18 Temmuz 2014

Sakın Filistin için ağlamayın, bırakın biz ağlarız

 
Şimdi sırayla Mısır'da yürütülen İsrail ve Hamas arasındaki kalıcı ateşkes görüşmelerine bir bakalım.

17 Temmuz Perşembe günü, Mısır'da kalıcı ateşkesin sağlanması için İsrail ve Filistin, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi'nin arabulucuğunda bir görüşme gerçekleştirdi.

Görüşmeye Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail delegasyonunda İsrail Güvenlik Servisi Şin Bet'in direktörü Yoram Cohen ve bu senenin başlarında Filistin hükümeti ile sürdürülen ancak başarısızlığa uğrayan müzakerelerdede rol alan başbakan danışmanlarından Yitzhak Molcho bulunuyordu.

Reuters'ın öğlen saatlerinde geçtiği haberde, İsrailli bir yetkili, İsrail ve Hamas arasında Mısır'da yapılan görüşmelerde kapsamlı ateşkes sağlandığını söyledi.

Ancak Hamas Sözcüsü Sami Ebu Zuhri ise, böyle bir anlaşmanın söz konusu olmadığını söyledi ve ateşkes iddiasını yalanladı.

Mısır'ın Dışişleri Bakanı Sameh Şükrü, ateşkesin sağlanamaması üzerine yaptığı açıklamada Kahire'nin çabalarının Türkiye ve Katar tarafından baltalandığını devlet ajansı MENA'ya açıkladı.

Bu arada İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman da İsrail'i ziyaret eden Norveç Dışişleri Bakanı Borg Brende ile görüşmesi sırasında "Türkiye ve Katar'ın, Mısır'ın ateşkes önerisini kabul etmemesi yönünde Hamas'a baskı yaptıkları" iddiasında bulundu.

İşin ilginci Sameh Şükrü bu açıklamayı yapmadan iki gün önce, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü'nde Katar Emiri Şeyh Al Thani'ni ile bir görüşme yaptı.

Görüşmeye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı İbrahim Kalın da katıldı.

Üstelik Al Thani'nin gece yarısı geldiği Türkiye'de Sabiha Gökçen Havaalanı'ndan alınarak, Başbakan Erdoğan'ın Dolmabahçe'deki çalışma ofisine helikopterle getirilerek, içeriği açıklanmayan ve programda olmayan bir saatlik bir görüşme gerçekleştirdi.

Mısır ve Türkiye arasında var olan iki yönetim arasında ciddi sorun olduğu su götürmez bir gerçek ancak Mısır Dışişleri Bakanı'nın açıklamaları, Katar Emiri Al Thani'nin Ankara ve İstanbul'daki temasları bir araya gelince, anlamlı duruyor.

Bu kadar tesadüfün birarada olması ancak aptalların inanabileceği türden. Çünkü akan kan, üstünden her gün miting meydanlarında naralar atılıyor, 'Eyyy İsrail' ile başlayan cümlelerle başlayıp, 'insanlık' ve 'vicdan' çağrıları yapılıyor. Peki bu kadar sert kükreyen başbakanın kabinesinin Dışişleri Bakanı, İsrail'in Gazze'ye kara harekâtı düzenlediği anda yaptığı resmi açıklama ne oluyor? "İsrail'in Gazze'ye düzenlediği kara operasyondan kaygılıyız."

Akp iktidarı her seçim öncesi, dökülen kandan, karışıklıklardan nemalanıyor. Bu kez, dökülen kanın adresi Filistin. Üstelik kalıcı ateşkese (İsrail'in daha önce 235 kez ateşkesi ihlal ettiğini ve bozduğunu da bir kenara yazalım, hafızalarda kalsın) yaklaşılmışken, Türkiye bu ateşkesi baltalayan taraflardan biri oluyor.

Kendi ülkesinde akan kan üstünden siyaset yapan Akp iktidarı ve onun başı Recep Tayyip Erdoğan'ın eline, tam da Ramazan'da inanılmaz bir fırsat geçti. Her zaman olduğu gibi bu fırsatı değerlendirmekten geri kalmıyor. Miting konuşmalarını her gün dinliyorum, yapılan temel vurgu, alabildiğine muktedir görüntüsü çizip "Monşer" diye aklınca dalga geçtiği Ekmeleddin İhsanoğlu'nu zayıf göstermek (Oyumu Ekmel'e vermeyeceğimi de açık açık belirteyim).

Bugün, tam da şu anda (saat 02.49) öldürülen Filistinlilerin kanı, Akp iktidarına bulaşmıştır. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için her türlü yolu deneyip, alabildiğine Müslümanlık ve milliyetçilik vurgusu yaparak, rakiplerini altetmeye çalışıyor. Bugüne kadar bunda başarılı olduğunu gördük zira miting cv'si; Alevileri yuhalatmaktan, polis tarafından öldürülen Berkin Elvan'ın annesini yuhalatmaya kadar geniş bir yelpazeye sahip.

Bu yüzden, Filistin'de kan akması ve savaşın devam etmesi seçimlerin sonuna kadar kendisi için eşsiz bir fırsat. Öyle ki, kalıcı ateşkesi engellemek için devreye girmekten bile çekinmiyor. Tabii Filistin'de kan akmalı ki, kendisi seçim meydanlarında bağıra çağıra İsrail'i suçlayıp, 'Müslüman kardeşlerimiz öldürülüyor' diye ajitasyonun dibine vurmalı.

Bu yazdıklarımı isteyen komplo teorisi olarak değerlendirebilir, gerçekten de umrumda değil ama görüşme trafiğine bakınca, Türkiye'nin kalıcı ateşkesin olmaması için elinden geleni yaptığı görülüyor.

Bu ülkenin başına gelmiş en büyük felaket Akp'dir. İktidarda kalabilmek için her türlü çirkinliği sergileyen, kendi ülke insanın öldüren, onunla yetinmeyip, savaşı körükleyen ve barışın önünde engel olan bir siyasi iktidarın ve onun liderinin başkanlık sistemine geçilirse, olası sonuçlarını düşünmek bile istemiyorum.

Bugün Gazze diye ağlayıp duran ama öte taraftan da Akp'yi destekleyenler sakın ama sakın Filistin konusunda vicdani duruş sergilemeye kalkmasın. Bunların ne denli vicdanlı olduğunu gencecik çocuklar öldürülürken; 'gebersin piç', 'oh iyi oldu', 'şunların hepsi ölse' diye sevinç çığlıkları atarken gördük.

Filistin benim davam, Suriye'de öldürünlerin benim davam olduğu gibi. Irak'ta IŞİD'in kafasını kestiği insanlara da sahip çıkıyorum, Nijerya'da Boko Haram'ın yaptığı bombalı saldırıda ölenlere de ya da Kenya'da El Şebap'ın öldürdüğü insanlara. Hepsi benim davam.

Ölenlerin dini veya siyasi görüşlerine bakıp vicdan yapmadım, her bireye sadece ve sadece insan gözüyle bakıyorum. Kafa kesenlere gizliden destek verip, Yahudiler için 'Hitler az bile yapmış' demiyorum.

Vicdanlarınız ve insanlığınız nüfus cüzdanlarındaki din hanesinde takılıp kalmış. Sadece minicik bir satıra sığabilecek kadar insansınız, daha fazlası değilsiniz.

O yüzden sakın Filistin için ağlamayın, bırakın biz ağlarız.

Eğer ağlamayı düşünüyorsanız, Roboski'den başlayın, Berkin'den, Ali İsmail'den, Soma'daki madencilerden, son 6 ayda ölen 978 emekçiden başlayın. Yeter ki, başlayın...

Haa bu arada, 2013 yılının Nisan ayından beri Gazze'ye gidecekti, bizim yiğit oğlan. O iş n'oldu ya!

Not: Yazı küfürsüz oldu, daimi takipçilerden özür dilerim...