14 Mart 2010

Yorulmadan alınan 3 puan


Can sıkıcı bir baş ağrım var o yüzden elimden geldiğince kısa yazacağım.

Muhtemelen bugün hangi Galatasaraylı'ya sorsanız, Baros'un dönüşü ve attığı gol üstüne konuşacaktır. Televizyon başında, oyuna girdiği andan itibaren benzer düşünceleri taşıdım ben de.

Yaşım 35, faal olarak 9 yaşımdan bu yana futbol izliyorum. Şunu kendi adıma söyleyebilirim ki; Keita, Türkiye'ye gelmiş en spektaküler adam. Tek başına her şeyi yapabilecek güçte, eğer günündeyse. Her şeyi yapabileceğini düşündürüyor insana. En olmadık pası, bir anda gole çevirebilecek yapıya sahip. Bu yüzden ne zaman oyunda olmadığını görsem, içten içe sinirleniyorum.

Erken gelen gol, aslında maçın da gidişatını belirledi. Galatasaray, çok akıllı biçimde Jo'nun ve sonra Keita'nın golünden sonra saha içinde bütün bir maç takım halinde dinlenmeye geçti. Yorulmadan, ter akıtmadan tam da istediği bir biçimde maçı bitirdi.

Eskişehirspor yenilgisinin faturası özellikle Mehmet Topal'a kesilmiş gibi hissettirdi. Kariyerinin en kötü maçlarından birini oynamıştı Mehmet Topal, bu yüzden kendisini yedeklerde buldu.

Doğrusu, Mustafa Sarp'tan asla vazgeçmezdim bütün bir sezon. Bu yüzden Eskişehir maçında oynamamasının ciddi bir hata olduğunu düşünüyordum, gerek maç içinde gerekse de maç sonunda. Belki de orta alanda o bölgede Ayhan, Mehmet Topal ve Barış göz önüne alındığında, yetenek açısından bu isimlerin gerisinde gibi görünüyor Mustafa Sarp.

Fakat bir özelliği var ki, kendisini hepsinden sıyırıyor. O da, topsuz oyunda bu isimlerin tamamından daha yetenekli olması. Ciddi bir top sezgisi var, belki müthiş bir kesici değil, belki harikulade paslar atamıyor ama sahada dolanan topun nereye gideceğini çok iyi kestiriyor.

Fonksiyonel bir takıma sahip Galatasaray. Santos çıkıyor, Jo sola kayıyor, Sabri çıkıyor Neill sağ beke yerleşiyor, Keita sağda başlıyor solda bitiriyor. Bu, bir takım için gerçekten avantaj. Boks ringindeki sol yumruklu boksörlere benzetiyorum bu özelliğiyle Galatasaray'ı.

Sonuç itibariyle iki saat aradan sonra Galatasaray liderlik koltuğuna yeniden oturdu. Her hafta yazıyorum, yine yazacağım; Galatasaray'ın yumuşak karnı, orta alanından rahat top yapılması.

Rakip kim olursa olsun, orta alan çok rahat geçiliyor. Kuvvetle muhtemeldir ki, sezon sonu o bölgedeki gedik kapatılacaktır, kapatılmalıdır da.

Son bir not ekleyeyim. Kapalı tribün önündeki yardımcı hakem, Walt Disney animasyonlarından fırlamış gibiydi. Kıpkırmızı yanaklar, hafif göbek, sevimli bir surat. Her ekranda belirdiğimde bıyık altından gülemeden edemedim.

9 hafta, 27 puan. Az kaldı, bekliyoruz...

Lucarelli geri döndü


Aslında Ankaragücü maçı dışında bir şey yazmayı planlamıyordum ama Lucarelli 3'leme yapınca dayanamadım.

İlginç bir maç oldu, ciddi anlamda harika bir mücadeleydi. Inter'ın yenildiği bir haftada Roma büyük fırsat tepti, hele de Pizzaro penaltı kaçırınca. Bu sonuçlarla Milan'a fırsat doğdu.

Doğrusu beni kimin şampiyon olduğu ilgilendirmiyor İtalya'da, hep sevimsiz bir lig olmuştur benim için. Ancak bugünkü maçlar dehşet acayip olmuş. Juve'nin 3-0'dan 3-3 berabere kalması, Genoa'nın 5-3'lük galibiyeti....

Konuya döneyim, Lucarelli geri döndü, şahane de oldu. Özetleri kaçırmayın derim...