23 Nisan 2014

23 Nisan'da kimse neşe dolmuyor artık


Berkin Elvan - 14 yaşında İstanbul Okmeydanı'nda evden ekmek almaya giderken, polisin attığı gaz kapsülüyle kafasından vurularak öldürüldü.
Uğur Kaymaz - Mardin Kızıltepe'de 12 yaşındayken 13 kurşunla vücudu paramparça edilerek katledildi.
Ceylan Önkol - 2009 yılında Diyarbakır Lice'de koyun otlatırken karakoldan gelen havan topuyla öldürüldü.
Enes Ata - 2006 yılında Diyarbakır'da polis kurşunuyla 7 yaşında katledildi.

Ve... Roboski'de öldürülen isimlerini bile bilmediğimiz 17 çocuk...


Bursa'da bir erkek çocuğu kaçırarak evinde cinsel istismarda bulunduğu iddia edilen şüpheli yakalandı. Polisin olayı haber verdiği baba ise çocuğunu almak istemedi.

Bir polis memurunun telefonla ulaştığı çocuğun babası E.E, oğlunu almak istemediğini bildirdi. Polisin "Çocuğunuzun başına başka bir durum geldi, karakola kadar gelmeniz gerekiyor" demesine karşın eşinden ayrı olduğu iddia edilen baba telefonu kapattı. (DHA)

Antalya’nın Kaş ilçesinde yaşayan 13 yaşındaki Suriyeli S. J, çalıştığı sebze halinden kaçırılarak zorla tecavüze uğradı (İHA)

Bugün 23 Nisan. Bize ilkokul sıralarında, dünyadaki tek çocuk bayramının 23 Nisan olduğu öğretildi, bununla övündük, gururlandık.

Sonra aradan yıllar geçti, büyüdük ve 23 Nisan'ın sadece bir simge olduğunu öğrendik. Çünkü dünyada sadece çocuklara özel bayramın armağan edildiği Türkiye'de, çocukların öldürüldüğünü, tecavüze uğradığını, merdiven altı atölyelerde sendikasız-sigortasız çalıştırıldığını, sokaklarda dilendirildiğini, ellerine bir bez tutuşturulup trafik ışıklarına atıldığını, ufacık bedenlerinin alınıp satıldığını, koca koca adamlarla evlendirildiğini ve suçun kucağına itildiğini öğrendik.

Bunların hiçbirini bilmesek, öğrenmesek 23 Nisan'larda neşe dolmaya devam ederdik belki ama tüm bunlar yanı başımızda yaşanırken, bu ülkede kutlanmaya değer bir çocuk bayramı olduğunu düşünmek, en iyi tabirle saflık oluyor.

Elbette tüm sorunları bunlarla sınırlı değil. Onlara oyun oynayabilecekleri yerler, üzerinde yuvarlanabilecekleri çimenler, tırmanabilecekleri ağaçlar, uçurma uçurabilecekleri alanlar da bırakımıyoruz. Dev, mega, hiper projelerle bunları yapabilecekleri çevreyi bir bir yok ediyoruz, biz yok etmesek de, yok edenlere karşı sesimizi yükseltemiyoruz.

Bir çırpıda aklıma gelen şu yukarıdaki sorunlar, her geçen gün biraz daha artıyor ve çözümsüzlüğe doğru yol alıyor. En önemlisi de, artık sıradanlaşmaya başlıyor ki, en büyük tehlike de burada başlıyor. 8-9 yaşında bir kız çocuğunun evlendirilmesine tepki veremez hale geldik çünkü ülkede sıradan bir vaka gibi algılanmaya başlandı. Tehlikenin en büyüğü zaten bu. Büyük bir sorunun sıradan hale gelmesi.

Şimdi biz tüm bunları bilirken, 23 Nisan kutlayacağız öyle mi? "Kutlu olsun, mutlu olsun" diye kendimizi kandıracağız, çocukların bu ülkede güven içinde yaşadığına inandıracağız kendimizi.

Kusura bakmayın ama 23 Nisan'ın kutlu olduğu devirler çok geride kaldı. Devletin çocukları öldürdüğü, onların evlendirilmesine gözlerini kapadığı, tecavüzlerine kulak tıkadığı, çalışma hayatına itildiği bir ülkede, benim için 23 Nisan'ın 22 ya da 24 Nisan'dan hiçbir farkı yok. Zaten ortada kutlanacak bir şey de yok.

Onları katletmeyin,
öldürmeyin,
cezaevlerine atmayın,
tecavüz etmeyin,

evlendirmeyin,
çalıştırmayın,
dilendirmeyin,
suça itmeyin...

Belki o zaman, kutlanmaya değer bir şeyler olabilir.

Ama öldürülen bir çocuğun terörist mi değil mi diye tartışıldığı, yavrusunun cansız bedenine sarılan bir annenin miting meydanlarında yuhalatıldığı, torunu yaşındaki kızla evlenen adamlara (!) sahip çıkıldığı bir ülkede, sikerler 23 Nisan'ı.