9 Mart 2011

Canı kaşar çekenlere...


Hatunda nasıl bir çekicilik varsa, ne kadar CHP'li varsa sıraya girmiş.

Hayatımda ismini duymamıştım şu davaya kadar. Muhtemelen duyamazdım da. CHP'nin Fadime Şahin'i olma yolunda hızla ilerliyor.

Deniz Baykal tutmuş, Muharrem İnce kopartmış, Önder Sav da "hani bana hani bana" mı demiş?

Konuyla pek alakasız ama karnım acıktı. Eski kaşar olsa da yesek...

Konuyla yine ilintisiz olacak; Türkiye'de siyasetin bu kadar iğrenç olduğu bir dönem hatırlamıyorum. Seks, şantaj ne ararsan var.

Berbat bir kumpas, berbat oyuncular ve boktan bir izleyiciyle karşı karşıyayız. Kendimi süper boktan bir porno izliyor gibi hissediyorum.

İzlerken sikilen hep biz oluyoruz.

Adaletinizi sikeyim sizin


Bir da "Bu ülkede adalet yok" diye ağlayıp sızlıyor millet.

Olmaz mı?

Bak Hüseyin Üzmez'e adalet var. 14 yaşında çocuk yaşta bir kıza tecavüz etsen de adalet işliyor.

Ya da yüzlerce insanı kör kuyularda boğduktan sonra Hizbullah liderinin dışarı salıverilmesinde olduğu gibi adalet işliyor.

Veya ülkede bir otel dolusu insanı cayır cayır yakanlara karşı adalet işliyor.

Adalet Hrınt Dink'in katili için tıkır tıkır işliyor. Kazık kadar bir adamı minik bir çocuk haline getiriyor.

Adalet insanları hortumlayan Deniz Feneri gibi urumlar için de işliyor.

"Adalet bir gün herkese lazım olur" derler ya, işte o gün, tam da bugündür.

Adalet, Hüseyin Üzmez için tıkır tıkır işledi ve serbest kaldı.

Ama kızmamak gerekir. Geleneklerinde var çocuk yaştaki kızlarla birlikte olmak. Çocuk yaştaki kızlarla evlenmek, onları eş diye koynuna almak. İğrenç ve pis ellerini, cinsel organlarını o çocuklara değdirerek, dokundurarak yaşamak bunların ruhlarına, bedenlerine işlemiş.

Benim sapıklık olarak değerlendirdiğim şey, bunlar için sıradan bir durumdan ibaret.

Adalete hâlâ güveni olan var mı bu ülkede?

Adalet; bir avuç azınlığın varolması için var.

Cidden, insanların gözüne baka baka dalga geçiyorlar. İçeri atılan adamlarla, serbest bırakılan insanlara şöyle bir bakın.

Adaletinizi sikeyim sizin.

Şarap yazmaya devam etseydiniz


Türkiye'de birdenbire bütün gazeteciler 'faşist' sistemden söz etmeye başladı. Boş köşelere, iktidara ağır eleştirilere, korku ve panik eşlik ediyor.

Oysa çok değil bu isimler Akp iktidarının Türkiye'de özgürlüklerin öncüsü, AB yolunda ilerlemenin güvencesi statükonun karşısında muhafazakâr yapısına karşın tek seçenek olduğunu söylüyordu.

Türkiye'nin faşizm noktasına ilerlemesini görmek için, Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanmaları gerekiyormuş demek ki.

Öncelikle "Günaydın" demek lazım bu arkadaşların hepsine. Son 4 yıldan bu yana ülkede neler olup bittiğini görmemek için ancak aptal olmak gerekirdi.

Sadece pankart açtıkları için yargılanan öğrenciler, sokaklara çıkan insanları gaza boğan polisler, basit bir yumurta eylemini bile şiddet olduğunu iddia eden gazeteciler, iktidar tarafından tasvip edilmeyen kurumlarla yürütülen kavgalar, hakkındaki her olumsuz habere tazminat davası açan bakanlar ve başbakan, Türkiye'de neredeyse herkesin dinlenmesi, sokaktaki polis sayısının gün geçtikçe artması, en basit özgürlüklerin bile kazanımmış gibi sunulması bu ülkenin faşist bir diktatoryal rejime doğru evrildiğini hiç göstermemişse, bu gazeteci arkadaşlar kendilerine başka işler arasınlar.

Ama tabii kazın ayağı öyle değil. Bundan 7 yıl önce Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD gezisi sonrasında 7 patronla biraraya gelmesinin ardından, arkasından nasıl bir rüzgâr estirildiğini, bütün basının söz birliği etmişcesine kendisini desteklediğini, artık değişip bambaşka bir parti halini aldıkları zamanları, aklı ve kafası çalışanlar unutmuş değildir.

Bugün eleştirdikleri Recep Tayyip Erdoğan için, o gün düzülen methiyeleri tek tek çıkartıp bakmak lazım.

Kendi elleriyle besleyip, büyüttükleri yavru kuş bugün yırtıcı bir avcı kuş halini aldı. Ve o kuş, önüne gelen herkesi parçalamaya, sadece kendi çevresinde olanlara yaşam hakkı vermeye başlayınca her şey değişmeye başladı.

Bugünün sorumluları, dün avuçları patlayana kadar alkış tutanlardır. Köşelerinde methiyeler düzenlerdir, televizyonlarda övgü yağdıranlardır.

Gidilen noktayı zaten biliyorlardı ama canavarın kendilerini yutacağını gördüler. O yüzden şimdi herkes işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.

Bugün "cezaevlerinde tecrit var" diye ortalığı velveleye verenler, dün cezaevlerinde tecrit yaşanırken kafasını bile çevirip bakmadı.

Bugün "işkenceye maruz kalıyorlar" diye yazıp çizenler, dün işkence yaşanırken köşelerinde şarap tadım günlerinden dem vurup, izledikleri filmleri anlatıyorlardı.

Türkiye'nin gittiği noktada herkesin sorumluluğu vardır. Sesini çıkartmayan, itiraz etmeyen, susan, konuşmayan herkes bugünkü Türkiye tablosundan sorumludur ve sorumlu olmaya da devam edecektir.