20 Ağustos 2011

Arap saçı

Bazen hiçbir şey yazmak istemiyorum, bazense ağız dolusu küfür etmek istiyorum. İkisinin ortasında bir yerdeyim, her ikisini de yapmak ve yapmamak arasında yani.

Dün şahane haberler aldım. Arif Hacettepe Felsefe'yi kazanmış, Oğulcan İstanbul Üniversitesi Gazetecilik, Mert Fransız Dili ve Edebiyatı'nı.

Sanki kendi kardeşlerim kazanmış gibi sevindim. Tarifsiz bir mutluluk. İnsan ne söyleyeceğini bilemiyor. Öyle kuru kuruya "sevindim" demek de olmuyor.

İnsanların hayatlarında bir biçimde etki bırakmak, isimlendiremediğim bir duygu. Misal bu genç adamlardan biri, tarihçi olmak isterken, "Abi senin etkin çok oldu" diyor. Öyle olduğun yerde kalıyorsun. Afilli kelimeler bulup, bir yanıt vermek istiyorsun. Adamın söylediği cümleden daha afilli bir şey bulabilmenin imkânı yok.

Şu bloğu açtığımdan bu yana, o kadar çok insanla konuştuk ki. Hepsinin başka başka anlamları var hayatımda. Üstelik birkaçı hariç hiçbiriyle tanışmadım, kanlı canlı görmedim bile.

Dün yazacaktım bugüne öteledim. Bugün de, kelimeleri birbirine bağlayıp, cümle örmek içimden gelmiyor. Sıkkın, bıkkın, mutsuz, huzursuz vaziyette bakınıyorum ortalığa.

Herkesin ayrı bir sorunuu var, her hanede farklı farklı dertler yaşanıyor, bunun farkındayım ama sanki tüm bunalım ve sorunlu insanları mıknatısla çekiyor gibiyim. Kendi ruh halimden mi bilmiyorum ama etrafımda adamakıllı mutlu kimse yok.

Bir süre sonra insan kendisini sorgulamaya başlıyor, "Ulan! Bu kadar insanın mutsuzluğunun kaynağı ben miyim?" diye. Ona bir bir yanıt veremiyorsun haliyle.

İnsan, içinde biriktirmemeli. Biriktirdikçe her şey yumak olup birbirinin içine geçiyor. Örgü örmedim ama çokça balık tuttuğumdan misinadan bilirim bunu. Minik bir düğüm olur, umursamazsın. Sonra o minik düğümün boyutu büyümeye başlar, en sonunda işin içinden çıkamazsın. Keser atarsın misinanın o bölümünü.

Hayatın içinde de, misinanın minik düğümü gibi pek çok sorunla karşılaşıyoruz. Birbirine eklendikçe, Arap saçı kıvamına geliyor. Yapmamak lazım, önce küçük düğümlerden başlamak gerekir ki, 50 metrelik misinayı, 35 metre yapmamak için, hayattan yememek, kısaltmamak için.

Daha tatile bile çıkamadım, inanılmaz yorgunum ve daha kötüsü çok düğüm birikti...

Ne vakittir balığa da çıkamadım, ona da ayrıca fazlasıyla sinirleniyorum.