29 Temmuz 2011

Nesline, sana ve sapık fikirlerine 'siktir git' demekten başka çarem yok


Yılmaz Özdil, 'vur, kır, parçala' mahiyetinde bir yazı kaleme almış. Okumayan varsa özeti, "Ermenilerden nefret ediyorum"a denk geldiğini söyleyebilirim.

Eurovision'da Ermenistan'a 12 puan verilmesinden tutun da, System of a Down için 'fun' kulüp -Fun kulüp nedir tam anlayamadım. Muhtemelen Yılmaz Özdil tarzında bir şey olsa gerek- kurulmasına, oradan milli maç yapılmasına kadar uzun bir yelpazede yapılanları eleştirmiş.

Ülkenin iktidarından, iktidara muhalif olanlara kadar hemen herkes faşizm sınırlarında dolaşıyor. Herkes hedef tahtasına birilerini oturtup, üstünden siyaset yapıyor ya da kaleminden kan damlatıyor.

Ogün Samast, 4 gün önce aldığı ceza sonrası bazı gazetecilerin kendisini yönlendirdiğini söylemişti. Yılmaz Özdil'in yazısının karşılığı biraz da bu olsa gerek. Birilerinin yönlendirdiği 3-5 gerizekâlı, bu tip hastalıklı fikirlerle daha da gaza geliyor.

'Minik Ogün' bundan sonra cezaevinde Yılmaz Özdil okusun, onun engin (!) fikirlerinden rahatlıkla faydalanabilir. Süreç gösteriyor ki, Yılmaz Özdil bundan sonra vites artırarak yazılarına devam edecektir. Bugün Ermeniler, yarın Kürtler, diğer gün Rumlar, kesmezse Çerkezler, sonra herkesler.

Ermenilerle haşır neşirliğim çocukluğumdan başladı. Bahçelievler'de evsahibimiz Agop Amca'ydı. Annesi Madam Teyze -ismini bilmiyorum halen hep öyle seslendik- ile birlikte yaşardı. Bisikletimi tamir ederdi, ne zaman neye başım sıkışsa evin altında bulunan bodrumdan bozma tamirhaneye yanına giderdim.

Kendi bayramları olmamasına karşın Şeker ya da Kurban bayramlarında ilk onlara giderdim. Mendil içinde para verildiğini onlardan öğrendim. Tabii çocuk aklıyla bunlar bir şey ifade etmiyor o dönem ama insan sonra düşününce, bunların ne kadar güzel şeyler olduğunu düşünüyorsun.

Sonra yazları Çınarcık'a giderdik, bir sürü komşumuz vardı Ermeni. 11-13 yaşlarında bir sürü arkadaşım vardı, ilk aşık olduğum kız Nadya, birlikte aynı takımda oynadığımız Yervant, ucundan kenarından siyasete giriştiğimiz zamanlarda tanıştığım Payel Abi, Leon Abi...

Bugüne kadar çevremdeki hiçbir Ermeni'nin kötü olduğunu görmedim, hoş görsem de Yılmaz Özdil çiğliğinde ve iğrençliğinde düşünebilmemin imkânı yok.

Bir insanın böyle düşünebilmesinin altındaki mantığı arıyorum, yok olmuyor, bulamıyorum. İnsanları hedef tahtasına oturtmak, bir halktan nefret ettirmeye çabalamak, bir gazetecinin değil ancak şarlatanın işi olabilir.

Yılmaz Özdil yazısını "Benim neslim üzerine düşeni yaptı. Bundan sonrası sizin neslinize bağlı!" diye bitirmiş.

Doğrusu kendisiyle aynı nesilden olmadığım için mutluyum. Çünkü kendi nesilleri, bu ülkenin vatandaşı olan Ermenilerin, Rumların evlerini yağmaladı, onların karılarına kızlarına tecavüz edilirken, oturduğu yerden izledi, hatta içten içe haz duydu.

Ermenilerin ordu içinde erlikten başka bir paye verilmemesine, devletin hiçbir biriminde doğru düzgün görev verilmemesine sesini çıkartmadı.

Ermeni çocuklarına Sinan, Yavuz gibi isimler verilirken, kapı zillerine soyadları yazılmazken, bundan hiç rahatsızlık duymadılar.

Yılmaz Özdil'in "üzerine düşeni yaptığını" söylediği nesil, bu ülkenin topraklarında katliamlara, işkencelere, köy boşaltmalara, darbelere, insanların mallarının elinden alınmasına, kendi ülkesinde mülteci durumunda olmasına hep göz yumdu.

Bu neslin bir parçası olmadığım için kendimi şanslı sayıyorum. Biraz daha fazla okunmak, isminin gündemde kalmasını sağlamak için böylesi acizce, alçakça fikirlere sahip nesiller yetişmez diye umut ediyorum.

Çünkü Yılmaz Özdil gibileri var oldukça Ogün Samast'lara yenileri eklenecektir. Ve işin kötüsü bu boktan adamlar toplumda bir biçimde itibar görecektir.

Ülkede buram buram faşizm kokuyor, sonu iyi yere gitmiyor. Karşısında yapılabilecek tek şey sağduyuyu elden bırakmadan, bu pezevenklere karşı dik durmaktır. İtin ürüyüp, kervanın yürümemesini sağlamak için başka bir şey yapılamaz.

Bu arada itiraf ediyorum, Agop Amca'ya her bayramda sabahın köründe gitme nedenim, mendil içindeki para değil, o nefis nane likörüydü...