15 Ocak 2011

Rica etmeden 'siktir git' diyorum


Daha önce rica etmiştim "siktirip gidin" diye.

Şimdi rica etmeden söylüyorum. Düşün bu kulübün yakasından. Al yanındaki şikeci herifi, siktir git Akp milletvekili ol.

Bu kulübün tarihinde şerefli başkanlar arasındaki yerini asla alamayacaksın.

Galatasaray başkanlarının görevi, siyasal güçlere, siyasal iktidara biat etmek değildir. Onların jandarmalığına, polisliğine soyunmak hiç değildir.

Yazık ki, Galatasaray Kulübü tarihi sizin gibi yalakaları, sizin gibi emir kullarını da görmüştür. Başkanı olduğun kulübe dilenci diyenlere en doğru cevabı verenlerin arkasında olacağınıza, vıcık vıcık bir kıvamda söylenenlerin doğru olduğunu kabul eder gibi bir tavır takınarak, hangi ilişkiler içinde olduğunuzu da göstermiş bulunuyorsunuz.

Yazık ki, Ali Sami Yen de bu kulübün başkanıydı, siz de. Birinin adı yüzyıl geçse de hatırlanıyor, sizin adınız birkaç sene içinde unutulacaktır.

Galatasaray'ı götünüze çevirdiğiniz, makamınızı yalakalık noktasına getirdiğiniz için sizi ne kadar tebrik (!) etsek azdır.

Artık bundan sonra toplumsal eylemlerde elinize biber gazı alıp öğrencilere sıkabilir, başbakanın her konuşma yaptığı yerde en önde saf tutup avuçlarınız patlayana kadar alkışlayabilirsiniz. Çünkü size yakışanı (!) budur

Sanırım Galatasaray'ı bir Saray zannedip, kendinizi de sadrazam yerine koydunuz. Artık kelleleri uçurursunuz, elinizdeki yetkiyle.

Ne yazık ki, bu kulübün başkanısınız. Ama ben söylemeden edemiyorum, yeter artık siktirip gidin! Hatta siktirip giderken, manevi yavrun, adaşın, şikeciyi de beraberinde götür.

Adnan Polat kimsin lan sen!


Her gittikleri yerde şakşaklanmaya alışıklar. Eğer biri protesto ederse, polis, özel güvenlik ya da korumalar derdest edip götürüyor.

Ama tabii 50 bin kişi olunca öyle ensesine vur, kolunu kıvır, kafasını eğ, polis merkezine çek durumu olmuyor. Benzer bir tepkiye Barmen Minik Egemen U2 konseri sırasında uğramıştı.

Bütün yalakalar hep bir ağızdan "Başbakanımızın emeği büyük. Çok ayıp edildi" edebiyatı yapıyor. Bu stadın da bir seçim rantı olduğu; bu stadın karşılığının başka bir kulübe bedava arsa, bir diğerine örtülü ödenekten para verilmesi gibi hesaplar olduğu unutulmaması gerekir.

TOKİ Başkanı'na söylenecek bir söz yok. Kendisi önce halk için konut yaptırması gereken kurumun, zenginlere villa yapar hale getirilmesinin hesabını vermesi gerekir. Bu çıkışıyla seçimlerde 1. sıradan milletvekilliğini kapmıştır muhtemelen.

Kitlesel toplulukların önünde durmak zordur. Bu bazen bir stadyumda olur, bazen sokaklarda.

Oysa ne güzel olacaktı. İçeriye girdiği anda alkış kıyamet kopacak, "En büyük başbakan" nidaları kopacak ve bir konuşmayla iş bitirilecekti.

Galatasaray taraftarıyla uzun süre sonra gurur duydum. Orada olmayı istedim doğrusu.

Neyse, acısını bir taraftan çıkartırlar, bunu da unutmamak gerekir. Çünkü kendisinin 7 yıllık iktidarı gösterdi ki, kendisiyle uğraşan her grup, her kurum ya da her kişiyle bir biçimde hesap ödemek zorunda kaldı.

Helal lan hepinize...

SONRADAN EKLEMİŞ BULUNUYORUM
Adnan Polat, protestolarla ilgili "Yönetim kurulu toplantısı yapılacak, sorumlular tespit edilip gereken cezalar verilecek" demiş.

Birader burası neresi? İsteyen, istediği kişiyi protesto eder. Sen güvenlik gücü müsün, kolluk kuvveti misin? Ayrıca ne zaman monarşiye geçtik de bizim haberimiz olmadı. Ya da faşist diktatörlük ne ara kuruldu? Madem 'özgür bir ülkede yaşıyoruz', madem ülkede 'ileri demokrasi' var, o zaman isteyen istediği kişiyi protesto eder.

Sen altı üstü bir spor kulübü başkanısın. Ne İçişleri Bakanlığı'nda görev yapıyorsun ne de Emniyet Müdürlüğü'nde çalışıyorsun.

Ulan yalakalık paçalarınızdan akıyordu, şimdi kıçınızdan damlamaya başladı.

Ne lan bu! Osurma, sıçma, hallaççı geçiyor. İsteyen başbakanı da, seni de protesto eder. Ama tabii biat ettiniz, şimdi kulağınız çekildi görev yerine getiriyorsunuz.

Galatasaray Yönetim Kurulu şu olay yüzünden herhangi bir kişiye ceza verirse, topunuzun a.k. Kimsiniz lan siz?

Bugün Tunus'ta, yarın ....


Tunus'ta yoksulluk ve yolsuzluktan bunalan halk ayaklandı ve ülkeyi 23 yıldır diktatörlükle yöneten Zeynelabidin Bin Ali, ülkeden kaçmak zorunda kaldı.

Tunus ilginç bir ülke, bazı bilgiler vereceğim bakalım hatırlayabilecek misiniz neye benzediğini.

Ülke 1990 yılından 2002'ye kadar sürekli büyüme gösterdi. Zeynelabidin Bin Ali, özellikle 2001 yılından itibaren ekonomik anlamda çöküşe geçen ülkede, iki dönem cumhurbaşkanı seçildikten sonra insan hakları ihlalleri, siyasi muhaliflerin cezaevlerine gönderilmesi ve baskılarla ağırlığını yitirmeye başladı.

Ülkede yolsuzluklar ayyuka çıkmasıyla birlikte basın özgürlüğü de yok edildi. Kendi yandaşlarının zenginleşmesi, halkın fakirleşmesi ve özellikle de diplomalı işsizlerin çığ gibi artması, Tunus'u bugünkü konuma getirdi.

İnsanları aç bırakmak, açlığa mahkûm etmek, hele hele diplomalı insanları işsiz bırakmak çok tehlikelidir. Bugün benzerini yaşıyoruz. Ülkenin Başbakanı, "Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok" diye rahat rahat konuşuyor.

Hiçbir iktidar sonsuza kadar sürmez. Tarih ne imparatorluklar, ne krallıklar, ne devletler gördü. Hepsinin sonu er ya da geç geldi. Ve hepsinin de ortak özelliği, yönetenlerin zenginleşmesi ve yönetilenlerin fakirleşmesidir.

Er ya da geç, şu an Tunus'ta yaşananlar bu ülkede de yaşanacak. İnsanlar bir gün çaresizlikten intihar etmek yerine, sokaklara çıkacak. Polisin sıktığı biber gazını umursamadan, vurduğu jopu önemsemeden yürüyecekler.

Kimin iktidar olduğunun önemi yok. A partisi, B partisi ya da C partisi. İnsanı hayvandan ayıran belirgin özellikler var.

Kimse halkın sabrıyla oynamasın ve kimse halkın parasıyla kendisini ve çevresini zenginleştirmeye çalışmasın.

Bir gün halkın öfkesi yumruk gibi patlar suratlarda. Bugün Tunus'ta, yarın başka bir ülkede.



Karaborsayı ve karaborsacıyı seven yönetim


Adnan Polat: 16 bin kombine sattık, beklenti 24 bindi. Bize 200 binin üzerinde davetiye talebi geldi. Bunları tabii yerleştirmek de kolay değil. Burası 52 bin kişilik, belki o kadar dahi almayacağız.

Açılış maçı için ne kadar yoğun bir talep olduğunu herkes biliyor. Başkan, yöneticiler her çıktıkları yerde bunu tekrarlıyorlar.

Ama gel gelelim ki, Ajax maçı davetiyeleri karaborsada peynir ekmek gibi satılıyormuş. Bu davetiyeleri acaba kimler, kimlere veriyor satmaları için?

Karaborsa, Türkiye'de çok ciddi bir geçim kaynağı birtakım tipler için. Biletlerin sadece Biletix'te kısıtlı sayıda satıldığı bir ortamda, ellerinde koçanlarla dolanan bu insanların, istenirse bu biletleri nereden aldığı 10 dakika içinde belirleniverir.

Neredeyse herkesin büyük bir heyecanla beklediği stadın açılışının şifreli bir kanala verilmesi, maça gitmek isteyen binlerce insan varken davetiyelerin ite kopuğa geçim kaynağı olarak iaşe şeklinde verilmesi birilerinin ne kadar düzgün iş yaptığının göstergesidir.

Hayır, yaklaşık 13 yıldan beri insanlar bu stadı bekliyor. Statta bulunamayacaklar için en azından, maçın açık kanaldan verilmesini beklemek aptallık mıdır?

Ama tabii kime anlatıyoruz ki. Futbol çoktan ticarete döndü, biz hâlâ hayaller aleminde kendimizi kandırıyoruz.

Karaborsayı ve karaborsacıyı teşvik eden yöneticilerimize Ali Sami Yen'e girecek dozer girer umarım.