15 Şubat 2015

Kendinize gelmek için neyi bekliyorsunuz acaba?

Bu yaşanan ahlaksızlığın ve iğrenç toplumun keşke bir sorumlusu olsa da, yargılayıversek ve her şey bitiverse. Oysa dün yaşadıklarımız, bugün yaşadıklarımız, 10 yıl önce yaşadıklarımızın ya da 40 yıl önce yaşadıklarımızın sorumlusu; sensin, benim, annen, baban, teyzen, mahalledeki bakkalın, okuldaki sıra arkadaşın, otobüste yan yana gittiğin tanımadığın adam ve daha milyonlarcası...

Çünkü bize hep susmak öğretildi, büyüklerine karşı gelmemek, evde ailene, okulda öğretmenine, işyerinde müdürüne, patronuna karşı gelmemek üzere koşullandırıldık hepimiz. Sesini çıkarttığında, haykırmaya çalıştığında hep bir ismin oldu; ya terbiyesizdin, ya küçüktün, ya bölücüydün ya da asiydin. Senin, benim görevim, sana öğretilenler dışında hareket etmemek, sürüyü bozan kara koyun olmamaktı.

Şimdi herkes Özgecan Aslan için timsah gözyaşı döküyor, lanetler okuyor. Zira herkes sesini çıkarttığında bu kez sürüyü bozan kara koyun sen olabilirsin, terbiyesiz sıfatı senin yüzüne yapışabilir. Baktın ki herkes feryat figan bağırıyor, sen daha yüksek sesle bağırıyorsun.

Oysa Özgecan Aslan'dan önce ismini bile hatırlamadığın yüzlerce kadın öldürüldü, taciz edildi, tecavüze uğradı. O gün sesini çıkartmadığın için, bugün sesin daha gür çıkıyor. Çünkü o gün sessiz kaldığın için, için için kendini yiyorsun, eğer bir parça vicdanın varsa.

Münevver paramparça edildiğinde, medyada eski Türk filminden hallice zengin çocuk-fakir kız senaryosu çizildiğinde, "O kızın ne işi var o çocukla?" dedin. Bunu demediysen de,
dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın "E takip etselermiş kızlarını" demelerine sessiz kaldın.

Daha 3 gün önce, TBMM Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu üyesi AKP'li Murat Göktürk'ün "Kadınlara bir şey verilmemeli, önce bunu hak etmeliler" lafını da duymamışsındır muhtemelen. Bunu söyleyen adama ülkeyi dar etmek, aklının ucundan bile geçmemiştir.

Neden biliyor musun? O gün sen, Acun'un kanalındaki yarışmadaki kavganın goygoyunu yapıyordun ya da 4 tane dallamanın futbol diye konuştuğu saçma sapan muhabbetlerle ilgileniyordun.

Sözümona bugün herkes Özgecan Aslan'ın vahşice öldürülmesine isyan ediyor. Aptallara taş çıkartacak kurnazlığınızla, sesinizi alabildiğine çıkartıyorsunuz. Bilmem hangi sözlüklerde, hangi sosyal medya platformunda Özgecan fotoğrafları koyup, duyarlılık yarışında bayrağı en önde taşıma gayreti içindesiniz.

Bu ülkede resmi kayıtlara göre, kadın cinayetleri sayısı son 7 yılda %1400 arttı. Bu rakamlar açıklanırken, kimsenin umrunda bile olmadı.

Her dört kadından biri fiziksel, ekonomik, ruhsal, sosyal ve cinsel şiddet mağduruyken, yine kimsenin umrunda olmadı.

2003'te 83, 2004'te 128, 2005'te 317, 2006'da 663, 2007'de 1011, 2008'de ise 806, 2009'da 953 kadın namus adına öldürüldü. Bunların hepsinin katili de erkekti (!)

Hiç umrunda oldu mu? Bu kadar senede binlerce kadın öldürülürken, sen 10 dakika düşündün mü? Bunun için ne yapabilirim dedin mi?

Hayır değil mi?

İşte o yüzden bugün çıkarttığın sesin, eğer "Bugün yeni bir başlangıç" diye çıkartmadıysan, hiç mi hiç önemi yok.

Bak asıl sorun ne aslında biliyor musun?





Bu ve bunun gibi adamları, eğlence diye kendini ciddiye almasını sağlıyorsun. Bu herif için yazılabilecek kelimem yok ama senin için var, çünkü senin umrunda olmasa da, sana değer veriyorum.

Boktan bir muhabiri, bugün televizyon sahibi yapan da sensin, Melih Gökçek gibi bir herifin kanalındaki iğrenç muhabbetleri seyrederek, o herife para kazandıran da sensin, bu yukarıdaki puştun kendini önemsemesini sağlayan da sensin. Çünkü aslında güç senin elinde ama sen elindeki gücü bu herifin almasını sağlıyorsun. İlgilendiğin, konuştuğun, söylediğin, izlediğin her şeyi belirleyen senden başkası değil.

Bu ülkede Özgecan Aslan'ın son olmasını beklemek, iyi niyet değil, dangalaklık düzeyindeki iyi niyetten başka bir şey olamaz.

Her gün yüzlerce kadın tacize uğruyor, dayak yiyor, şiddet görüyor, tecavüz ediliyor. Her şeyde olduğu gibi derin sessizliğimiz, bunları yapanları veya yapacak olanları cesaretlendiriyor. O cesareti sadece devlet ve yönetenleri değil aynı zamanda da biz veriyoruz.

Bir toplumda yaşıyoruz ve o toplumda olan biten her şey bir taraftan bizim sorumluluğumuz. Sen, ben, bu sorumluluktan kaçtıkça, bunlar yaşanmaya devam edecek. Ah'larla vah'larla bu dünyada kazanılmış hiçbir şey yok, olmadı, olmayacak da.

Kimseye ders vermek niyetinde değilim, en başta benim almam gereken dersler var çünkü. Ama bu insan olarak nitelenmeyecek canlılardan sadece birkaç tane yok, milyonlarca var. Bunu kendinde hak gören bir zihniyetle yetiştirilmiş ve şimdi devlet gücüyle bunun pompalandığı bir zamandan geçiyoruz.

Bu devlet öylesine aciz ki, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, "Çocuklarınıza çoığlık atmayı öğretin" diyor, bugün valisi olan emniyet müdürü "Ee aile de kızlarına sahip çıksaydı" diyor, milletvekili "Kadınlara bir şey verilmemeli, önce bunu hak etmeliler", cumhurbaşkanı "Kadınlar erkeklerle eşit olamaz. Bu doğaya aykırı" diyor.

Dini referans alan ve muhafazakâr toplumun gerekliliğini savunan siyasal erkin kadına bakış açısı bu. Kadın evinde oturmalı, çocuk doğurmalı, eşinin isteklerini yerine getirmeli, uysal olmalı, ses çıkartmamalı, 'edebinle adabınla' giyinmeli, oturmasını kalkmasını bilmeli, dışarıda gezmemeli, geç saatte dışarıda olmamalı vs vs vs vs.... Çünkü kadını bedenine tahakkümden üzerinden inşa edilen bir dinin temsilcisi bu insanlar. Şu yukarıda verilen rakamların, AKP iktidarı döneminde olması büyük bir tesadüf müdür?

Bugün devleti yöneten siyasal erk ve onlar gibi düşünenler için kadına bakış işte budur




Mini eteği giyersen tecavüze uğrarsın, batılı yaşam tarzının sonu ölüm ya da tecavüz olabilir. Ve ölüm veya tecavüz bu yaşam tarzının hak edilişidir. Hak ettiği için öldürülmüştür, hak ettiği için tecavüze uğramıştır.

Size söyleyebileceğim tek şey yaşamınızı gözden geçirin. Okumadığınız onbinlerce kitabı, izlemediğiniz binlerce filmi, tiyatro oyununu, ilgilenmediğiniz onlarca ilgi alanını, hayatlarınızdan parça parça kaçırıyorlar. Ne denli esir olduğunuzun farkına vardığınızda, ömrünüzün akıp gittiğinde anlayacaksınız.

Bu gidiş hayra alamet değil, eziliyoruz, şarküteri dükkânında pastırma dilimler gibi bir toplum kesiliyor. Yapılmamış eylemler için insanlar tutuklanıyor, faşist yasalarla insanlar cezaevinden önce evlere hapsediliyor, sokaklarda içinde bir parça vicdan kalabilen polislere 'sık la sık' diye ense kökünden tuta tuta, hak arayan insanlara böcek muamelesi yapılıyor, gençler öldürülüyor, anneleri yuhalatılıyor, zaten boktan olan bir ülke, daha da boktan bir hale getirilmek için her şey yapılıyor.

Bazen bir tokat yersin ve kendine gelirsin, oysa bizim suratımıza Muhammed Ali hoyratlığında yumruklar savruluyor ama hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam ediyoruz.


Şu okuduğunuz blog sayfası bile taşınmak zorunda kaldı. Niçin? Birilerinin keyfi istediği için yasaklandı. Öylesi bir dönemden geçiyoruz.

Kendinize gelin lan!

Not: Bu yazdıklarımın hepsini kendime de söyledim.

Not1: Blog bok gibi görünüyor biliyorum, bir ara düzelteceğim...