28 Temmuz 2009

Kaos futboluyla bu kadar



Türkiye'de Fatih Terim'in önce Milli Takım ama daha da önemlisi 1996-2000 yılları arasında Galatasaray'da geçirdiği altın dönem sonrasında Türk teknik adamların da talihi döndü. Artık neredeyse her spor programında "Türk teknik adamlarına yeterli şans tanınmıyor" cümlesi klasikler arasında yerini aldı.

Birçok teknik direktör kâh orada, kâh burada arz-ı endam ettiler, Süper Lig'de. Hatta gece bir takımdan istifa edip, sabah başka bir takımda soluğu bulanların sayısı azımsanacak kadar değil.

Evet, hak vermek gerekir ki, bu ülke topraklarında çok fazla yeteneksiz yabancı teknik direktör geçti. Ancak bu, hiçbir zaman yeteneksiz Türk teknik direktörlerini haklı çıkartmak için geçerli bir sebep olamaz.

"EMBESİL, TİPİNDE HAYIR YOK"

Bunlardan biri de son iki yılda yaptıklarıyla adeta yıldızlaşan, her söylemi felsefe tarihine geçecek nitelikteki Bülent Uygun. Kendine has söylemleri (embesil hakem, tipine baksan adam bile değil) ile Türk futbolunun rengarenk, boya küpü ismi Bülent Uygun'un, Şampiyonlar Ligi ön elemesinde aldığı 5-0'lık Anderlecht mağlubiyeti, O'nun teknik adamlık becerisinin sadece ülke dahilinde olduğunu da gösterdi.

TRT 1'de maçı yorumlayan Ömer Üründül'ün skor 3-0'ken "Sivasspor'un hiçbir oyun planı yok" söylemi, Bülent Uygun ve O'nun gibilerinin yetenek açısından ne denli fakir olduğunun da işaretiydi.

İte-kaka, medya gazıyla ve biraz Federasyon ittirmesiyle yaratılmaya çalışılan "Anadolu'dan şampiyon", "Üç İstanbul ekibine kafa tutan takım" imajı da, bu skorla yaldızları dökülmüş jelatin benzeri yerle bir oldu.

Çünkü bu takım Türkiye ligi gibi son derece kalitesiz, zevkten ve çekişmeden uzak liginde, kendi gibilerinden farklı hiçbir takımlara karşı futbol oynama basiretini gösteremedi. Taktik son derece basit: Kaos futbolu. Ne oynadığının önemi yok, önemli olan nasıl oynatmadığın. Nasıl olsa her maçta en zayıf -görece- takım bile pozisyon bulabilir.

KALDIĞIN YERDEN DEVAM ET

Türkiye'deki futbolun da bu derece kırılgan olmasının nedenlerinden biri bu zaten. Bu ülkedeki Bülent Uygun ve o zihniyeti taşıyanların, göz zevkini bozan, futbola uzaktan yakından benzemeyen bu oyunu oynadıkları sanrıları yaşamaları. Yazık ki, Bülent Uygun bu işten para kazanacak ve sanki bugün hiç yaşanmamış gibi hayatına devam edecek. Birileri O'na "Canın sağolsun, bu bile büyük başarı" diyecek çünkü.

Son not: Şimdi Bülent Uygun'a sormak gerekir "6 ya da 8 yemediğin için mutlu musun?"

İbrahimovic-Eto'o takası



Inter Milan ve Barcelona arasındaki dev takas Eto'o'nun imzasıyla son buldu. Bugünlerde herkes İbra mı, Eto'o mu diye birbirine soruyor, tartışıyor. Kimi Inter'in bu işten kârlı çıktığını, kimi Barcelona'nın artık daha da yenilmez olduğunu söylüyor..

Futbolda böyle takaslar lezzetli oluyor. Çünkü her ikisi de ne Inter'in ne de Barça'nın sembolü olmuş isimler değil. Zlatan'ın İtalya'daki ikinci durağıydı Inter Milan. Kamerunlu Eto'o'nun ise İspanya'daki 3. durağı oldu Barcelona. Bu yüzden, bu iki süper golcüyü farklı renklerde görmek güzel olacak.

Ancak Eto'o'yu İtalya'da bekleyen ciddi bir tehlike var: Irkçılık... İspanya'da Zaragoza yandaşlarının kendisine yaptığı o çirkin sesler ve hareketlerden çok daha fazlası İtalya'da onu bekliyor.

Jose Mourinho, Eto'o'yu istediğini defalarca açıklamıştı. Kişilik özellikleri açısından kendisine benzettiği ve yenilmeyi hazmedemeyen yapısıyla Eto'o sıkıcı Serie A'ya ilaç gibi gelecektir. Bu ligi izlemeye katlanmak için bir sebep daha oldu.

Öte yandan takasın bir diğer tarafındaki isim Zlatan İbrahimovic ise imzasını dün atmıştı.

Kişisel olarak maddi ve sportif açıdan farklı değerlendiriyorum bu takası. Sportif anlamda Barcelona bu takastan daha kârlı çıktı sanki. Zlatan, Eto'o'ya göre daha spektaküler bir golcü. Her yerden, her şekilde gol atma yetisine sahip. Ama Eto'o'daki hırs, azim İbra'da yok.

Her ne olursa olsun, futbolda sembolleşmemiş ama büyük isimlerin yer değiştirmesi hoşuma gidiyor. Peki Zlatan, Real Madrid oyuncusu olsa bu takas gerçekleşir miydi? Keşke olsa...

D-Smart'ı olan şöyle geçsin!

Bundan iki yıl önce kadar Aydın Doğan'ın sahibi olduğu D-Smart bütün televizyonlarda bangır bangır reklam yaparak, Digiturk'e rakip kanal olarak kuruldu.

Kanal reklamlarında fatura olmayacağını ve sadece bir kereye mahsus olarak bir ücretle bu platforma sahip olunacağını alenen deklare etti. Tüm Türk takımlarının UEFA Kupası maçlarının ücretsiz ve şifresiz yayınlayacağı sözünü veren D-smart şimdi gelinen noktadaysa ismi Avrupa Ligi olan (eski UEFA Kupası) ve Galatasaray, Fenerbahçe ile Trabzonspor'un katılacağı organizasyonu izlemek için müşterilerinden 200 TL talep etmekte.

Türkiye'de bu konuyla ilgili o kadar çok örnek var ki, saymakla bitmez. Birkaç ufak hatırlatma. Ağustos depremi sonrası cep telefonu şebekelerinin abonelerine bir defa için getirdiği "Özel İletişim Vergisi'nin kalıcı hale getirilmesi ilk akla gelen olabilir.

Bankaların Yargıtay kararları olmasına karşın, müşterilerinden aldıkları kredi kartı aidatları.

DECODERLER İADE EDİLSİN

Bizlerin yani tüketicilerin bu konular üzerinde yaptırım gücümüz oldukça fazla. Ancak bu ülke topraklarında yaşayan insanlar, ne yazık ki bu güçlerinden hem habersiz hem örgütsüzlüğün cezasını çekmekte. Çok mu zor yüz binlerce kullanıcının aynı gün dekoderlerini iade etmesi ya da telefon hatlarının iptal edilmesi.

Her gün benzin fiyatlarından şikâyet edip duruyoruz. Sadece bir haftada bu benzin fiyatlarını aşağıya indirmek mümkün. Hem de benzin alarak. Düşünün, bütün Türkiye'de bir hafta süresince BP'den (Shell, Petrol Ofisi v.b.) benzin alınmasa ne olur? BP fiyatlarını düşürür mü, düşürmez mi? Peki BP fiyatlarını düşürünce diğer şirketler fiyat ayarlaması yapar mı? Bence yapar.....

Firmalar ve şirketler bu tepkilerin gelmeyeceğini, bunların bireysellikten öteye gidemeyeceğini bildiğinden bu gibi şeyleri rahatça yapıyorlar.. Ben şimdiden böyle bir kampanyaya dahil olmaya hazırım. Umarım söylenenler havada asılı kalmaz.

Michael Schumacher döner mi?



Macaristan Grand Prix'sinde kafasından aldığı darbeyle Formula 1 kariyeri tehlikeye giren Brezilyalı pilot Felipe Massa'nın yerine Ferrari'nin efsanevi pilotu Michael Schumacher'in geçeceği şimdiden konuşulmaya başlandı.

Hungaroring'te Rubens Barrichello'nun aracından düşen süspansiyon yayı ile ciddi bir biçimde yaralanan Massa'nın sol gözünün, yarış kariyerine devam edip edemeyeceği halen belirsizliğini koruyor. Doktorlar, Brezilyalı pilotun her ne kadar yaşam tehlikesini atlatsa da, yarış kariyerinin sonlanacağını düşünüyor.

Ferrari, bu bilgiler üzerine Valencia'da yarışacak pilot için de görüşmelere başladı. Ferrari'nin, Massa'nın yerine düşündüğü isimler arasında Luca Badoer, Marc Gene ve yedi kez dünya şampiyonluğunu kazanan Michael Schumacher bulunuyor.

Yetkilileri düşündüren problemse, Alman pilot Schumacher'in motosiklet kazasında omuzundan yaralanması.

Michael Schumacher'in Formula 1'e dönüşü şüphesiz ki, bütün yarışseverleri heyecanlandıracak....

El mi yaman bey mi yaman?

Fenerbahçe'nin Brezilyalı ordusu oluşturmadan önce almak için büyük çaba sarfettiği Juventus'un Danimarkalı orta saha oyuncusu Christian Poulsen, Anfield yolunda.

Fenerbahçe'nin 3.5 milyon Euro'luk teklifini reddeden Danimarkalı oyuncu, kadro dışı bırakılmış ve güzide Türk basını tarafından "Sen misin Fenerbahçe'yi reddeden" şeklinde başlıklar atılmıştı.

Andrea Dossena'nın, Napoli yolculuğuna vize veren Liverpool yönetimi Poulsen'i İngiltere'ye getirmek için harekete geçti. Fenerbahçe'nin teklifini reddetmesi Danimarkalı'ya pahalıya mı patlayacak yoksa düşlerinden vazgeçmeyen insanın mutluluğunu mu yaşatacak..

Galatasaray 2009/2010 formaları

Galatasaray 2009-2010 sezonunda giyeceği formalarının tanıtımını tarihsel bir anlatımla gerçekleştirdi.

Parçalı, beyaz ve mor olmak üzere 3 forma çeşidinin bulunduğu tanıtımda, teknik direktör Rijkaard'ın, "Mor forma rakiplerin kafasını karıştıracağı için bunu avantaj olarak kullanabiliriz" ve Çek golcü Milan Baros'un "Sahaya 11 kaleci gibi çıkacağız" sözleri, renk seçiminin kullanacaklar tarafından da hoşnutsuzluğunu gösterdi.

Pazarlama açısından neler getirir-götürür bilinmez ancak bu formayı satın alacaklara biraz kulak verilse satışlarda daha iyi neticeler alınabilir. Örneğin kollarda yer alan "avea" reklamında kullanılar renk siyah ve beyaz yerine kırmızı üstüne sarı, sarı üstüne kırmızı olsa çok mu kötü olurdu?

Geçtiğimiz yıl kullanılan "turuncu" formalarda ısrar edilse hem "portakal" renge aşina Rijkaard için hoş olurdu, hem de neredeyse geçen yılın en revaçta forması taraftarlara daha çok ısındırılabilirdi.

Pazarlama stratejisi açısından "mor" forma çok da hedefini bulmayacak gibi görünüyor. Belki kızdırabilecek bir ifade ancak 'müşteri'nin algısı ve beğenilerinin her zaman üst düzeyde tutulması gerekiyor...

Tabii işin bir de basın boyutu var haliyle. Bu formayla alınacak mağlubiyetlerde "Galatasaray mosmor", "Galatasaray morardı"gibi basmakalıp süper ince zekâ (!) göstergesi başlıklar vukuu bulacaktır.....