkânın arkasında, evden getirdiğin nevaleyi yiyeyim, sonrasında bir de elma yiyeyim, sulu sulu ısırarak.
Çırağa "Hadi sen erken çık" diyeyim, oradan iki kadeh rakı içmeye gideyim. Öyle tek başıma demlenip, sadece haydari, pilaki ve kavunla rakının gönlünü alayım.
Mekânda bir köşede, Şampiyonlar Ligi maçını izleyeyim, arada kızıp küfür edeyim. Vakitlice eve gidip, ayaklarımı uzatayım, kaldığım yerde uyuyayım.
Yoruldum be, harbiden yoruldum. Niye bu kadar yoruldum onu da bilmiyorum. Lan, hayal kurmak, ne güzel şey.