2 Haziran 2014

1954 Dünya Kupası kadrosundan unutulmuş bir kahraman: Coşkun Taş


Türk futbolunda adını bilmediğimiz, geçmişleri, kariyerleri hakkında bilgi sahibi olmadığımız pek çok kahraman var. Her kaybolan nesil sonrası, bu kahramanları anımsamakta daha fazla zorlanıyoruz.

Brezilya’da düzenlenecek 2014 Dünya Kupası’na sayılı günler kala, Türkiye futbolundaki kahramanlardan birini hatırlatmak istedim.

Türkiye’nin ilk Dünya Kupası macerasında kadroda bulunan Coşkun Taş’la söyleştik. Ağzından çıkan her cümlede şaşkınlığım biraz daha arttı. İtiraf etmem gerekir; böylesi bir kariyeri bilmediğim için de kendimden utandım. Almanya’da üst düzey futbol oynayan ilk isimlerden biri Coşkun Taş. Süleyman Seba’nın takım arkadaşı, 1954 Dünya Kupası kadrosunda bulunan en genç oyuncu, Köln Spor Akademisi’nden mezun olan ilk Türk.

Söyleşinin satır aralarında pek çok ilginç şey bulacaksınız. Örneğin; Almanya’da yetişen Türk asıllı futbolcular için söylediği “Türkiye Futbol Federasyonu beleşe konmaya çalışıyor” cümlesi ya da Almanya’ya Halit Kıvanç’ın yolladığı bir mektupla transferi.

Şimdilerde emekliliğin keyfini çıkartan Coşkun Taş’ın sevinçleri, kırgınlıkları ve hatıraları…

Futbol kariyeriniz nasıl başladı?

Aydın Lisesi’nde okurken boş sahalarda futbol oynuyordum. Aydınspor idarecileri bana geldiler, bir talebe lisansı çıkardılar. Böylece 1947 yılında sol açık olarak futbol kariyerim başladı. O yıllarda genç takımlar yoktu. 15 yaşında hem okul takımında ve hem de Aydın liglerinde oynamaya başladım.

1951’de Aydınspor Bursa’daki Amatör Türkiye Şampiyonası’na gitmişti. Sadri Ulusoğlu (MeşhurArap Sadri) beni beğenmiş. O dönem liseyi bitirmiştim ve İstanbul’da üniversite tahsilini yapabilmek için bana para imkânı sağlayabilecek bir kulüp arıyordum.

Beşiktaş’ta sağ bek oynayan Aydınlı Kemal Ağabey ile beraber İstanbul’a gittik. 1951 yılının Ağustos ayında aylık 275 lirayla antrenmanlara başladım. Tabii ilk geldiğim günlerde yedektim. Sol açığımız sakatlanınca, onun yerine geçtim ve İstanbul liglerinde futbol kariyerim başladı.

17 yaşında Aydın’dan İstanbul’a geldikten sonra Beşiktaş yılları nasıl geçti?

CT: Akaretler’deki Beşiktaş Kulübü’nde bana bir oda verdiler. Ağabeyim Metin Taş’la (sonradan senatör oldu) beraber geceleri orada kalıyorduk. Ağabeyim eczacılık okuyordu. Ali İhsan Karayiğit’e de bir oda vermişlerdi. 1952 yılında aynı zamanda Yüksek Ticaret’te okumaya başladım.

1952 yazında Yunanistan Milli Takımı ile özel maç yapılacaktı. Sahaya, kalede Galatasaray’da oynayan Turgay Şeren hariç tamamı Beşiktaşlılardan oluşan bir takım çıktı. 25. dakikada lif kopması nedeniyle sahayı terketmek mecburiyetinde kaldım.İlk milli maçıma böyle çıktım. O zamanlar oyuncu değiştirmek yoktu o zaman. Takımı 10 kişi bıraktım. Ama Türkiye Futbol Federasyonu bu maçı kayıt etmemiş. İnternet kayıtlarında yok.

1953  yılında ilk kez U-18 Avrupa Kupası’na katılacaktık. Antrenör Cihat Arman geldi ve “Coşkun sen 19 yaşındasın, benim takım kaptanımsın. Yaşını 18 yap” dedi. Ben de, Aydın’a gidip, dava açarak 1935 doğumlu oldum. Belçika’da 16 takım arasında 3. olduk.

Peki Dünya Kupası hikâyesine gelelim. Dünya Kupası’na giden Türkiye’nin kadrosundaki en genç oyuncuydunuz. Ülkede neler yaşandı, gitmeniz belli olduğunda? Dünya Kupası’ndaki ilk maç, yani 4-1 yenildiğimiz Batı Almanya karşılaşmasını biraz anlatabilir misiniz?

1954 Dünya Kupası elemelerinde ilk maçta İspanya’ya 4-1 yenilmiştik. Ben takımda yoktum. İstanbul’da 1-0 kazandığımız maçta oynadım ve 1-0 galip geldik. Üçüncü maç için 17 Mart 1954 yılında Roma’ya uçtuk. Maç 2-2 bitti. O dönem penaltı atışları yoktu ve kura çekildi. Kurayı biz kazandık ve İsviçreye gitmeye hak kazandık.

Antrenörümüz İtalyan Sandro Puppo bizi Yıldız Sarayı’nda köşkte kampa soktu. Köşk bomboştu, yataklar yorganlar yastıklar getirdiler. Bol bol yastık kavgası yaptığımızı hatırlıyorum. Tabii futbol camiası Dünya Kupası’na girmemizden çok memnundu.


Dünya Kupası’nın yapılacağı İsviçre’ye uçtuk. Lozan’da Leman Gölü kenarında bir otele yerleştik. İlk maçta Almanya’ya 4-1 yenildik. Daha sonra Kore’yi 7-0 yendik. Her iki maçta da forma giymedim. Son oynadığımız Almanya maçında oynadım. Zürih’te 7-2 yenildik ve Türkiye’ye geri döndük.

Birlikte oynadığınız unutamadığınız isimler kimler?

Beşiktaş’ta Sevgili Süleyman Ağabey (Süleyman Seba) ve Çengel Hüseyin’le (Hüseyin Saygun) 2 yıl beraber oynadık. Süleyman Ağabey’in başkanlığı sırasında sık sık telefonlaşırdık. O devrin bütün oyuncu arkadaşlarımı Fenerli ve Galatasaraylılar da dahil saygı ve sevgiyle anıyorum. Vefat edenlere de Allah rahmet eylesin diyorum.

Almanya’ya karşı oynadığımız maçta rakibim olan Hans Schaefer 1959 yılında FC Köln’de takım kaptanı ve arkadaşım oldu.

Yüksek okul bittikten sonra yedek subaylığım İstanbul Rami’de geçti. Askeri Milli takımla Hollanda’da Lüksemburg’da, Paris’te karşılaşmalara çıktık. Galatasaray’da forma giyen Metin Oktay’la Askeri Milli Takım’da birlikte oynadık.

Almanya’da futbol oynamaya nasıl karar verdiniz?

Mali Müfettiş olmak istiyordum. Bir yabancı lisan öğrenme mecburiyeti vardı. Futbolu vasıta yaparak, Almanya’da kulüp aramaya başladım. Halit Kıvanç Ağabey bana bu konuda yardımcı oldu.

Halit Abi o dönem, Alman Kicker spor dergisinin Türkiye temsilcisiydi. FC Köln takımı sol açık arıyormuş. Halit Abi’nin FC Köln Başkanı Franz Kremer'e yazdığı mektupla, Almanya’ya transfer oldum. Vapurla Venedik’e, oradanda trenle Köln’e geldim. Almanya’da o zamanlar profesyonellik yoktu. Kontratlı oyuncu olarak 400 Mark karşılığında oynamaya başladım. Diğer taraftan da bir şirkette çalışıyordum. 1959-1962 yılları arasında FC Köln’de oynadım. FC Köln’le 1960 senesinde Almanya ikincisi olduk.

Almanya’da forma giymeye başladıktan sonra Türkiye ile ne gibi farklılıklar dikkatinizi çekti?

Almanya’daki futbol çok kondisyon isteyen bir oyundu. Ayakta toptutmak yok, hep tek pas. Alışıncaya kadar iflahım kesildi. Çok seri olduğum ve iyi çalım attığım için başarılı oluyordum. Takımımızda 7  milli oyuncu vardı. Çok esaslı bir takımdık.

Futbol kariyerinizin en unutulmaz anı neydi?

Maalesef Almanya’da geçti. Almanya Şampiyonası eleme maçlarında 6 maçta oynadım ve 3 de gol attım. Oldukça formdaydım. Final maçında beni yabancı diye oynatmadılar. Bunu bana Doğu Alman antrenörümüz söyledi. O zaman oyuncu değiştirme kuralı da yoktu. Bu olaydan sonra futboldan tamamen soğudum ve 27 yaşında antrenör olmaya karar verdim.

Yanılıyorsam beni düzeltin, Köln Spor Akademisi’nde teknik direktörlük diploması alan ilk Türk sizsiniz. Nasıl bir eğitim sürecinden geçip, bu diplomayı aldınız?

Köln Yüksek Spor okulunda 8 ay tahsil gördüm. Futbol hocamız Hennes Weissweiler isminde meşhur bir Alman’dı. Almanya’da Bundesliga Lisansı alan ilk hocayım.

Çok zor bir okuldur. Futbol yanında vucut yapısı, konuşma, öğretme, masaj,  kondisyon artırma gibi dersler verilir. En az 30 sayfalık bir kitap yazmak mecburiyeti vardı. Beni, Almanya’nın unutulmaz teknik adamlarından  Helmut Schön imtihan etti. Türkiye’den konuştuk. İyi dereceyle mezun oldum. Benden sonra Hamburg’da oynayan Özcan Arkoç, Yılmaz Yücetürk, Yılmaz Vural ve ismini unuttuğum bir arkadaş da diplomalarını aldılar.

Peki sonra ne yaptınız?

Alman bir hanımda evlendim. Temelli Almanya’da kalmaya karar verdim. Ford Fabrikaları Satış şubesine girdim. Hobi olarak fabrikanın futbol hocalığını aldım. Sonra bilgisayar kurslarına giderek sistem analisti oldum. 300’e yakın küçük büyük programlar yazdım. 31 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum.

Almanya’da Futbol Federasyonu’nda çeşitli görevlerde bulundunuz. Size Türkiye’den gelip ulaşanlar oldu mu? Olduysa, size ne gibi taleplerle geldiler?

Köln’de futbol camiası beni iyi tanır. Mahalli Futbol Federasyonu Başkanı beni yabancı takımlar temsilcisi yaptı. Disiplin kurulu üyeliği ve 20 yıl ikinci başkanlık yaptım. Disiplin Kurulu tüzüklerini Türkçe’ye çevirdim, bastırdım ve bütün Westfalen eyaletine dağıttım.

Hatırlarım, Yılmaz Vural Köln’de bir Türk takımının teknik direktörlüğünü yaparken, bana kitaptan çok şey öğrendiğini söylemişti. Disiplin Kurulu mahkemelerinde görev aldım. Hakem dövmeleriyle uğraştık.

O devirde federasyonlarda her kayıt kalem kâğıtla yapılırdı. Başladım program yazmaya. Access’le (database sistem) bir federasyonun yaptığı bütün işlemleri bilgisayara geçirdim.

Hakem tayinleri, yazışmalar, yalnız Köln’de oynanan haftalık 800 maçın sonuçları ve fiksürler. Sonradan bu yazılımları Bölge federasyonu da üstlendi. 16 yan federasyon ve 1056 kulüp bu yazılımları kullandı. 1995-2005 arası işlemde kaldı. Sonra DFB (Alman Futbol Federasyonu) online sisteme geçerek, bütün Almanyayı kapsayan bir çalışma başlattı.

1971 yılında Köln ve 1991’de Gelsenkirchen’de tercümanlık yaptım. Orada Sayın Şenes Erzik’le tanıştım. 2003 yılında Almanya Futbol Federasyonu, Türkiye ile Almanya arasında oynanan U-21 maçında temsilcilik görevi verdi. Leverkusen’de oynanan maçta yenildik. Bir Türk yedek oyuncu soyunma odasına giderken bir Alman oyuncuya yumruk attı. Hem de hakemin gözünün önünde. Vahşiliğimizi burada da gösterdik.

Bütün bu çalışmalarımdan ve Türklerin spor entegrasyonuna çabalarımdan dolayı Almanya’dan Yüksek Hizmet Madalyası aldım. Bu çok az yabancıya verildiği için çok sevindim.

Almanya’da yetişen Türk futbolcuların, milli takım seçimleri konusunda fikirleriniz neler? Kişisel bir karar da olsa, sizce Türk Milli Takımı’nı mı, Almanya Milli Takımı’nı mı tercih etmeliler?

Futbolcu kapasitesi yüksek oyuncu oldukları için için (Mesut Özil, İlkay Gündoğan, Nuri Şahin v.s.) Alman Milli Takımı’nı tercih etmelerini isterim. Çünkü Onlar Almanya’da doğdular, eğitimlerini ve terbiyelerini oradan aldılar. Çok küçük yaşlardan itibaren, Almanya Futbol Federasyonu’nun kamplarında yetiştirildiler.

Türkiye Futbol Federasyonu beleşe konmaya çalışıyor. Yetiştirme planlarının bir kopyaları elimde. Almanya Futbol Federasyonu her sene genç takımlar için 2 milyon Euro para harcıyor.

Peki sizce, Türkiye Futbol Federasyonu’nun, Almanya’da forma giyen Türk futbolcuları milli takıma kazandırma çalışmaları yeterli mi?

Türkiye Futbol Federasyonu kendi planlarını, kendisi yapsın.Almanya’da hazır yetişmiş gençler yerine, Türkiye’deki gençleri yetiştirsin. Öncelikle bir sürü içi geçmiş yabancı futbolcu alımından vazgeçsinler. Türkiye’de o kadar aç insan varken, yazıktır o vergisiz verilen milyonlarca Eurolar.

Brezilya’da düzenlenecek Dünya Kupası’nda kupasında favoriniz var mı?

Brezilya.

Günümüz futboluyla, oynadığınız dönemleri karşılaştırdığınızda; dikkat çekici, belirgin farklar nedir?

Futbol günümüzde çok serileşti, sistemler değişti. Futbolcuların teknik yetenekleri arttı ama öyle iki çalım atıp da pas verme devri geçti. Mesela Lefter’i hatırlıyorum. Her çalımında tribünler ayağa kalkardı. Oyuncuların taktik anlayışları çok ilerledi.

Yıllarını futbola adamış biri olarak Türkiye’deki futbol ortamı hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Futbolu çok seven bir milletiz. Futbolu bir savaş olarak gördükçe; istenmeyen, sporla hiç alakası olmayan hadiseler ortaya çıkıyor. Senelerce Fairness komisyonlarında yer aldım. Radikal düşünceli insanları statlara alınmaması gerekir.


Son sözleriniz…

Şu anda Kuşadası’nda tatilimi geçiriyorum. 80 yaşına gelmiş, yaşantısının büyük çoğunluğunu Almanya’da geçirmiş bir Türk/Almanım. Aydınspor, Beşiktaş ve FC Köln’ü halen destekliyorum.

1954 Dünya Kupası’na katılan ve hayatta olan Milli Takım arkadaşlarımdan bir rica olacak. Almanya'dan, Polonya’dan çok sayıda imza isteği geliyor ama adreslerini bulamıyorum. Onlara ulaşmak isteyen insanlar var. 

Not: İlk fotoğrafta ayakta soldan üçüncü sırada. İkinci fotoğrafta ise ayakta soldan ilk sırada