13 Şubat 2013

Sizin ruhunuza sokayım


Biliyorum bazen yazdıklarım hoşunuza gitmiyor, söylediklerim keyfinizi kaçırıyor ya da kendinizce doğru bulmuyorsunuz ama ben hayatım boyunca aka ak, boka bok demekten vazgeçmedim ve geçmeyeceğim. Haaa, burada her yazılanın doğru olduğunu söylemiyorum ama benim doğrularım olduğunun altını keçeli kalemle çiziyorum.

3.5 yıllık blog maceramda ve sağda solda yazdığım yazılardan şunu anladım ki, herkesin gönlünü hoş tutmak için vıcık vıcık bir adam olmak lazım. Misal Çarşı ile ilgili bir yazı yazdım, bana "abi" çeken adamların sövmediği tek akrabam kalmadı, Fatih Terim'e saydırdım, bu kez Galatasaraylılar aynı aile bireylerine sövdü. Haaa, umrumda mı? Öyle bir gün sinirleniyorsun, kızıyorsun, sonra sikinde bile olmuyor. Çünkü kimsenin gönlünü hoş tutmak için yazmıyorum, başta da söylediğim gibi benim doğrularımı yazıyorum. Hah işte, şimdi de öyle bir şey yazacağım.

Galatasaray Basketbol Şubesi'nde paralar ödenmemiş, Lindsay Whalen da, bavulu eline alıp gitmiş. Olayın öğrenilmesinin ardından 2 gün boyunca kulüpten bir ses çıkmadı, sonra aniden dün, Milliyet'te Nevzat Dindar imzalı bir haber (Haberin linki) yayımlandı. Kulüpten bir yalanlanlam geleceğini düşünürken, bugün şöyle bir (link budur) açıklama geldi.

Nevzat Dindar'ın haberinde ne deniyor, bir bakalım. Galatasaraylı bir yönetici, Lindsay Whalen'la ilgili 'çarpıcı bilgi'lere ulaşmış. Bilgi dediği şey, Lindsay'in lezbiyen olmasından ötürü İstanbul'dan ayrıldığıymış. Vay babam vay! Lindsay Whalen aslında 2 aydır parasını alamadığı için değil de 'kendi cinsinden birine' ilgi duyduğu için apar topar Fransa'ya gitmiş. Haberde 'lezbiyen' kelimesi kullanılmamış. Ne kibar lan!

Bak ben sana şunun özetini geçeyim, tek kelime ile orospu çocukluğundan başka bir şey değildir yapılan. Sen bir sporcuna 2 ay ödeme yapmayacaksın, sonra basına el altından haber yaptıracaksın, kadının lezbiyenliğine vurgu yaparak ve en ilkel bel altı vuruşunu gerçekleştirerek. (Aaaaa Galatasaray yöneticisine küfür ettim ne ayıp, ne ayıp değil mi lan? Herifler sanki kulüp yöneticisi değil de, seçilmiş peygamber, küfür edilemez.)

Basketbolda bir alışkanlık oldu bu sipariş haberler. Sezon başında Oktay Mahmuti hakkındaki haberleri, bu sipariş haberle harmanlayınca, gayet net anlaşılıyor durum. Oktay Mahmuti 'küfürbaz', Lindsay Whalen 'lezbiyen'. Eeeee abi, her gidenin arkasından bok mu atacaksınız? Şerefsizce insanları lekeleyecek misiniz? Bu mu lan Galatasaraylılık adabınız sizin? Akit kafasında pezevengin evlatları. Kendi bok yemelerinin üstünü örtmek için kadının cinsel tercihine vurgu yapılıyor. Peki sezon başı geldiğinde Akit'in yaptığından farkı nedir bunun? Var mı bir fark?

Bu rezaleti yalanlamadığına göre, el altından haber yaptırmışsın demektir. Bu iğrenç olayın dumanı üstündeyken, resmi siteden, "Gösterdiğimiz özene rağmen böyle bir gecikmeyi, kulübü terketme bahanesi olarak kullanan bir sporcunun Galatasaraylılık ruhunu ne denli kavramış olduğu ortadadır. Bu tür oportünist bir anlayışın her müsabakada ‘tarih yazmak’ için mücadele veren Galatasaraylı sporcularımızın arasında da yeri yoktur." diye açıklama yapıyorsun.

Bak hocam, bu işler böyle olmaz. Galatasaraylılık ruhu filan diye insanları keriz yerine koymanın anlamı yok. Üç-beş gerizekalıya yedirirsin bunu da, kafası çalışan adama o teraneleri satamazsın. Sen bir sözleşme yapmışsın, o sözleşmenin gereğini de yapacaksın. Yapamıyorsan da, o koltukta oturmayacaksın ya da o şubeyi kapatacaksın. Böyle ruhtu, Galatasaraylılıktı, tarih yazmaktı filan geçeceksin o işleri. Götün yiyorsa Sneijder'ın parasını ödemesene 2 ay ya da Muslera'ya ödeme, Drogba'nın parasını 1 ay geciktir bakalım ne oluyor.

Ama işin kolayı var, ödemeyi yapmazsan, heriflerin arkasından atıp tutarsın, "Drogba 'gay'di, Sneijder 'pezevenk'ti, Muslera 'kulampara'ydı, o yüzden gittiler" diye haber yaptırırsın basında, sana yönelen eleştirileri de atlatmış olursun. Bir de üstüne Galatasaraylılık ruhu diye edebiyat parçaladın mı, aslansın aslan! Ruhmuş! Sikeyim sizin ruhunuzu.

Şu haberi yaptıran yönetici ve bu iğrenç haberi yalanlamayan her kim ya da kimlerse yavşağın önde gidenidir, bayrak taşıyanıdır hatta maraton koşanıdır. Benim kafam başkasını anlamaz.

Yavuz Semerci; bir tetikçi portresi

Elbette bu ülkenin insanlarının haber alma özgürlüğü her şeye, herkese ve her kuruma rağmen olmalıdır. Bunun aksini savunmak fikri bile düşünülemez olmalı. Bu fikri hepimiz en güçlü biçimde dile getirmeliyiz. Ancak medyada, Galatasaray aleyhindeki haberlere bakınca sanki bir el düğmeye bastı ve harekete geçmiş gibi.

Birkaç akşam önce Habertürk yazarı (Gazeteport'un sahibi) Yavuz Semerci, Beyaz TV'de Galatasaray'ın borsada manipülasyon yaptığını ve yatırımcılarını dolandırdığını dile getirdi. Bu iddiaları ilk kez söylemiyor, daha önce de köşesinde sık sık yazdı ve konu etti. Kale boşken gol atmak kolay geliyor olmalı ki, Sedat Doğan'ın yayına çıktığı akşam Yavuz Semerci canlı yayına bağlanma zahmetine katılmadı bile. Oysa iddiaları yenilir yutulur cinsten değildi.

Medyada olunca pek çok insanla tanışıyorsun, hatta birlikte çalışıyorsun. Benim de medya maceralarımın bir köşesinde Gazeteport yer aldı. O yüzden yazdıklarımı Yavuz Semerci'yi gerçekten iyi tanıyan birinin kaleminden döküldüğünü bilin diye söylüyorum.

Gazeteport, Türkiye'de kuruluş fikri açısından cidden başarılı ve doğru bir hamleydi. Gazeteciliğin ve televizyonculuğun internet mecrasına doğru yöneldiğini de göze alarak, NTV'den ayrılıp, Gazeteport'a geçtim. O güne dek, Yavuz Semerci hakkında en ufak bir fikrim yoktu, zaman içinde tanıdım. Anlatacaklarım şu açıdan önemli olacak; Yavuz Semerci'nin hayata bakışı, gazetecilik anlayışı.

Gazeteport yaklaşık 50 kişilik bir kadroyla yola koyuldu. Verilen maaşlar, medyanın epey üstündeydi. İnsan haliyle "bu değirmenin suyu nereden geliyor?" diye merak ediyor. Çünkü o dönem, Türkiye'nin en çok okunan internet portallarında ne insanlara oradaki maaş veriliyor, ne de o kadar sayıda insan çalışıyor. Ben sorup soruşturmaya başlayınca, kuruluş için gereken paranın Avrupa Birliği Fonu'ndan alındığını söylediler. Ama o imkan dahilinde değil böylesi yüklü bir para almaları. Fon'dan alınacak para en fazla 500 bin Euro'dur. Oysa anlaşmaların, harcamaların, maaşların karşılığı 500 bin Euro'nun çok fazla üstündeydi.

İnsan merak ettikçe ediyor ve o merak en nihayetinde sizi doğruya götürüyor. Haaa bu arada hemen dipnot olarak belirteyim, özellikle ekonomi haberciliğinde saldırgan bir yol izleniyor. Benim kıllanmamın nedenlerinden biri de buydu. Gel zaman, git zaman 'Bağımsız gazetecilik' şiarıyla yola çıkan Gazeteport'un sahibinin Mehmet Kutman ve Gazi Erçel olduğu gerçeğiyle karşılaştım. Mehmet Kutman kimdir, herkes tanıyamalabilir. Ben hemen özet geçeyim. Mehmet Kutman, Global Yatırım Holding'in sahibidir, aynı zamanda da eski başbakanlardan Mesut Yılmaz'ın kuzeni olur.

Şimdi Yavuz Semerci'yi unutmadan esgeçip bu Mehmet Kutman'a bakalım. Beni uğraştırmayın ve internette arama motorlarımıza "SPK, ceza, Global Holding" yazın. Yavuz Semerci'nin perde arkası patronu olan adamın şirketinin ne kadar usulsüzlük yaptığına ve buna karşılık aldığı cezalara bakın.

Buna bakarken, Gazeteport'un gizli patronlarından Gazi Erçel'in kim olduğuna bir bakalım. Kendisi Merkez Bankası başkanlığı yaparken devalüasyondan (hani dolar ebesinin amı kadar fırlıyor ya o işte) hemen önce yüklü miktarda döviz aldığı gerekçesiyle görevi kötüye kullanmaktan hakkında hüküm kararı çıkmıştır ve faktoring şirketi tefecilik yaptığı suçlamasıyla 12 ayrı KOBİ tarafından mahkemeye verilmiştir. Zaten bu tefecilik iddiaları nedeniyle de, Habertürk'teki işinden kovulmuştur. Gerçi Turgay Ciner-Mehmet Kutman-Yavuz Semerci-Gazi Erçel-Fatih Altaylı ilişkisi daha bir şenliklidir ama konu bu değil.

Yavuz Semerci'nin Galatasaray hakkındaki iddialarını dinlerken, insan ister istemez, şirketinin gizli iki patronu hakkında neden acaba aynı duyarlılığı göstermez diye düşünüyor. Kendilerine ait ekonomi siteleri The Lira'da ya da Gazeteport'ta bu isimlerin haklarındaki usulsüzlükler neden yer almaz. Yavuz Semerci, Habertürk'teki köşesinde bunları neden konu yapmaz. Bak, içinde onlarca 'neden' geçen cümle sıralayabilirim ama burada bırakıyorum.

Bu boktan, çarpık ilişkileri bir tarafa bırakıp, birkaç bilgi vereyim. Köşesinde namus satan, tüysüz yetimin hakkını savunduğunu söyleyen Yavuz Semerci, çalışanlarının maaşlarını asgari ücretten yatırır, üstünü 'telif' adı altında öder. "Neden?" diye sorduğunu kabul ediyorum ve yanıt veriyorum: VERGİ KAÇIRMAK İÇİN.

Küçük yatırımcının can dostu, haksızlıkların kahramanı Yavuz Semerci, vergi kaçırıyor. Şimdi Galatasaray hakkındaki iddiaları doğru ya da yanlış demiyorum. Vergi kaçıran birine ne kadar güvenirsin? Hah işte o soruya verdiğin yanıt senin namuslu olup olmamanla ilintili. Tüm bu boktan ilişkilerini, gizli patronlarını bir tarafa ayırırsak, ben vergi kaçıran adama inanmam. Hele hele o adam, haftada bir "Galatasaray'dan Borsa şikesi" diye köşe yazıp, konunun birincil muhattabı televizyona çıktığında canlı yayına bağlanmıyorsun, hiç inanmam. Bu birrrrr. (Ahmet Çakar gibi oldum amına koyayım)

O dönem spordayım. Eto'o dönemin en acayip adamı. Herkes ondan söz ediyor, bütün gazetelerde bu var. Messi'nin portakalda vitaminden sıyrılma dönemleri. Kendisi yanımıza geldi ve "Ya çocuklar Eto'o'yla bir röportaj yapsak" dedi. Cevaben, bunun zor olacağını söyledik. "Siz nasıl gazetecisiniz? İnsan çabalar, uğraşır" dedi. Ben de kendisine, "Bana İspanya bileti al, bir hafta orada kalayım, röportajla geleyim. Gelemezsem, bir yıl ücretsiz çalışırım" dedim. "Yaaaaav siz de mail yoluyla sorun, cevaplasın" dedi. Bu kez kendisine, Eto'o'nun böyle bir röportajı yapmayacağını belirttik. 'Bağımsız gazeteci' aynen şunu söyledi: "Yaaa yapmış gibi sallayın gitsin, kim bilecek." (Cevaben, "Sallama röportajı seve seve yaparım ama altına imza olarak senin ismini yazarım. Kabul ediyorsan, bir saate fantastik bir Eto'o röportajı geliyor" dedim ama ölü balık taklidi yaptı.) Hah işte, götünden uydur diyen adamın iddialarından söz ediyoruz, bu da ikiiiiiiiiiiiii. (O değil de çok zevkliymiş lan böyle söylemek)

Bir arkadaşımız işten çıkartıldı, kendisi Yavuz Semerci ile konuşmak için odasına çıktı. Çünkü işten çıkartılmasına rağmen tazminatı verilmedi ve tazminat hakkını istedi. Kendisine "Yaa sen merak etme, biz sana iş buluruz yarın öbür gün, boşver tazminatı filan. Sonra medyada başka bir yerde iş bulamazsın" diye tehdit edildi. Bu da üçççççççççççç.

Yavuz Semerci'nin tarzı budur. Önce Turkcell'e saldırır, haftalarca haber yapar, sürekli bok atar. Sonra ne olur? Turkcell üst banda bir reklam verir ve haberler bıçak keser gibi sonlanır. Yavuz Semerci, Turgay Ciner'e sürekli saldırır, durmadan saldırır, bok atar. Sonra ne olur? Turgay Ciner, bunu gazetesine köşe yazarı olarak alır. Turgay Ciner haberleri arşivden bile çıkartılır.

Yavuz Semerci, bugünlerde Galatasaray'a saldırıyor ya. Aslında saldırdığı Ünal Aysal'dan başkası değil. Gün içinde radyoyu kapatacağını da duyunca, daha bir emin oldum, Yavuz Semerci aç kalmış, onu anladım. Yarın 'GSstore' bir ilan versin, ertesi gün o haberler bıçak gibi kesilmezse adam değilim. Yarın Ünal Aysal, kafasını okşayıp, önüne bir kemik atsın, Ünal Aysal'ı göklere çıkartmazsa şerefsizim.

Neyse yazının ana fikrini anlamayanlara söyleyeyim. Gazeteport, tamamen tetikçilik maksadıyla kurulmuştur ve Yavuz Semerci de namlunun ucundaki kurşundur. Silahı tutanla, tetiği çeken bu değil.

Yazının sonuna kadar okumadıysan, beni kırdın haberin olsun. O kadar uğraştım a.q.