30 Eylül 2011

Vole


Piç Arif erketeye yatmış etrafı kolaçan ederken; Janti Kemal, Zebra Musti ve Kasap İhsan, üç gündür gözlerine kestirdikleri siyah BMW'yi takoza kaldırmış, soyup soğan açevirmekle meşgüldüler.

Arif aralarında en hızlı ve en keskin gözlere sahip olanlarıydı, gözlerine çok şey borçluydular. Kaç kez yırtmışlardı, karakolu, cezaevini, onun sayesinde. Yine de yaranamazdı hiçbirine, en çok dalga geçilen oydu.

İhsan'ın dedesi kasaptı, lakabı o yüzdendi yoksa karıncayı bile incitemezdi. Hiçbiri boş gezmezdi İhsan dışında. İhsan hep "Oğlum bırakın boş işleri. Delikanlı diye ortalarda dolanmayın. Adamın delikanlısı, bileğine güvenendir, cebindeki emanete değil" diye arkadaşlarına laf atardı.

Aynı mahallede büyüdüler, yoksulluk leke gibi yapışmıştı üstlerine. Bir tek Zebra Musti liseyi bitirdi. Çok istedi ya, üniversiteye gitmeyi, annesine laf atan bir adamı bıçakladıktan sonra hayal oldu.

İhsan, tekerleklerin somunlarını bir bir çıkartırken, Kemal teybi ve kolonları sökmekle meşguldü. Sanki araba soymuyor sanat icra ediyordu. Öylesine sakin ve özenli vidaları söküyordu ki, hayran olmamak elde değildi. Zebra Musti dayanamadı, "Lan Kasap, sikeceğim yapacağın işi, sök şunları, acele et" dedi.

Kemal kapkara gözlerini koca koca açarak, "Abicim zaten adamın ağzına sıçıyoruz, bir de arabanın sağı solu çizilmesin. Hem sen, benim işime niye karışıyorsun? Az kaldı sabret."

İhsan'ın suratı kırmızıya çaldı, sinirden küplere binmişti, "Beyimize bak, yaptığımız iş hırsızlık, bu ahlak bekçiliği yapıyor" diye çıkıştı.

Kemal, biraz daha hızlı hareketlerle, teybi ve kolonları çoktan sökmüştü. Arif'in baykuş gibi ötmesiyle, üçü birden kafalarını aynı anda çevirdiler. Bu aralarındaki şifrelerden biriydi, "İşi bitirin gidelim" diyordu. İhsan ve Musti tekerlekleri ceplerinden çıkarttıkları çuvalın içine koydular, Janti Kemal'se, sırtındaki çantaya özenle koydu arabadan söktüklerini. Kemal ıslığı çaldı ve koşarak kaçtılar.

Mahalleye geldiklerinde hepsi de nefes nefese kalmışlardı, Arif, bahçe duvarının üstüne tünemiş sigarasını çoktan yarılamıştı, "Nerede kaldınız lan?" Gülümsedi hepsi de, boşuna 'piç' demiyorlardı.

Kömürlüğe taşımışlardı bu gece indirdikleri ganimeti, Zebra, gözleri ışıldayarak "Hadiyin oğlum, kafaları dumanlayalım" dedi. Birbirlerine baktılar, hepsinin suratına yayılan sırıtma ifadesinden memnun kalmış gibiydiler.

Çocukluk arkadaşıydı hepsi de. Bu mahallede misket oynadılar, bu mahallede top peşinde koşturdular. Bu mahalle onların dünyasıydı, kopup gitmeyi hayal ettikleri ama aslında içten içe hiç gidemeyecekleri küçücük dünyaları.

Zebra Musti her zamanki gibi, üstünde enine çizgili tişörtünü giymişti. Küçücük yaşlardan beri üstünde hep aynı tarz tişörtler olurdu, o yüzden adı 'Zebra' kaldı.

Janti Kemal, düzen adamıydı, yaptıkları bu pis işte bile, o düzenini bozmazdı. Çoğu zaman diğerlerini sinir ederdi bu tavırları. Aralarında en iyi Arif'le anlaşırdı, zaten kapı komşusuydular. İlk arkadaşlık onların aralarında kurulmuş, Musti ve İhsan sonra dahil olmuştu bu ikiliye.

İhsan mahalleye en son taşınandı. Babasının et işleme fabrikası varken, işler sarpa sarmış kasaplık yapmaya başlamıştı bu mahallede. Buradan bir de ev alınca mahalleye giriş yapmış oldular. Yine de aralarında en iyi durumda olan Kasap İhsan'dı. Üstü başı diğerlerinden fark edilir biçimde iyiydi, pek çok kez takılırlardı 'apartman çocuğu' diye ama hiç bozulmazdı.

Birahaneye girdiler, Piç Arif garsona dönerek "Hasan Abi, biliyorsun işte, masayı güzelleştir" dedi. Garson, kafasını öne doğru eğdi "tamam" dercesine.

Üst kattaki 4 masa da boştu. İki masayı birleştirdiler, aceleleri varmış gibi. Kemal, cüzdanından bir kâğıt çıkarttı, Musti de çorabının içindeki sigaradan bir poşet. İhsan dayanamadı, "Ne aceleniz var lan, hele iki bira atalım" diye çıkıştı.

Hemen yanında oturan Arif, elini İhsan'ın omzuna koydu, "Apartman bebesine bak lan! Bize yol yordam öğretiyor. Biz senin gibi fabrikatör oğlu değiliz, her işimiz acele olur" deyince İhsan, elini omzundan itti "Siktir lan piç" diye tersledi. Kemal ve Musti bastılar kahkahayı.

Kemal, sigara kâğıdına otu sararken, garson merdivenlerde belirdi ve "Gençler, olmuyor ama böyle" dercesine bir bakış fırlattı. Arif, his istifini bozmadan, "Hasan Abi ne zaman yanlışımız oldu da, azarlar gibi bakıyorsun" dedi. Garson çaresizce kafasını iki yana salladı ancak hoşnutsuzluğu her halinden belli oluyordu. Bira şişelerini ve bayatlığı görüntüsünden belli olan kuruyemişleri masaya bıraktı.

Janti bira şişesini dikti kafasına. Gömleğinin üst cebindeki çakmağı çıkarttı, sardığı sigarayı yaktı, derin bir nefes çekti, sonra çok derin bir nefes daha. Sigarayı eline aldı ateşini kendiseni doğru çevirdi ve üfledi. Piç Arif, "Lan körükleme şunu, bitirdin nimeti" diyerek, Kemal'in elinden çekip aldı sigarayı.

Sigara elden ele dönerken, kesif bir koku da yayılmaya başlamıştı. İhsan tavanı neredeyse boyuna gelen birahanenin ikinci katındaki pencerelerin tamamını açtı, koku daha fazla ortalığı kesmesin diye.

İhsan bir fırt aldıktan sonra "Evlere mi dağılıyoruz lan buradan, yoksa sabahlayalım mı parkta?" diye sordu. Öylece birbirlerine baktılar, Musti kahkahalarla gülmeye başladı, "Oğlum, seninki yanında bizimkileri ev mi diyorsun?" Hepsi gülmeye başladı, Arif bir yandan gülerken, elleriyle masaya vuruyordu, gözlerinden yaşlar geldi, "Ev diyo lan, ev diyo!" İhsan da kahkahalarla gülüyordu. Merdivenden ayak sesleri gelince, bir saniye kadar duraksadılar, daha yüksek tondan kahkaha atmaya başladılar.

Gelen garson Hasan'dı; "Gençler içmeyi bilmiyorsanız, başka mekân tavsiye edeyim size" diye kibar yolla uyardı. Arif, "Dayı getir sen bize hesabı, biz kaçalım" dedi.

Ceplerindeki paraları denkleştirip, hesabın gelmesini bile beklemeden çıktılar.