
Hakan Şükür, bildiğimiz aynı Hakan Şükür. Belli bir dönemden bu yana aynı çizgisini sürdürüyor. Her konuşması, her hareketi yönlendirme kokan, kendi beyin kıvrımlarından geçmeyecek sözler. Yeri gelmişken söylemeliyim, babasını menajer yapan adamı zaten ciddiye almam.
Bugün yine bir dolu zırva ile gündeme oturtmuş kendisini. Ne zaman unutulmaya yüz tutsa yaptığı şeydir, eskiden beri. Ne zamandan bu yana yumurtlamıyordu, o yüzden de konuşuluyordu. Bir dönem daha konuşulmak için yeterli derecede konuşmuş.
Hakan Şükür kendisini Müslüman ve inançlı biri olarak addediyor. Müslüman olmasına Müslüman da, insanlıktan zerre nasibini almamış bir karakter ne yazık ki.
"Galatasaray, 2. Metin Oktay'ı kaldıramazdı" diye buyurmuş, Hakan hazretleri. Metin Oktay isminin aynı cümle içinde geçmesi bile içten içe kendisinde orgazm etkisi yaratıyor. Tüm derdi buydu, onu yönlendiren insanların isteği. Galatasaray gibi bir camianın içine, Müslüman kimliği ağır basan, bir kişiyi yerleştirmek.
Planlar tutmadı, istenilenler olmadı. 'Zor oyunu bozdu' sizin anlayacağınız. Daha önce de söylemiştim bir kez daha söyleme gereği hissediyorum. Hakan Şükür'ün, Galatasaray'daki futbolculuk misyonuna başka sıfatlar ekleme gereği hissedildi.
Kitleleri bu denli heyecanlandıran ve arkasında koşturan sporun içinde, cemaatler yer almak istiyor, bunun lamı cimi yok. 'Böyle değil' diyene, güler geçerim. 10-15 yıl önce mazlum edebiyatı yapanlar bugün artık, milyon dolarlık holding sahipleri oldu. Girmedikleri ve ele geçirmedikleri yerler o kadar az ki. Şimdi kendi deyimleri ile "Fethedilecek bazı kaleler kaldı."
Hakan Şükür, bilinçli ya da bilinçsiz bu kaleleri fethetmeye çalışanların yeniçerisi durumunda. Geçirdiği evrimi gayet yakından gördüğüm ve takip ettiğim için, kendi kapasitesinin bunu bilinçli tercih ettiğini düşünmüyorum.
Sanırım hâlâ hafızalardadır "Kıyma ile mıyma arasındaki fark nedir?" gibi embesil sorular sorup, Akın Sel'le birlikte kahkahalara boğulduğu yıllar. Sözün özü Hakan'ın beyin kapasitesi, fethedilmesi gereken kalelerin olup olmadığına yeterli değil.
Hakan Şükür ve benzerleri, yüzde 99'u Müslüman bir ülkede yıllarca, en kötü mazlum rolünü oynadılar. Hoş, ellerinde bu kadar güç ve para varken, halen aynı şeyi yapıyorlar ya, neyse.
"İnanç da sonunda iyi bir motivasyondur, belki arkanıza aldığınız bir rüzgârdır. Bunlar bile zamanında kamuoyuna çok daha bir farklı şekilde yansıtıldı. Fettullah Gülen’i ise kızlarımla Orlando’ya gittiğim dönemde ziyaret ettim" diyor, Hakan Şükür.
Sanki dinini yaşaması yasaklandı, sanki namaz kılmasına itiraz edildi, sanki zorla ateist bir hayat yaşatılmaya çalışıldı beyzadeye. İsmet Paşa'nın "Namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülke için kurtuluş yoktur" sözünü çok severim. Bu yüzden de, Hakan Şükür vıdıvıdı ederken, başkalarının susmasını kabullenemiyorum.
Keşke, anlatsalar nasıl zorla namaza götürüldüklerini, keşke anlatsalar oruç tutmaya zorlandıklarını da, şu kamuoyu denen olgu öğrenebilse birtakım şeyleri ama nafile.
Şimdi en kilit cümleye gelelim; "Kendi isteğimle olsa, belki futbolu daha önce bırakacaktım. Onların isteğiyle bırakmış olmak üzdü. Bir de içten vurulmak. Başarılarınızı kıskanan, isminizin camiayı aştığını düşünenler kabul edemedi. Tarihimizde içten vurulmalar çok var, herhalde büyüklerimiz çok tarih okumuş.
Bunları yapanların duygusuz olduğuna, kalbinin, inancının olmadığına, başka kimseyi düşünmediğine inanıyorum. Yüksek yerlerdekilerin kendilerini görmesi zordur. O makamların şatafatı çoktur. Kendinizi görmek zordur, ne zaman ayrılırsınız, o zaman görürsünüz. Burada görmezseniz, ahirette görürsünüz. İşte ben oradaki karşılaşmayı sabırsızlıkla bekliyorum."
Hakan, ahirette birileriyle hesaplaşması gereken en son kişi sen olursun muhtemelen. Evlenmek için tarikat ve cemaatleri devreye soktuğun hatta yetinmeyip dönemin Başbakanı Tansu Çiller vasıtasıyla evlenmeye zorladığı Esra Elbirlik vardı ya. İşte O Esra Elbirlik'le hesaplaşman gerekecek ahirette öncelikle.
Bakalım ahirette, hesabını verebilecek misin bazı şeylerin. Senin gibiler, günahlarının affedilmesi umuduyla kabe benim, umre senin gezip durursunuz ama bazı günahları affetmek insan olmak şartı vardır. Müslümanlık, dininizi öğrendiğiniz ağlak imamların anlattığı gibi değildir, onları peygamberleştirmek hiç değildir.
Adam olsan susardın, ama adam olmadığını 1999 yılında bir deprem sonrasında kanıtladın fazlasıyla. Bırak futbolu, Galatasaray'ı, kariyeri de; nasıl insan olunur onu öğren önce. Git şimdi Orlando'daki ağlak imamın dizinin dibine, günah çıkart.