28 Eylül 2012

Futbol ulemalığının ilk koşulu 'çük' sahibi olmakmış

İnsanlar, egemenlik alanlarını korumayı seviyor. O alana girildiğinde, tehlike altındaymışcasına, tıpkı kirpilerin oklarını fırlattığı gibi, taarruza geçiyor. Öyle ya, varoluş nedenine, kendince 'tecavüz' ediliyor.

Ümit Özat'ın gösterdiği refleks tıpkı buna benziyor. Hayatta var olduğu ve kendisini var edebildiği tek alana birileri girmeye başlamış. O da kendisini tehlike altında olduğunu zannedip, oklarını fırlattı.

Futbol, hemen hemen tüm dünyada son 20 yıla kadar erkek egemenliği altındaydı. Sonra kadınlar da, bu güzel oyunun farkına varmaya başladı ve önce izleyici, ardından da katılımcılığa karar verdiler. Böylesi basit bir oyun için "Kadınlar, erkekler kadar futboldan anlamaz" cümlesi, en yalın haliyle, cahilliğin dik alası oluyor.

Üstelik bu yargıyı savunmak için "Bir kadına, bana temizlik yapmayı benim kadar beceremiyorsun, yemek yapmayı beceremiyorsun derse zoruna mı gidecek?"diye savunmak, o cahilliği perçinliyor. Yani tam da burada, dünyanın en özel ve en iyi aşçılarının erkekler olduğunu mu söyleyelim ya da temizlik ve yemek yapmayı, kadının birincil görevi sayan beyni mi lanetleyelim bilmiyorum.

İnsanın, savunma yaparken, aptalca kelimeleri yan yana getirip, ahmakça bir cümle kurması hep güldürmüştür beni, Ümit Özat'ın söyledikleri ve yazdıklarından sonra da, benzer bir durum oluştu.

Altını tekrar çizerek söyleyeyim, futbol basit bir oyun ve bu oyunu anlamak için herhangi bir cinsel kimliğe ait olmak gerekmiyor. Hadi diyelim, kadınlar futboldan erkekler kadar anlamıyor. Peki o vakit, eşcinseller, travestiler veya farklı cinsel tercihleri olanlar ne kadar anlıyor? Bu savunma bile, aslında erkek ve kadından öte her türlü cinsel anlayışı reddediyor ve o reddediş altında sapına kadar seksist bir yaklaşım yatıyor.

Konuya 'geleneksel' Türk toplumunun bakış açısıyla yaklaşacak olursak, Ümit Özat görüşünde haklı görünüyor. Bu yüzdendir ki, haber sitelerinin yaptığı anketlerde de, bu sığ yaklaşımı haklı görecek sonuçlar çıkıyor. Ancak burada, çoğunluğun verdiği tüm kararların doğru gösterilmesi, başka bir aptallık olarak karşımıza çıkıyor.

Ümit Özat'ın söylediklerinin ya da savunduklarının çarpıklığı, biraz da medya tavrından kaynaklanıyor. Her eski futbolcuyu, her işsiz teknik direktörü, konunun bilir kişisiymiş gibi gazetede köşe veren, medya patronları ve spor müdürleri, tanınmış isim kaygısıyla, bu tavrı sürekli hale getirdi. Sanırım yüzlerce kez söylemişimdir ama yineleyeyim. Futbolculuk hayatı boyunca "Önümüzdeki maçlara bakacağız", "Camia olarak kenetlendik", "Şanssızlıklar peşimizi bırakmıyor" gibi cümleciklerden başka söyleyecek sözü olmayan adamların, futbolu bırakır bırakmaz ya da işsiz kalır kalmaz, ışık hızıyla 'gazeteci'ye dönüştüğü bir ülkede yaşıyoruz.

Bu adamlar bir süre sonra kendilerini gerçekten 'gazeteci' sanıyor ve o sıfatı kullanmaya başlıyor. "Sow o golü atsa her şey farklı olur", "Muslera'nın 25. dakikadaki kurtarışı maçın kaderini değiştirdi" diye tribünlerde, televizyonlarda hepimizin izlediği bir maçı, 'köşe yazısı' adı altında insanlara yutturduğunu sanınca, sıfatına da iyiden iyiye ısınıyor.

Böyle garip bir ülkede yaşıyoruz. Futbol konusunda köşe yazmak için futbolcu olmak, sinema eleştirmeni olmak için yönetmen veya oyuncu olmak, siyaset yazarı olmak için de siyaset yapmış olmak gerekliliği var da biz bilmiyoruz sanırım. Öncelikli ülkedeki hakim gazetecilik anlayışının kafalarda pekişmesi lazım ki, Ümit Özat'ın o ekranlara çıkmanın temel koşulu olarak futbol oynamak gerektiğini sanmasın.

Futboldan anlamak için salt erkeklik gerekmiyor ama bunu anlatmak için de erkek egemen toplumun, zihnen ve ahlaken arınması gerekiyor.

Ümit Özat içinse, ne söylesek fayda etmez. Çünkü o, halen yemek ve temizlik yapmayı kadının görevi sayıyor. Ümit'e tavsiye, biraz kitap okusun, dağarcığını genişletsin.