2 Eylül 2009

Anelka ve 'Bonus' antrenmanda


Aynı gün Türkiye'ye gelen Anelka ve 'bonus'u Ribery. Türkiye'de yazılıp çizilmese de, Anelka'nın Fenerbahçe'ye gelişi Lequipe'de kutu haber olarak girerken, Ribery o gün manşetteydi.

Ama bizim basın pek sever rakip ağzıyla aşağılamayı. Herkese biraz yapar. Ribery'nin bonusluğu o yüzden.

Her ikisi de apar topar Türkiye'den ayrıldı. Birini Brezilya çetesi gönderdi, bir diğeri ise şimdilerde televizyonlarda ahkâm kesen Bülent Tulun'un işbilmezliği yüzünden. Artık sadece televizyondan izleyebiliyoruz.

Maksat meşhur olsun



Kızımı meşhur yapayım dedim. Kendisine bir eş arıyoruz. Bilgi ve ilgi dahilinde olanlar irtibata geçsin :)

Forza Adanademirspor, Forza Livorno


4 Eylül Cuma akşamı saat 21.00'de Adanademirspor ve Livorno "Endüstriyel futbola hayır" şiarı ile karşı karşıya gelecekler.

Livorno, yarın Adana'ya geliyor. Livorno İtalya'nın ve işçi hareketinin yoğun olduğu bir liman şehri. Adanademirspor ise II. Dünya Savaşı sırasında, silah altında bulunan askerler dışındaki gençleri savaşa hazırlama amacıyla çıkartılan bir kanunla kuruldu.

Livorno ve Adanademirspor karşılaşması aslında büyük bir olay. Her iki takımın taraftarlarının inançları, onların futbola bakış biçimleri; bu sporun yıllar sonra hâlâ koruması gereken saflığını temsil ediyor. Onlar futbolun saf ve temiz yüzleri. -Her ne kadar taraftarları birtakım olaylar içinde bulunuyor olsalar da-

Bu ülkede kurallar böyle işliyor ne yazık ki. Birkaç zilli, ülke topraklarına ayak bastığında tüm gazetelerin ve televizyonların teyakkuza geçerken, bu maçın esamesi bile okunmuyor.

Bir gün halen izleyebileceğimiz futbolun olmasını istiyorsak, ayı kıvamındaki petrol zenginlerinin, Rus mafya bozuntularının renklerine sevdalandığımız takımların sahipleri olmasını istemiyorsak, bu mücadeleye de sahip çıkmamız gerekir; En azından bu mücadeleye destek olarak.

Bre dangalak böyle mi haber yazılır?

Yok arkadaş, bunlar akıllanmayacak. Oturduğu yerden, kıçından haber sallayan internet editörlerinden biri de Habertürk'ten Orhan Pala olmuş.

Bir haber yapmış, akıllara ziyan. Haberin tamamı -miş'li geçmiş zamandan oluşuyor. E benim, akılsız oğlum, hangi dünya litaretüründe bu zamanla haber yapmak var. Yok tabii. Bu zamanı kullananların haberi beyniyle değil kıçıyla ürettiğini biliyoruz.

Haberdeki "Arda'nın eli biraz para gördü" gibi ifadeler bu gerizekâlının hayal gücünün sınırlarını görebilmek açısından mümkün.

Arda'nın eli para görünce ev almış, ailesi de bir sonraki transfer dönemini bekliyormuş.

Ya, oğlum size kim bu işi öğretti? Kimden öğrendiniz bu işi siz? Gazeteciliğin hangi lügatı yazıyor, geçmiş zamanla haber yazmayı. Sayfa doldurmak için Arda'dan iyi malzemeniz yok mu sizin?

Haberin ekonomi sayfasında yer alması zaten ilginç. Git sen parite, kur, enflasyon sepeti gibi konularla uğraş. Bezelye büyüklüğündeki beyniniz erimiş sizin. Ulan küfretmeyeyim diye zor tutuyorum kendimi.

İlk aşk, ilk dokunuş ya da İbra Air



Eleman kafayı vururken, vücutta ne kadar kas varsa hepsini çalıştırmış.

Henry-İbra 45 golü bulur diyorum. Sözümün de arkasındayım ve de takipçisiyim. Kaldı 44...

Ne muhteşem bir kare



Futbolu ayrı zamanlarda, başka insanlara sevdiren insanların önünde saygıyla eğilmekten başka bir şey yapılmaz.

Necati Ateş kurban edildi


Biraz önce istatistiklerine baktım Necati Ateş'in. Galatasaray'daki gol ortalaması neredeyse maç başına 0.5'e denk geliyor. Bir forvet için hiç fena sayılmayacak bir rakam.

Sezonlar itibariyle Necati Ateş 2003/04'te 14 maçta 9, 2004/05'te 34 maçta 15, 2005/06'da 28 maçta 18 gol atmış. Toplamda 76 maçta 42 golü var yani. Oynadığı sürenin toplamı 5867 dakika.

Aynı sezonlarda Galatasaray'ın diğer golcülerinden Hakan Şükür 89 maçta 38, Ümit Karan 37 maçta 20 ve Hasan Kabze 30 maçta 14 gol atmış. Sırasıyla bu oyuncuların aldıları süreler Hakan Şükür 7075, Ümit Karan 2186, Hasan Kabze ise 717 dakika forma giymiş.

Rakamlara baktığımızda Necati Ateş, Galatasaray'ın en golcü ismi oynadığı sezonlar dahilinde. Oyunu sürekli dikine oynayan, güçlü yapısı, ince bilekleri ve hava hakimiyeti ile adından sıkça söz edilen bir oyuncuydu.

Galatasaray taraftarı ile arasında anlaşılmaz bir biçimde kara kedi girdi. Ruhsuz futbol oynamak, formasını terletmemekle suçlandı. Önce tribünlerden küfürler edildi, sonra kamp döneminde yumruklu bir kavga ve en sonunda da uçakta tartaklandı. Muhtemelen Necati Ateş ile Galatasaray arasındaki bağların kopması aynı zamana denk geldi.

Kalli dönemi çattı ve Necati kadro dışı bırakıldı. Tabii ki, Necati'nin de bu dönem kilo alması, belinin kalınlaşması gibi kendine bakmamakla ilintili birtakım hataları olmadı değil.



Seyirci ile arasına giren o kalın çizgiyi aşmakta zorlandı. Her televizyona çıktığında bunu üstüne basa basa anlattı. Belki daha narin ve daha zeki bir biçimde yapabilirdi bunu ancak her ortalama Türk futbolcusu gibi davranmayı seçti.

Sonra kiralık dönemleri başladı; Ankaraspor, İBB, Real Sociedad. Transferin son gününe gelindiğinde Galatasaray-Necati Ateş ilişkisi tamamen bitti.

Tabii herkesin kişisel fikri var Necati Ateş hakkında. Benimkiler genel anlamda bana bu yazıyı yazdıracak noktaya geldiğime göre iyi. Ben onu hep iyi anımsayacağım ve taraftarın kurban ettiği bir Galatasaray futbolcusu olarak hatırlayacağım. Ve Necati'yi Olimpiyat Stadı'ndaki gol sevinciyle hatırlayacağım hep.

Her ne kadar kendi hataları da olsa, söz gümüşse sükût altındır sözünü idrak edemese de, Necati'nin hâlâ çözemediğim bir komployo kurban gittiğini düşüneceğim. Birçok kişi bu söylediğime kızabilir ama benim için öyle. Bana bunu söyleten rakamlar ve oynadığı futbol.

Bu da hatıra olsun.