22 Kasım 2011

Seni seviyorum be Nüket

Ne zamandır erteliyordum, çok vakittir yazmak istiyordum, dün birileri kendisine küfür edince 'yazayım' dedim.

Herkesin annesi, herkese güzeldir ama bu "Benim annem en güzel annedir" dememe engel değil. Dayımı anlattığımda yazmıştım ya, "Benim ben olmamdaki en önemli kişilerden biridir" diye, hah işte annem de o insanlardan biridir, hatta en önemlisi.

Anneme dair çocukluğumda hatırladığın çok şey var. Acıyla hatırladığım, içimi hüzün kaplayan, yüzümde gülücükler açtıran pek çok şey.

Anneler fedakâr oluyor, öyle böyle değil hem de. İlkokula gidiyorum, o zaman evimiz sobalıydı. Böyle evin tam ortasındaydı sobamız. Oturduğumuz daire, ikinci kattaydı. Aradan geçmiş 30 yıl, doğalgaz filan yok işte. Cumartesi günlerini daha net anımsıyorum, evde olduğumdan. Biz abimle çizgi film izlerdik, annem inerdi kömürleri parçalardı, sonra onları iki kat yukarı taşırdı. O zaman bilmiyorsun bu amına koyduğumun şeylerinin ne anlama geldiğini. İki tane velet evde sıcakta otursun diye, o soğukta kadıncağız elinde tenekenin içinde kömür taşıyor.

Fena serttir. Nazi Almanya'sında yaşasa rahatlıkla Gestapo şefi olabilecek kadar hem de. Yok lan, bunu takılmak için söylüyorum ama serttir. Bizde onaylar hep annemden geçerdi. Bir yere gidilecekse, bir yerde kalınacaksa. Gerçi izin vermezdi ayrı mesele. Misal misafirlikteyiz, evsahibi "Kahve içer misin?" diye sorardı. Sadece annemle gözgöze gelirdim ve ne demek istediğini anlardım. Ya da atıyorum amcamlara giderdim, "Hadi bizde kal" derlerdi, anneme şöyle bir bakar, "Yok ben kalmayayım" derdim.

Süper yemek yapar. Bir kere onun gibi tatlı yapabilen bir aşçı filan yoktur. Muhallebiler, sütlaçlar, tavuk göğsü, güllaç. Çok fazla yemek seçtiğimden, benim temel besin maddelerim sütlü tatlı olmuştur. Normal insanların evinde 7-8 kap yapılır bu tatlılar, bizde 25 tane filan yapılırdı. Buzdolabı sıradan dizili olurdu. O da bilirdi benim otu boku yemediğimi, o yüzden çok çok yapardı.

Hem abim, hem de ben çok üzdük. Fedakârlık dedim ya, oradan devam edeyim. Bir gün kapıda kaldığımı hatırlamam, okuldan eve geldiğimde. Görürdüm, insanların anneleri komşuya, sağa sola gider. Yok, benimkisi çıkmazdı. Eve geldiğimde gürül gürül yanan bir soba, mis gibi yemek kokularıyla kapıyı açan annem olurdu.

Gereksiz hiperaktif bir çocuktum. Bildiğin kundakçılık huyum vardı. Beni, kibritle yan yana bıraktığın an yangın çıkartma kapasitesine sahipti. Bahçelievler'de oturuyoruz, bir evden diğerine taşınacağız ama evler çapraz 15 metre ya var ya yok. Annem, dayımlarla evi taşıyor. İlk önce abimle benim odayı yaptılar ki, rahat rahat oturalım diye. Annem, abime dedi ki, "Oğuzhan, kardeşine dikkat et, ateşle oynamasın."
Eşeğin aklına karpuz kabuğunu sokmayacaksın işte. Yaşım ya 5 ya da 6. Abim oyuncaklarla oynuyor. Direkt kibrit aradım. Tipik bir mal gibi, kibriti yaktım, abimin karyolasının arkasına attım. Baktım perdeler tutuşuyor, içeri odaya gittim. İnan abimin ne yaptığını anımsamıyorum ama annem bitiverdi. Balkonda çay içerken dumanların yükseldiğini görmüşler. Olay, yangın hadisesine girmeden, evi kurtardılar.
Arkadaş, bir dayak yedim anlatamam. Öyle böyle bir dayak değil ama. İşin garibi bana bir vuruyor, abime iki vuruyor "Neden kardeşine sahip çıkmadın?" diye. Bu annemden yediğim en sağlam dayaktır. Gerçi yıllar sonra dönüp baktığında, "Şimdiki aklım olsa bir tane bile vurmam" diyor ama bak buradan itiraf ediyorum "Anne eline sağlık."

İnsanlar elbet hata yapıyor. Ben de yapıyorum milyon tane, haliyle annem de yaptı. Ben anneme, anlık tepkiler dışında hiçbir şey için kızmadım. O tek şey; tepkilerini göstermemesiydi. Onun hep için için sızlardı yüreği. Ağladığını çok fazla görmedim ama işte sevgisi de öyleydi. Kucağına alıp öpüp okşamazdı, akşamları gizli gizli severdi. Arkadaşlarımın anneleri öyle saçını okşadığında, yanağını öptüğünde garip olurdum. "Benim niye annem bizi öyle sevmiyor?" diye düşünürdüm.
Sonra değerlendiriyor insan tabii, belli bir yetişkinliğe erişince. O sertliğini perdelemek istedi. Sanki yanımıza gelse, saçımızdan okşasa, eski sert Nüket olmayacaktı. Yok lan, olurdu işte olurdu. Sen yine evde izinleri koparmak için kıçımızın yırtıldığı, arkadaşlarımızda kalmak için ısrar girişimlerini yekten kesen Nüket olurdun. Ya ben annemden Allah gibi korkardım. Ne okulda öğretmenden, ne sokaktaki adamdan, ne de bir başkasından korktum. Sadece ve sadece annemden korktum.

Seneler geçiyor işte. Diyorlar ya, "Annelerin hakkı ödenmez" diye. Dünyayı 225 bin kez sırtıma annemi alarak dolaşsam yine de hakkını ödeyemem. Hakkını ödeyebilmek için yapabileceğim hiçbir şey yok.

Ara sıra serzenişte bulunuyor, aramıyorum, yanına gitmiyorum diye. Bilmiyor muyum haklı olduğunu, dibinde amına koyduğumun telefonu var, ara işte. Evlerimiz yürüyüş mesafesinde taş çatlasa yarım saat, git işte.
O sanıyor ki, gitmek istemiyorum, görmek istemiyorum. Ah be güzel annem; mutfakta karşılıklı sigara içmenin tadını başka neyde alabilirim ki. Ama işte, senin o miras bana da kaldı biraz. Gösteremiyorum sevgimi doğru düzgün, adam akıllı beceremiyorum onu. Yoksa bir saniyelik ömrün için ömrümün tamamını veririm be annem.

Anneme küfür eden tiplere, "İstediğin yere çağır geleceğim" dedim. Yok aslında, tutup kolundan annemin yanına götürmek isterdim, "Al ulan küfür ettiğin kadın bu" diye.

Biliyorum, herkesin annesi çok güzel ama benim annem çok güzel lan. Okuduğunun farkındayım, şu sigarayı bırak lütfen bir an önce. Sana bir şey olursa ne yaparım bilmiyorum. Anneannem öldüğünde nasıl olduğumu biliyorsun, kaldıramam be annem, kaldıramam. Vallahi de billahi de kaldıramam, sensiz kalmayı.

Bugüne dek, seni üzdüğüm için, benim yüzümden gözyaşı akıttığın için, sadece özür dileyebiliyorum. Geçen gün çorba yaptın ya, yağından ötürü beğenmediğin. Üst üste asla aynı şeyi yemeyen ben pazar gününden beri o çorbayı içiyorum. Öyle az-az içiyorum, hiç bitmesin istiyorum çünkü. Bozulmazsa, yarın da içeceğim.

Zaman geçtikçe insanları başka korkular sarıyor. Hayattaki en büyük korkum, sevdiğim insanları kaybetmek. Anne yalvarırım, sigarayı bırak. Söz sana, sen bırakırsan ben de bırakacağım. Hem evde Arap'la Beyaz Kız için de zararlı. Kendini düşünmüyorsun, kızlarını düşün, beni düşün.

Sen bazen düşünüyorsundur, "Değerimi bilmediler" diye. İnan bana gösteremesem de, benim için bu dünyadaki en değerli varlıksın. Affet olur mu? Keşke her cumartesi-pazar seninle kömür parçalayıp, taşısaydım...

Bu boktan oğlun gösteremese de, seni çok seviyor be Nüket.

Linç


Bu, dine küfredenlerin arasında olmasaydı, yakılmazdı.


Bu da, Türklüğe hakaret etmeseydi, öldürülmezdi.


Bunlar da devlet düşmanı Aleviler olmasaydı, çoluk çocuk bıçaklanarak öldürülmezdiler.


Bak bu da Kürtçe türkü söylemese çatal-bıçak fırlatılmazdı.


Bunlar da Trabzon gibi bir şehirde komünistlik yapmasa, saldırılmazdı.


Lan bu da, kendini yere atıyor, yoksa kimse çakmak, viski şişesi filan atmaz, ana avrat küfür etmezdi.


Bu yavşak da, hakkımızda ileri geri konuştu, o yüzden linç ettik...

Üstelik hepsi kendini haklı görüyor. Hepsinin yaptıkları için bir nedenleri var.