11 Mayıs 2011

Herkese sokacak kadar kupa var müzede...


Aziz Yıldırım: Burası Galatasaray Spor Kulübü değildir. 10 sene önce biz öyleydik. Bugün Galatasaray Kulübü'nün saygı değer bir başkan adayı, (Fenerbahçe bizi geçmiştir. Hedef Fenerbahçe'yi yakalamaktır) diyor. Ben bundan gurur duyuyorum.

Hepimizin adına gurur duyuyorum. Geçmişte bir maç kazanırdık, sonra Galatasaray'ı yendik diye hayran olurduk. 10 senedir bizi sahamızda yenemiyorlar. 6-0 yendik, tarihe yazdık. Bu da bana ve arkadaşlarıma nasip oldu. Bir daha inşallah olursa onları da gönülden alkışlarız, sevinir mutlu oluruz.

Bazı insanlar aptaldır ve aptal kalmaya da mahkûmdur. Aziz Yıldırım'ın yaptığı şu açıklama ile hangi Galatasaray Başkan adayı "Fenerbahçe bizi geçmiştir. Hedef Fenerbahçe'yi yakalamaktır" cümlesini kurmuşsa, her ikisi de aptal kalmaya mahkûmdur.

Medya kendi mitlerini yaratıyor. Fenerbahçe'nin, Galatasaray'dan üstün olduğunu, Galatasaray'ı geçtiğini anlatıp duruyor. Bu o kadar sık yazılıyor ki, haliyle bir süre sonra insanların beynine kazınıyor.

Aziz Yıldırım hayal aleminde yaşıyor ve kendini hayallerle avutmaya çabalıyor. Bırakın Galatasaray'ın, Fenerbahçe'nin geride kalmasını, Galatasaray şu anki rezil tabloya bakarak bile rahatlıkla söyleyebilirim ki Fenerbahçe'nin kat be kat önündedir.

Aziz Yıldırım'ın ruh hali, sürekli yalan söyleyen insanların ruh haline benziyor. Yalanı söylüyor, etrafındakileri inandırıyor, bir süre sonra kendisi de inanmaya başlıyor.

Galatasaray ve Fenerbahçe 100 yıllarını devirmiş iki kulüptür. Bu kulüplerin kuruluş tarihi Aziz Yıldırım'la başlamıyor. Haaa ama de ki, "Benim başkanlık döneminde biz daha üstündük" eyvallah, yine anlaşılabilir bir durum. Ama Aziz unutuyor ki, bu kulüplerden biir 1905 diğeri ise 1907'de kuruldu. Durum böyle olunca, başarıda son 10 yılı baz almak gerizekâlılığın dik alasıdır.

Her iki takım da 17 kez mi şampiyon olmuş?
Galatasaray 14 kez Türkiye Kupası almış, sen 4 kez mi almışsın?
Lig şampiyonu ile kupa şampiyonunu karşı karşıya getiren Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı Galatasaray 11, Fenerbahçe 7 kez mi kazanmış?
Basketbolda Galatasaray 4 kez, Fenerbahçe 4 kez mi şampiyon olmuş?
Basketbolda kupayı Galatasaray 2, Fenerbahçe 3 kez mi kazanmış?
Voleybolda erkeklerde Galatasaray 4, Fenerbahçe 2 kez mi şampiyon olmuş?
Voleybolda kadınlarda Galatasaray kazanamamış, Fenerbahçe 2 kez mi şampiyon olmuş?

Neyin başarısıdır bu, anlayan beri gelsin. Lokomotif şubelerdir şu yazdıklarım. Kim, kaç kez neyi kazanmış?

Bir mali başarı hikâyesidir gidiyor. Elbette başarının yolu artık paradan geçmeye başladı, sportif ruh yerini bol sıfırlı rakamlara bıraktı ama bu başarı denen işin göstergesi şampiyonluk ve kupa değil mi? Eeeeee, hâlâ ne boka Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ı geçtiğini iddia ediyorsun?

Sesleri duyar gibiyim. "UEFA Kupası ile Süper Kupa'yı niye yazmadı bu adam?" acaba diye düşünenler olmuştur.

Biz o iki kupayı "Fenerbahçe, Galatasaray'dan daha başarılıdır" diye aptalca bir biçimde iddiada bulunanların götüne soktuk.

O göt Aziz Yıldırım'ınsa da, Galatasaray'ın başkan adayınınsa da fark etmez.

Herkesin götüne sokacak kadar kupa var müzede...

Ülkenin götünü siktiniz!

Deniz Feneri davasını 3 yıldır bekleten Ankara Cumhuriyet Savcısı, YGS'deki şifre, kopya iddialarına ilişkin 'takipsizlik' kararı verdi.

Sınava katılan bütün genç arkadaşlar, derhal dolaba koşup bir bardak soğuk su içsin bu kararın ardından.

Sinsi bir hırsız gibi gençlerin geleceklerini çalanlar da, götlerine Acem kınası yakabilir.

Yargıyı ele geçirmek bunun için önemliydi. Birtakım olayların üstünü örtüp "Bakın gördünüz mü, iftira atıyorlar, çamur atıyorlar. Bağımsız yargı olayı ortaya çıkarttı" diyebilecekler.

Aksi bir kararı beklemek aptallık olurdu. Ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanları 'tatmin' olduktan sonra, savcılarının tatmin olmamasının mümkünü yoktu.

15 gündür ortalarda görünmeyen profesörlüğünü kopyala-yapıştırla, tezini çalarak yazan Gümüşsuyu Müftüsü, şimdi televizyonlara, gazetelere çıkar "Bizim içimiz rahattı" diye konuşur.

"Memleketin çivisi çıktı" deyip duruyordum ama öyle değilmiz. Memleketi siktiler, sikmeye de devam ediyorlar. Bu kez sikilme sırası öğrencilerdeydi, bir de onlar tattı, bu eşsiz (!) duyguyu.

Sıra kimde hep birlikte göreceğiz.

Durmak yok; hak yemeye, adaletsizliğe, eşitsizliği, çalmaya, satmaya, yalana, talana devam...

Konu çok tartışılırsa, iki kaset patlatıverirler, hepimiz aval aval bakarız. Olmadı mı, Nihat Doğan adada götünü gösterir, onu konuşuruz.

1 milyon 700 bin genç arkadaşa geçmiş olsun. Cemaatçi piçlere de, selam olsun. Sizin imamınızdan, hocanıza kadar kim var, kim yok topunuzu filler siksin.

Kaset üstünden alçalan ve alçaltılan Türk siyaseti


Türk siyaseti her zaman kirliydi. Ancak hiçbir dönem bu kadar rezil, aşağılık, pespaye bir noktada olmadı. Her ne kadar halkın yarıya yakını desteklese de, Akp bu tablonun ana sorumlusudur.

Ülkenin başbakanı pozisyonundaki kişi, şu ortalarda dönen kaset skandalları için "Bunlar genel" deyip, skandalların odağındaki kişiler üstünden mensubu oldukları siyasi partilere son derece iğrenç bir belaltı siyaset yapıyor.

Oysa aynı Erdoğan, Deniz Baykal'ın görüntülerinde yer aldığı kaset sonrası "Bunları siyaset malzemesi yapmayacağız. Bu son derece çirkin" açıklamasında bulunmuştu. Fakat zaman geçtikten sonra gördük ki, gerek Baykal, gerekse de yerine geçen Kılıçdaroğlu'nu sürekli bu kasetlerle vurmaya çabaladı.

İlginçtir, Başbakan'ın rakiplerini siyaseten zayıflatma anlayışı, ya tarihten ya da bu ahlâk dışı elde edilen görüntülere dayanıyor. CHP'yi İsmet İnönü üstünden, MHP'yi iktidar döneminden.

Aslında her iki siyasi partiyi de, pek çok açıdan zayıflatabilir. Fakat Erdoğan, en kolay ve en adi yolu seçiyor.

Röntgencilk, teşhir ve bunların üstünden şantaj yapmak ciddi anlamda büyük şerefsizlik. İnsan bir noktadan sonra düşünmeden edemiyor, bunların üstünden siyaset yapmak acaba şerefe, edebe, ahlâka ne kadar uygun düşüyor? Ya du bunu yapanlar, kendilerine bunu kondurabiliyorlar mı?

Akp'nin seçim stratejisi, referandumda alınan oylar üstüne kurulu. Alınan yüzde 58'lik oy, özellikle MHP tandanslı seçmenden kapılan oylar, Akp'nin temel hedefi. Bunun için de, şu an ortalarda dönen kasetlerden medet umuyor.

Tabii bu kasetlerin, Akp için bir başka yararı da, ülkede olup biten skandalların üstünü örtmeye yarıyor. Örneğin; 1 milyon 700 bin öğrenci ve onların ailelerinin yakından ilgilendiği sınav skandalının konuşulma ve ilgi oranı gitgide düşüyor.

Oysa olan bitene baktığımızda, artık adına skandal bile diyemeyecek noktaya geldik. ÖSYM Başkanı Ali Demir, televizyoların karşısına çıkıp, önce "Şifre yok" diyor, ardından "Şifre var" diyor, sonra bir bakıyoruz ki, ÖSYM savunmasında şifreyi kabul etmiyor.

Öğrencilerin aldığı puanların yarısından fazlası, hesaplanamamış, boş kâğıtlara 420 puan geliyor, boşu olmayan öğrencinin boşu görünüyor, doğrusu olmayanın doğrusu çıkıyor v.s. v.s.

Deniz Feneri diye bir dava var mı yok mu belli değil. Almanya'da birkaç ayda tamamlanan davanın Türkiye ayağı, ÖSYM skandallarını araştıran Cumhuriyet Savcısı'na emanet ediliyor. Emanet edilen bu dava 3 yıldır tozlu raflarda bekliyor. Sonra öğreniyoruz ki, seçimden sonraya ertelenmiş.

Ülkede sosyalist, devrimci, milliyetçi, ulusalcı, yurtsever sözün özü Akp ve iktidarına karşı çıkan herkes hakkında soruşturmalar açılıyor, operasyonlar düzenleniyor, gözaltılar, sonrasında bitmeyen davalarla insanlar hapishane köşelerine terk ediliyor.

İşsizlik, yokluk-yoksulluk, cari açık, adaletsizlik, sansür, eğitim eşitsizliği, Kürt sorunu gibi can yakıcı konular ülkenin gündeminde olması gerekirken, "Pascal, Nihat'ı dövdü", "İki siyasinin daha kasedi çıktı", aşk, cinayet, vahşet, seks gibi konulardan kafamızı bile kaldıramıyoruz.

Bu ülke 7 yıldır yönetilemiyor, yağmalanıyor, yağmalatılıyor. Ülkenin tüm ekonomisi neredeyse inşaat sektöründen döndürülmeye çalışılıyor. Yani kısacası rant ekonomisi. Başbakan otomobil satışlarıyla övünürken; birileri kendisini asıyor, bebekler anne kucağında ölüyor.

Seçimlere kadar ne olur bilinmez ama şu bir gerçek ki, Türkiye'de siyaset zıvanadan çıktı. Akp hiçbir şeyi başaramadıysa bile bunu gayet iyi başardı (!)

Kuvvetle muhtemel, bu kasetlerin ardı arkası kesilmeyecek. Çünkü bunları kim servis ediyor, bu görüntüler kimler tarafından nasıl alınıyor, internette kimler yayınlıyor üzerine gidilmiyor bile.

Akp, mevcut koşullardan memnun ve her kasette avuçlarını biraz daha ovuşturuyor.

Ahlâksızlık bir siyaset biçimi haline getirildi. Daha ne kadar ahlâksızlaşacağız, bunları siyasi malzeme yaparak daha ne kadar alçalacağız, meçhul.

Başbakan'ın, bırakın başbakanlığını, kendisini Müslüman sayan, Müslüman kabul eden bir adamın Süleyman Demirel için "Daha ayakta zor duruyor" demesi bile, bu işin ne denli çirkinleştiğinin ve şereften yoksun yapıldığının göstergesidir.

Sormak gerekir, "Acaba kendinden yaşlı biri için böyle bir ifade kullanmak Müslümanlığa yakışır mı?"

Bunun da cevabını; CIA ajanı, ağlak imam verim bir gün umarım...