6 Ocak 2011

Kazım, Culio, Mutu yanında Daum ile Baybaşin'i de isteriz


Romanya Ligi'nden Arjantinli futbolcu almak süper fikir. Muhtemelen daha önce kimsenin aklına gelmemiştir. Benim mantığım düz çalışır. Bir Arjantinli 27 yaşında 3 sezondur Romanya Ligi'nde onun öncesinde Şili Ligi'nde oynamışsa Galatasaray forması giydirmem o adama.

Haliyle "Hagi istiyor" denilecek, ki öyle olduğu da kesin.

Culio'dan sonra Mutu'nun yolda olduğu haberleri geliyor. Kuzuları köpeklere yem eden Kazım'dan sonra kokainden 7 ay ceza alan Mutu gelirse tadından yenmez artık. Hayır, bu aptalca hamlenin Galatasaraylılar arasında yaratacağım tahribatın yanı sıra taşak oğlanı olmak da başka bir sorun.

Mutu'yu aldıktan sonra Daum'u da alsınlar. Birlikte maç sonraları Kazım'ın düzenlediği seks partilerinde krampondan kokain çekip, kelepçeyi ona buna takıp, birbirlerini parmaklarlar.

Tabii bu kadarla da yetinmek istemez ahlak düşkünü başkanımız. Taraftarın Adnan Sezgin'den bıkkınlığını gidermek için genel menajer olarak da Hüseyin Baybaşin'i alıversinler.

Cidden Culio kimdir ya? Becali yolsuz kaldı da, onu mu kalkındıracağız? Yani efsanelerimizi bir bir yerin dibine sokmak konusunda çok ustayız. Hagi'nin gelmesini sadece bu yüzden istemedim.

Hagi, Misimovic'i çatır çatır yedi disiplinsiz diye. Güvenilirliği, inanırlığı kaldı mı "Kazım'ı ben istedim" dedikten sonra? Kim inanacak artık Hagi'ye? Valla hâlâ inanan varsa fazlaca saf demektir ya da kendisini zorla inandırmaya çalışıyordur.

Kazım, Culio, Mutu; bu mudur bize layık olan oyuncu kümesi? Ben size ne olacağını söyleyeyim. Bu adamlar bir bir alındıktan sonra sezon sonu Hagi gider. Yeni teknik direktör gelir, bu adamların hiçbirini istemez.
Hepsi kıçımızda teker teker patlar. Ya beleşe veririz ya üstüne para vererek gönderebiliriz. Culio'nun tüm ömrü boyunca giyeceği en büyük forma Galatasaray formasıdır. Hoş, artık o formanın büyüklüğü de kalmadı. Bir ben giymedim, o dereceye kadar geldik.

Ulan Rijkaard'ın günahı neydi de, adamın istediği futbolcuları getirmediniz? Ahhh, çok özür dilerim Rijkaard'a 67 maç şans verildi. Sen kimsin de Rijkaard'a şans veriyorsun acaba? Bakalım senin ne kadarlık şansın kaldı?

Mozambikli arkadaş parmak kaldırsın


Ya hemen her gün görüyorum. Mozambik'ten bloğa giren, takip eden bir arkadaş var. Kimdir, nedir, necidir, niye Mozambik'tedir ciddi ciddi merak ediyorum.

Kendisinin, beni bilgilendirmesini istiyorum. Yok yani, bir insan Mozambik'te ne yapar hakikaten merak konusu benim adıma. İster yorum at, istersen kurupiyaz@gmail.com'a bir iki satır karala. Kaçtır söyleyeceğim, şimdi görünce hatırlatayım dedim.

Garip lan bu blog denen hadise. Adamın biri Mozambik'ten giriyor. Çok yaşa valla.

Ezeli rekabet, ebedi dostluk mu? Güldürmeyin adamı


Nefret böyle bir şey. Onlar yapıyorsa, biz de yaparız mantığı.
Rakibinin flamasına, renklerine, bayrağına bile tahammül edemeyen bir zihniyet. Herkesin, herkese düşman edildiği, kimsenin bir başkasını içine bile sindiremediği aptalca bir yarış.
Şenol Güneş önceki gün şahane bir laf etmiş, "Eskiden yoksullar oynar, zenginler izlerdi. Şimdi zenginler oynuyor, yoksullar izliyor" diye.
O tribünlerde ister Fenerbahçeli, ister Galatasaraylı, ister Beşiktaşlı olsun. Aynı kadere mahkûm edilen, insanlardan oluşuyor. Herkes evinden, eşinden, çocuğundan artırdığı parayı rengine aşık olduğu takım için ayırıyor.
Son parasını harcayarak geldiği o maçta saatlerce aç kalıyor, stattan evine yürüyerek gidip geliyor.
Türkiye'de futbol son 20 yılda inanılmaz bir değişim gösterdi. Bayrağa kol geçiren yöneticiler, rakibinin aldığı Avrupa kupasıyla dalga geçmeye çalışan 'koca koca' adamlar, gazeteciyim diye ortalıkta dolaşan Selçuk Yula benzeri soytarılar, bulduğu her fırsatta rakibini aşağılamaya çalışan yönetici bozmaları.

Tüm bunlar olup biterken, sonra bir bakıyorsunuz bu hareketleri yapan adamlar sarmaş dolaş, 'dostluk' mesajları veriyor. Aynı masada kadeh tokuşturuyor, birbirlerine övgüler düzüyor.

Taraftarın ayırdına varamadığı şey, filler ve çimen hikâyesinden başka bir şey değil. Üsttekilerin tepişmesi sırasında altta sadece ve sadece eziliyorlar. Oysa pek çoğumuz, üş aşağı beş yukarı benzer koşullarda yaşıyoruz.

Şu fotoğrafı gördükçe midem bulanıyor. "Ezeli rekabet, ebedi dostluk" diye ortalarda naralar atılır. El ele kol kola mesajlar verilir. Ama olan gariban bir işçinin işinden atılmasıyla kalır.

Neden peki? Galatasaray'ın stadında Fenerbahçe flaması açtı diye. Vay anasını satayım suça bak sen. O flamayı indiren kim tanımıyorum. Ama en büyük rakibinin renklerine saygısızlık etmek, kimseye bir şey kazandırmaz, büyüklüğünü kaybettirmek dışında.

Kimse bu işi "Ama onlar da..." ile başlayan bir cümle ile savunmaya çalışmasın. Bu işin aması olmaz. Bir adamın ekmeğine mani olmaktan daha büyük bir şerefsizlik olamaz.

Bu şerefsizliğe imzasını atan adamların Galatasaraylı olduğunu bilmek insanın için acıtıyor. Biz bu değildik, böyle değildik. Şimdi herkes gibiyiz, insanın canını bu sıkıyor.

İşin daha can acıtan kısmı ise kimse bundan bir rahatsızlık duymuyor ve üstüne üstlük "Biz herkesten farklıyız" diye kıçını yırtarken, aslında çaresizliğin çığlığını atıyor.

Şu adam iş bulana kadar, içimiz rahat ederse bize de ayıp. İmkânı olan birileri umarım ki, kendisine ulaşır.