6 Temmuz 2011

Katliamlar coğrafyasının utancı: Çorum


"Müslüman namusuna sahip çık"

19 Mayıs gösterileri adı altında yine namus bacılarımızın iffet ve hayasına kahpeçe ve haince saldıracak bir gün geliyor. Yüreklerimizi parçalıyor, içimize kan akıtılıyor.

Yine müslüman evlâdı kan ağlamaya kafir düzen tarafından soyularak, en müstehcen ve kepaze kılıkta teşhir edilecektir. Bin yıllık mübarek tarihimize bundan büyük bir leke sürülebilir mi? Kurtuluş Savaşında namusunu Yunan eli kirletmektense ölmeyi tercih eden mübarek ninelerimizin kemikleri sızlamaz mı? Ey müslüman, düşün, süngüyle ama karnında çocuk çıkarken zihniyetle bu zihniyetin farkı ne? Namazını kıl, orucunu tut yeter; karışan mı var diyen gafil müslüman sen de düşün... Düşün ki, haddini bilmeyenlere bildirelim hadlerini. Şu haris-i Şerifi asla unutma, haksızlık karşısında susun, dilsiz şeytandır. Ne mutlu canı ile, kanı ile, malı ile CİHAD edenlere

İslâmcı Gençlik

Bu ülkedeki pek çok katliamın başlangıcı kulaktan kulağa yayılan bir yalanla başlar. Çorum'da da olaylar "Aleviler-Komünistler cami bombaladı" söylentisiyle başladı.

Çorum'da neler mi oldu?

İnsanların evleri yakıldı,
Sokak ortasında toplama kampları oluşturuldu,
Kadınların göğüsleri kesildi,
Çocuklar bıçaklandı,
İnsanlara işkence yapıldı,
Kadınlara tevavüz edildi,
İnsanlar elleri ve ayakları bağlanarak, kurşuna dizildi,
Resmi ve sivil kıyafetli polisler insanları taradı,
Evler yakıldı,
Ölüm, ölüm, ölüm, ölüm

Katliamların hiç hız kesmediği, katliamcıların ellerini kollarını salladığı, hatta katliama maruz kalanların suçlu ilan edildiği Türkiye'de, Çorum Katliamı'nın dosyası da kapatıldı. Her zaman olduğu gibi, ölenler öldükleriyle kaldı.

"Türkiye mozaik" denip duruyor ya, büyük yalan. Katliamlarla, insanların kimlikleri, inançları çalınıyor. Bu yüzden inanmıyorum, bu iğrenç tiplerin inandıkları hiçbir değere ve dine.

Herkesin bununla ilgili bir hikâyesi vardır mutlaka. Ortaokulda en yakın arkadaşımın Alevi olduğunu seneler sonra öğrenmiştim. Lisede din öğretmenimiz "İstemeyenler bu derse girmeyebilir" dediğinde, ikimiz sınıftan çıkmıştık. Bahçede çimenlere uzandığımızda sormuştu "Oğlum sen neden çıktın lan dersten?" diye sorduğunda "İnanmıyorum" demiştim. "Beni bırak da, sen niye çıktın?" diye sorduğumda "Aleviyim oğlum" demişti.

6 yıl aynı sırayı paylaştığımız, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen adamın Alevi olduğunu o zaman öğrenmiştim.

Bazen mail atıyorlar "Alevi piç, Kürt ibne" diye. Oysa ki, ne Alevi'yim ne de Kürdüm.

Çok boktan bir ülkede yaşıyoruz. Alevi olmak, Kürt olmak, Ermeni olmak, Rum olmak, eşcinsel olmak v.s. v.s. yani çoğunluktan farklı olmak suç gibi. Hepsinin katli vacip!

Hepsinin gerçekleştiricilerinin aynı zihniyetten olması ve cezalandırılmamaları her şeyden öte insan olarak yaşama sevincini kırıyor.

Çorum, Kahramanmaraş, Malatya, Sivas... Dünyada katliamları şöyle bir sıralamaya kalksak, Türkiye'nin katliam karnesinin dolu dolu (!) olduğu görülür.

Bu katliamların hiçbiri unutulmamalı. İnsanları ateşe verenleri, hamile kadınları bıçaklayanları, kadınlara tecavüz edenleri, diri diri yakanları unuttuğumuz sürece insan olabilmek imkânsızdır. Sadece suretlerimiz insan olur.

Ama işte o kadar ilginç bir ülkedeyiz ki, bu katliamın başaktörüne öldüğü zaman destanlar yazıldı. Her zaman söylediğim gibi keser döndü, sap döndü, hesap kesildi. Leşini bile zor buldular...

Ellerinize ve Yalana Dair

Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
insanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden coğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
kolay atlatılırsın...
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatlı,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.

Nâzım Hikmet Ran