21 Haziran 2010

11. günden aklımda kalanlar


Dünya Kupası'nda grup maçlarının ikincilerini de bitirmiş olduk İspanya-Ponduras maçıyla.

Günün ilk maçında Portekiz ile Kuzey Kore karşı karşıya geldi. Portekiz, ilk yarısında zorlandığı maçta son 30 dakikada bulduğu 6 golle Dünya Kupaları tarihinin en farklı skorlarından birini aldı. Bu skor Portekiz açısından ikinci tur müjdecisi olması açısından da büyük önem taşıyor. Fildişi Sahili'nin böylesi bir skor alması, oynadığı oyun açısından pek mümkün görünmüyor.

Doğrusu gol bekleyenler için kaçırılmaz bir fırsat oldu Portekiz-Kuzey Kore maçı. İkinci yarısı fazlasıyla acımasızca geçen maç için yazılabilecek bir şey yok. Aralarında ciddi sıklet farkı olan iki takımdan biri gücünün yettiği kadar direndi, bir noktadan sonra bayrak düştü, havadaki yağmura nispet yaparcasına gol yağmuru başladı.

Böylesi skorları pek sevimli bulduğumu söyleyemem. Atan, yiyen kim olursa olsun. Bu noktada biraz Lucescu tavrım var. Al topu çevir, şovunu yap; son dakikalara doğru numunelik bir gol daha at, bitir işi. Bu skoru yiyen takımın futbolcularının ruh hali, bundan sonraki yaşantılarına etkisi hoş olmuyor. Bu ülkenin Kuzey Kore olduğunu da düşünürsek, daha bir sarsıcı olacağı kesin.

Ronaldo maçın en iyisiydi, büyük şansla bir de gol attı. Fakat bu onun için bir sınav değildi. Gerçek sınavını katı Brezilya orta sahası ve defansına karşı verecek.

HAKEMLER MAÇLARA DAMGA BASIYOR

Bugün en çok beklediğim maçtı İsviçre-Şili maçı. Biri ilk turun en büyük sürprizini gerçekleştirmiş olan İsviçre, diğeri ilk turun en güzel futbollarından birini sergilemiş olan Şili.



Behrami'nin oyundan atılğı dakikaya kadar oyunda belirgin bir Şili üstünlüğü vardı. Sonrası yine aynı şekilde geçti. 90. dakikada Eren Derdiyok, o topu kaleye yuvarlayabilse, ilginç bir maç olabilirdi ancak futbolun adaleti devreye girdi ve top auta çıktı.

Suudi hakem Khalil Al Ghamdi, 2. dakikadan 90. dakikaya kadar kart gösterdi. Muhtemelen elini cebine atmaktan ötürü epey kol kası yapmıştır. Turnuva öncesinde, FIFA'nın hakemlere biraz daha sert olmaları yönünde uyarı yaptığını biliyoruz ama bu kadarı da işin cılkının çıkmasına neden oluyor.

Böylesi bir yönetimle sahada futbol oynanmasını beklemek saflık olur. Futbolsever olarak sahada mücadele görmeliyim, belli sınırlar dahilinde itişen-kakışan adamlar olmalı. İlk yönettiği Fransa-Meksika maçında da benzer bir yönetim göstermişti. Otoriteyi kartla sağlayabileceğini sanıyor olmalı. Umuyorum bir daha hiçbir maçta izlemem kendisini.

Şili tıpkı Honduras maçında olduğu gibi ofansif düşündüğünü gösterdi. Gerçekten bu turnuvada en beğendiğim takımlardan biri, mentalite açısından. Golü bulmak için tek bir yol üstünden değil her türlü yolu deneyerek oynuyorlar. Benim hazzetmediğim, statik takım diye tabir ettiğim, takımlar dışında.

Şili Milli Takımı'ndaki Alexis Sanchez çok ciddi bir yetenek ama ne yazık ki, etrafında kimse yokmuşcasına oynuyor. Ne pas vermek, ne orta yapmak, ne yardımlaşmak, hiçbirini uygulamıyor. Oysa bunları yapabilse, üst düzey bir yetenek olarak dünya futbolunda sahne alır, yapamazsa sadece yazık olur.

Hakem sayesinde İspanya maçında Carlos Carmona ve Matias Fernandez oynamayacak. Özellikle Carmona'yı fazlasıyla arayacak Şili. İlk maçlar sonunda alınan skorlar doğrultusunda söylemiştim, yine tekrar edeyim Şili-İspanya maçı bu turnuvanın en izlenilesi maçı olacak.

İsviçre açısından bakacak olursak, Behrami'nin kırmızı kartı sonrası gardı çok açık bir biçimde düştü. Zaten oyunda Şili'ye çok fazla karşı koyamamışlardı, o dakikadan sonra hiçbir şey yapamadılar. Şili'nin İspanya'dan farkı, takımı top kullanırken daha çabuk biçimde ileriye taşıması olduğu için ağır oyunculardan kurulu İsviçre defansı ve orta sahası rakibine direnmekte zorlandı. Skorun 1-0 olmasında, Şilili oyuncuların kişisel oyunları ve Benaglio etkili oldu.

Ottmar Hitzfeld'in Şili maçı kardosundaki tek itirazım Frei'ya yer açabilmek için Barnetta'yı yanına almasıydı. Oysa Barnetta çok yönlü bir oyuncu ve sağ bekten sol açığa kadar repertuvarı çok geniş. 10 kişi kaldıktan sonra Barnetta'yı mecburen hatırladı ama iş işten geçmişti.

Dünya Kupası'nda ilk turdaki en ciddi çekişme, benim açımdan H Grubu'nda yaşanacak. Kadrosu dahilinde, bu grubun en iyi futbolunu oynayan Şili'nin ikinci tura çıkamaması futbol açısından şık olmaz. Gönlümde Şili'nin liderliğinde İspanya'nın ikinci olup Brezilya'yla eşleşmesi var. Umuyorum böyle bir tablo yaşanır.

İSPANYA KENDİNE GELDİ

Günün son maçında ilk turun sürpriz yenilgisini alan İspanya ve Honduras arasındaydı.

İspanya ve Honduras maçı da, tıpkı Portekiz-Kuzey Kore karşılaşması gibi arada epey sıklet farkı olan iki takımın mücadelesine sahne oldu. İspanya oynadı, Honduras direnmeye çalıştı. Doğrusu gününde bir Torres olsaydı daha 30. dakikada 3-0 gelip, tıpkı Portekiz maçındaki gibi tarihi bir skora şahit olabilirdik.

İspanya'nın şansı yenilgi sonrası karşısına Honduras'la karşılaşmaları oldu. İsviçre yenilgisi sonrası Şili ile oynasalardı kendileri açısından tatsız bitebilirdi 2010. Hâlâ böyle bir tehlike var tabii ki.

İspanya'yı sevin ya da sevmeyin, her futbolsever için izlemesi şart olan takımlardan biri. Ramos'un 90 dakika bitmeyen bindirmeleri, Xavi'nin zekâsını takıma yansıtması, Puyol'un hırsı, David Villa'nın gol yeteneği, Casillas'ın aydınlık yüzü, Xabi Alonso'nun sertliği, Pique'nin bir defans oyuncusu nasıl olur dersleri... Bir takımda ne görmek isterseniz, İspanya'yı izlerken onu buluyorsunuz.

İçimden geçen Hollanda ve İspanya'nın final oynaması. Finale giden yolda, kesişecekler mi bilmiyorum ama bu iki takımın final oynarsa, ruhumda mini bir Nirvana yaşayabilirim.

Maçı konuşmak gereksiz. Muhammed Ali ve Oscar de la Hoya maçını tartışmak gibi olur. Futbol olarak gözüm doydu, dahası gereksiz.

Her gün sonunda TRT spikerlerine dokundurmamak olmaz. Yaklaşık 30 dakika boyunca Xabi Alonso'ya Xavi Alonso deyip duran Erdoğan Arıkan'a ve yanındaki faşist zihniyetli adama rağmen futbol izledik. Burası Türkiye yapılabilecek bir şey yok işte.

Suudi Bünyamin


Ya cidden böyle hakemlik olmaz. Fransa-Meksika maçından sonra da söylemiştim. Herifin zaten suratında meymenet yok.

Her şeye sarı kart verilirse, nasıl futbol oynanacak. Dakika 30 olmuş bir kırmızı kart, 4 sarı kart var maçtı. Maçın içine etti aleni olarak.

Herifi ne zaman görsem Bünyamin'i görür gibi oluyorum. Herifler hakem değil, kolluk kuvveti sanki. Bünyamin zaten öyle de, bu herif öğretmen olacak bir de.

Karanlıkta kalmış köpekler


Şu yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki başlıktan ne anlıyorsunuz? Daha sıcak sıcak dün akşam Keita'nın pozisyonu akla geliyor değil mi?

Bak işte, sırf bu yüzden internet için adam gibi bir yasa şart. Bu sahtekârlığı yapana, bu işi bir daha yaptırtmayacaksın, bu işi yapan kuruma kol gibi ceza vereceksin ki, bir daha yapmaya cesaret bile edemeyecek.

Haberde isim bilerek yanlış yazılmış. Çünkü ölüm tehdidi alan adam Nijerya-Yunanistan maçında kırmızı kart gören Sani Kaita.

Ama cin 'editör' böyle bir yöntemle, daha iyi okunacağını düşünmüş ki, ismi değiştirmiş.

Şimdi ben o haberi yapan herifin ismi yerine 'Yavşak' desem, 'Puşt' desem, ne olur acaba?

Bin kere olsa da yazacağım. Türkiye'de internet medyasının ciddi anlamda kontrol altına alınması gerekiyor. Karanlıkta kalmış köpek gibiler çünkü.