17 Şubat 2010

Hiddink genelinde Bakırköyspor nostaljisi


Herkes hazırlansın, yarın gazetelerin tozlu raflarından ve arşivlerinden bu sayfalar çıkacaktır muhakkak. Hatta özenle bekletilecektir, Hiddink'in gönderilmesini bekleyen çakallar.

Parası, pulu, aldığı, verdiği, milliyeti yani her şeyini döküp saçacaklardır.

Neyse, aslında aklımdaki başka bir şeydi. Yandaki puan tablosuna bakın, daha ilk hafta lider Bakırköyspor. Ligin ilk haftasında Ankaragücü'nü 7-1 yendiler. Ama tabii, Aydınspor'un gölgesinde kaldılar aldıkları bu skora rağmen.

Bakırköylü'yüm o yüzden ikinci takımımdır. Golleri, Feyzullah Küçük (2), Uğur Kiremitçi, Novak, Büyük Ahmet, Mustafa Arabacıbaşı ve Araskiewicz atmıştı.

Kalede Kraft vardı. Rivayet derler ama doğrudur, Novak ve Araskiewicz transferleri için söylenenler.

Elemanları İstanbul'un şampiyon takımına geliyorsunuz diye getiriyorlar. Ama bir eksik bilgiyle; 2. Lig'in şampiyonu olduğu söylenmez.

Aynı sezon Gaziantepspor'a da benzer bir 7 tarifesi uygulandı ve 7-2 gibi tarihi bir farkla kazandılar.

Bakırköyspor o sezonu 6. kapatmıştı. Ne ilginçtir ki, daha ilk maçta 7 attıkları Ankaragücü, bir puan farkla 7. sırada kapatmıştı sezonu.

Hakikaten bir garip oldum. Ne takımdı o takım anlatamam. Şenlikköy'e giderdik maçları izlemeye. Gerçekten de, 2. ligden çıkmış bir takımın öylesi bir performans gösterdiğini eşine az rastlanır.

Nostalji oldu be. Bugün çok yazdık, yeter bu kadar...

Bu nasıl bir müjde anlayışıdır!

Biraz önce DHA geçti şu metni "Lille'den Fenerbahçe'yi sevindirecek haber geldi. Fransız ekibin Brezilyalı forvet oyuncusu De Melo'nun yarınki maçta forma giymesi zor."

Benzer haberleri sürekli görüyoruz. Yaşamını futbol oynayarak kazanan, belki bu parayla hasta babasının tedavisine yardımcı olan, belki yüzlerce şampanya patlatan bir adam. Ne olduğunun ya da nereye harcadığının önemi yok, bu parayı kazanan açısından.

Ama birader, bu kadar mı insanlık dışı olur bir toplumun gazetecisi. Yani bir değil, iki değil bu. Sürekli aynı muhabbet dönüyor. "Müjde! Bilmem kim sakat"

İnsanlığınız nerede sizin bilmiyorum ki. Bir adamın sakatlanması neden bu kadar memnun ediyor sizi? Şimdi ben çıkıp "Müjde bu haberi yazan ve yollayan muhabirin, geçirdiği trafik kazası nedeniyle parmakları kırıldı" desem hoş mu olur?

Tabii, bir noktada da hak vermiyor değilim. Buyuz biz. Yanı başımızda kaza olur, oturup izleriz, heyecanla anlatırız etrafımızdakilere. O an telefon açıp yardım etmektense, izlemeyi yeğleriz.

Ben şimdi tam bunları yazarken, Hürriyet'in internet sayfasında "Fenerbahçe'ye büyük müjde" diye verildi haber.

Ne yazmak gerekir ki başka. Bunu yazan adamın küçük dünyasında, birinin sakatlanması 'müjde' olarak görülüyor.

İnsan olmak en önemli erdemdir yaşamda. Bu erdemi yaşamayamayan, bu erdeme erişemeyen şahıslar için ne yazsak ne söylesek boş.

Bağımsızlık itirafı

Nokta virgül koymadan yazacağım. Çok acı bir itiraf ne yazık ki....

Sanayi Sitesi-Darüşşafaka arasında yapımı süren metro inşaatında deneme sürüşü yapan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, TEKEL işçilerinin bir bölümünün belediyelerde istihdam edilmesi önerisine nasıl baktığının sorulması üzerine "Benim kadrom yok. IMF yeni kadrolu eleman almamızı istemiyor. Olsa itfaiye işçilerimi alırım" yanıtını verdi.

Bağımsızlık mı? Hem de Türkiye? Hadi canım, kandırmayalım birbirimizi. Bir ülkenin acizliğini gösteren bir cümle bu.

Daha acı olanıysa, koskoca bir belediyenin başkanı, bunu rahatlıkla söylüyor. Gayet rahat, hiç utanmadan, gocunmadan.

Bayrağın, direkte sallanmasıyla bağımsızlık olmuyor. Eğer bağımsız değilsen, bayrak sadece en nihayetinde kumaş parçasıdır. Gönlümüz rahat, yaşamaya devam, haydi.

Pardon unutmuştum, sanal alem milliyetçileri Kardak'a bayrak kondurmuştu. Bakın nasıl da dalgalanıyor (!)

Kısa... kısa... kısa....


Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner tutuklandı. Yine aynı suçlama: Ergenekon. Yine garip bir zamanlamada. Başbakan Erdoğan, daha geçen hafta medyaya "TEKEL işçilerinin eylemini siz gündemde tutuyorsunuz" diyerek, bu işin sumenaltı edilmesi geriktiğini açıkça söylemişti. Şubat'ın 28'inde eylem yerlerine polis müdahalesi olacak. Bir komplo teorisyeni olarak şunu söyleyebilirim ki, ayın 24'ü ile 28'i arasında çok önemli bir isim, yine benzer bir suçlamayla gözaltına alınacak. Tahminim Sabih Kanadoğlu yönünde ama daha başka bir isimde olabilir.

Medya Oskarları gecesinde Kamer Genç rüzgârı esmiş. Bülent Arınç'ın ödül verdiği anda, "Bülent Arınç'ı dinlemeye gelmedim, ağlayan adam" diyerek, Arınç'ın geceden ayrılmasını sağlamış. Vallahi bayılıyorum kendisine, takipçisiyim her vakit. Bu arada, Arınç'a suikast düzenleniyordu. O iş ne oldu bir haber çıktı mı acaba?

Hiddink'in geleceğini gösteren işaretler diye bir post yazmışım 3 Şubat tarihinde. 'Ben söylemiştim' demek için değil ancak anlaşma çok öncesinden belli olmuştu. Bu kadar kasmanın anlamı yoktu.

Öte taraftan, aylardan bu yana kafatası avcılığı yapıp "Yerli antrenör" çığlıkları atanlara yeni av malzemesi geldi. Eski defterler açılır yakında. Yılmaz Hoca'ya yeniden geçmiş olsun. Alman pasaportundan sonra Hollanda pasaportu da alacağını düşünüyorum.

Yarın Lille ve Atletico Madrid maçları var. Her iki maçta da garip skorlar alınacağı hissi var içimde. Yine inceden '4' hissi var içimde ama hangi maçta daha tam çözemedim.

Sus artık


Beyni zannımca bebek bıngıldağı ya da jöle kıvamına gelmiş olmalı. Ne söylediğini bilmiyor, akıl süzgeci denen hadiseyi çoktan çöpe atmış.

Senelerdir Galatasaray'a gelen hiçbir teknik direktörü beğenmiyor. Ya 'korkak', ya 'fos' ya 'işi bilmiyor', ya 'yeteneksiz', ya öyle ya böyle. Aklına ne eserse onu söylüyor.

Hayır, kendisi kimdir o merak konusu. Her şeyin duayeni şeklinde dolanıyor ortalıkta. Bilmediği hiçbir konu yok. Babam derdi "Her şeyi çok bilen, bok bilir evladım" diye. Tam o hesap, bizimkisinin durumu da.

Artık mahallenin delisi kıvamına geldi. Benim, kendisine önerim şudur: SUS ARTIK KONUŞTUKÇA SAÇMALIYORSUN, SAÇMALADIKÇA BATIYORSUN, BATTIKÇA ALÇALIYORSUN