14 Mayıs 2013

"Masum değiliz, hiçbirimiz"


Dün gencecik bir insan öldürüldü, henüz 20 yaşında, hayatının baharında bir genç. Sebep ne peki; üstündeki formanın farklılığı. Burak Yıldırım'ın üstünden nice edebiyatlar yapılacak, herkes lanet okuyacak yapılana, 13 Mayıs, 14 Mayıs, 15 Mayıs, 16 Mayıs, 17 Mayıs.... 18 Mayıs'ta Burak Yıldırım'ın ismini kimse anmayacak. 12 Mayıs 2014'te mezarı başında 15-20 kişi toplanacak, hepsi o kadar işte. O yüzden şimdi arkasından yakılan ağıtların hiçbirini samimi bulmuyorum.

Uzun bir süreden bu yana, futboldan tiksiniyorum. Yöneticisinden taraftarına, medyasından futbolcusuna kadar hepsinden nefret ediyorum hem de. Renklere düşman gözüyle bakılıyor. Herkes Fenerbahçeli, Beşiktaşlı ya da Galatasaraylı olsa bile sorun devam edecek gibi. Çünkü içimizdeki farklı seslere de tahammül edemiyoruz. "Onu nasıl eleştirirsin, bunu nasıl söylersin, o adam takımı taşıdı, şampiyonluklar onun sayesinde" vs. vs. bitmiyor hiç. Lan, benim fikrim bu, beğenmezsin olur biter. Senin gibi düşünmek zorunda mıyım veya sen benim gibi mi düşünmek zorundasın. Niye her farklı sesi bastırmaya kalkıyoruz bu ülkede anlam verebilmiş değilim.

Hiçbir nedenin böylesine bir cinayeti haklı çıkartabilmesi mümkün değil ama maalesef bu ülkede her cinayetin haklı (!) nedeni vardır. Gencecik adamın biri mezara giriyor, diğer gencecik adam hapse. Ne uğruna peki? Aptal bir oyun yüzünden, bir hiç yüzünden, eğlenmemiz gereken bir aktivite yüzünden. Sadece iki saniye mantık sınırlarında düşünse, o bıçağı kalbine saplamaz muhtemelen. Bütün hayatının çürüyeceğini bile bile insanın böyle bir şey yapabilmesi cidden akıl sınırlarıma ters düşüyor.

Buradan sonra yazacaklarıma fazlaca tepki gelse de, fikrimi söylemekten şaşmayacağım. Böylesi konular bıçak sırtıdır çünkü ve ne yazsan, birilerine ters gelecektir söyleyeceklerin. "Çiçekler, böcekler, lanet olsun" gibi şeyler yazmadığım için de, gelecek tepkilere şimdiden hazırlıklıyım.

Olayın ilk duyduğum anda, kuzenimle konuşuyordum, ona söylediğim şey "Ne psikopatlar içinde yaşıyoruz?"du. Sonra Beyaz TV'de, maktulün arkadaşının ifadesini izledim. "2 kişiydiler. Şşşt dedi, kalbinden bıçağı soktu". Hakikaten mantıksız geldi, bir insanın, karşısındaki insana, başka renk forma taşıyor diye, hiçbir şey söylemeden "şşşşt" deyip, kalbine bıçak sokması, çok garip. Ne bileyim, filmlerde olur bu tip şeyler. Normal hayatta böylesine psikopat, böylesi soğukkanlıca cinayet işleyebilecek insanların olabileceğine ihtimal vermiyorum.

Eğer durum bu minvalde yaşanmışsa, Yusuf Ortak, filmlere ilham kaynağı olabilecek nitelikte manyağın biri ama diyorum ya, bana bir yerinden mantıksız geliyor bu olay. Ama tekrar ediyorum, olay nasıl yaşanmışsa yaşanmış olsun, cinayet hiçbir nedeni geçerli kılmaz.

Burak Yıldırım'a bakıyorum GFB denen grubun üyesi. Türkiye'nin genel tavrıdır kör ölür badem gözlü olur. Tıpkı bu çocukta da benzer bir durum var. Belki melek gibi bir gençti ama böyle saçma sapan gruplara dahil olup holiganizmi yücelten insanların sağlıklı bireyler olduğunu düşünmüyorum. Twitter'da yazılanlara baktım, yahu herkes Burak'ın doğumundan bıçaklandığı o ana kadar yanındaymış gibi. "Cennette bir fazlayız, mekanın cennet olsun..." gidiyor da gidiyor bu liste. Kimse kusura bakmasın ama logosunda kılıç olan bir gruba üye olan kimseye böyle peşin peşin melek sıfatını takamam. Kaldı ki, kim melek bu dünyada. Hepimizin tonla defosu var.

Twitter ve facebook'un peydah olmasıyla, bu takım rekabetinin iyice boku çıktı. İnsanlar, tanımadığı insanları peşin peşin yargılıyor ya da tam tersini yapıyor. Salt futbol meselesinde değil, hemen hemen her konuda garip bir nefret ağı var bu iki sosyal mecrada. Bir şey söylüyorsun, kitlesel lince uğruyorsun, bir olay meydana geliyor herkes kin kusuyor. İş futbol mevzusu olunca, haliyle söyleyecek sözü olan daha çok kişi var. Çünkü bu ülkede futboldan anlamayan yok.

Burak Yıldırım cinayeti, Mühendis Oktay cinayeti ile harmanlanarak Galatasaray'ın katilliğinden dem vurulmaya başlandı. Kin kusmak için bahaneler üretmekte üstümüze yok. Şu muhabbeti sevmiyorum ama ölen Uğur Fakılı için kimi katillikle suçlayacağız peki?

İki cinayeti bir kulüple bağdaştırmak nasıl bir ahlaksızlık ürünüdür, hangi hastalıklı beyinlerden çıkar, anlaşılır gibi değil. Biri linç tuşuna bastığı anda, herkes aynı dilden konuşmaya başlıyor. Üç-beş takipçi alabilmek uğruna böylesine ahlaksızlaşabiliyor muyuz biz? Lan hakikaten bu kadar mı iğrenç insanlardan oluştu bu güzelim coğrafya.

Tekrar altını çizeyim ve öyle sonlandırayım. Cinayeti haklı çıkartabilecek bir neden yok. Hangi şartlar altında oluşursa oluşsun genç bir insanın bedeni toprağa girmiştir. Hele hele bunun takım rekabeti adı altında yapılması, cahillikten başka bir şey olamaz.

GÖRÜNTÜLER SONRASI

Dün bu yazıyı yayınlamamamın nedeni, bugüne yarına MOBESE görüntülerinin düşeceğini beklemekti. Biraz önce görüntüleri izledim. 'Ölünün arkasından konuşulmaz' derler ama birkaç kelime etmek farz oldu. Burak Yıldırım'ın bir melek olduğuna inanmamıştım, görüntüleri izlediğim zaman, düşüncemin doğru olduğuna kanaat getirdim.

İçlerinde Burak Yıldırım'ın da olduğu sayıları 7-8 kişi olan bir grup, Yusuf Ortak'a önce arkadan bir laf ediyor, sonra üzerine gidiyor. Yusuf Ortak da, bıçağı çıkartıp sallıyor. Haaa, bir insan niye bıçak taşır, önce onu sorgulamak lazım. Kazık kadar adam oldum, ömrü hayatımda bıçak taşımadım. Taşıyanın da, özgüvensiz, korkak adam olduğunu düşünürüm. Buraya kadar eyvallah ama birader, tek bir kişiye toplu halde saldırmak neyin nesidir? İki günden bu yana "delikanlı, melek" sıfatları havalarda uçuşuyordu kimse kusura bakmasın ortada ne delikanlılık var ne de meleklik mevcut. Üstünde "Futbol adam bıçaklamaktır" atkısıyla ortalarda dolanıp, üzerinde farklı forma olduğu için 7-8 kişi, lince koşar gibi birinin üstüne çullanmayı, ne vicdanım ne de aklım 'delikanlı' olarak nitelendiremez.

Altı üstü bir futbol maçı yahu.
Bu kadar zor mu sarı-kırmızı formalı bir adamı sindirebilmek?
Bu kadar zor mu siyah-beyaz formalı bir adama tahammül etmek?
Bu kadar zor mu sarı-lacivert formalı insanların da var olduğunu kabullenmek?

Herkesin aynı takımda olduğu bir ülkede yaşamak mı güzel olan. Eğleneceksin, güleceksin, üzüleceksin, belki ağlayacaksın üzüntüden ya da mutluluktan. Ama birkaç saat sonra unutup, hayatına devam edeceksin. Neyin yerine koyuyoruz bu takımları anlayabilmiş değilim.

Maç bitmiş, kazanmışsın 2-1. Ertesi gün birkaç Galatasaraylı arkadaşını kızdırırsın, Fenerbahçeli arkadaşlarınla konuşurken "Yine koyduk" dersin, olur biter. Git evine işte, yolda adam çevirmek neyin nesi.

Sürekli söylüyorum ya, taraftar gruplarının hiçbirinden zerre hazzetmiyorum diye. Şu olayda bir kez daha ortaya çıkmıştır. Garip bir biçimde holiganizmi kutsallaştıran, bunun bir bok olduğunu savunan, adam dövmekle, birilerini kovalamakla övünen tipler oluşmaya başladı etrafta. Çarşı'nın, Ultraslan'ın, GFB'nin çok sikinde değil mi şu olaylar. Herifler atkısını satıyor para kazanıyor, montunu satıyor para cukkalıyor. Bu holiganizm kutsallaştırırken, 3-5 kişi musluğun başında, işin kaymağını yiyor. Etrafındaki asalaklar da, bedava bilete kabadayı kesiliyor, sözümona takım sevgisini bahane ederek.

Birileri Kadıköy'de şampiyonluk kutlaması yaptırmadıkları için övünür, diğerleri Beşiktaş'ta yaptırmadıkları için, ötekiler Eskişehir'de, Karşıyaka'da, Ankara'da... Koca bir sezon geçiyor ve senin övündüğün şey buysa, o cinayetin ortaklarından biri de sensin demektir. Bu hastalıklı fikirlerle holiganizmin ne şahane, ne güzel bir şey olduğu aşılanıyor insanlara. Bunun adına "delikanlı taraftar" diye de sıfat ekliyorlar.

Kendilerine 'delikanlı' sıfatı takanların, Burak Yıldırım'ın 'arkadaş' diye gördüklerini videoda izlerseniz, aslında katilin de, maktulün de, ne söylenen kadar suçlu, ne de söylenen kadar melek olduğunu görürsünüz. Hatunu sevmem ama çok doğru sözler "Masum değiliz, hiçbirimiz."
Biraz sert olabilir ama su testisi su yolunda kırılır. Her ikisi için de öyle olmuştur. Keşke biri bıçak taşımasaydı, diğeri de yanından geçip giden adama sataşmasaydı. Bugün ne biri toprak altında, ne de diğeri parmaklıklar arkasında olacaktı.

Olan iki aileye olmuştur. Bu yazı dahil her şey laf-ü güzaftır.

Irkçılığın yaşanmadığı ülke: Türkiye


Ne vakittir doğru düzgün yazamadım, kişisel sıkıntılar, bu ülkedeki futbola bakışın çarpıklığı, insanların iki yüzlülüğü, çoluk çocuğun buraya gelip sürekli küfür etmesi vs. vs. derken, iki aya yakındır tek kelime yazamadım. Bloğu wordpress'e taşımaya çalıştım, tonla hata oldu, ondan da vazgeçtim, kaldığım yerden devam edeyim dedim.

Derbi diye yine rezalet izledik. Neredeyse gelenekselleşmeye başladı bu rezalet. Aktörler bilindik Volkan, Sabri, Emre, Meireles. Biri taşaklarını avuçlar, diğeri el ense çeker, öbürü gırtlak sıkar; bunun adı da 'dünya derbisi' olur. Her zaman olduğu gibi haksız kimse yok.

Volkan adam öldürmeye teşebbüs ettiği için haklı, Meireles Portekizce'de "Evimize hoşgeldiniz" anlamına gelen taşak sıvazlarken haklı, Sabri auta çıkan bir top için kavgaya sebebiyet verdiği için haklı. Sorsan, hepsi haklı. Suçlu kim? Suçlu derbi diye bu soytarılığı izleyen milyonlarca gerizekalı olarak bizleriz. Fillerin tepindiği sahnede, çimen olmaya hep razı olduk.

Hep karşı tarafın haksızlığını, kendimizin haklılığını savunmak için yapılan pisliklere göz yumduk. Bir kez bile, "yeter" diyemiyoruz. Bunu söyleyemediğimiz için sahada futbolcu kılıklı hayvanların yaptıkları bir süre sonra normal gelmeye başlıyor.

İşin bu boyutunun yanı sıra, aslında şu derbiyle ilgili konuşulacak temel mesele, tribünden sallanan muzdur (muhtemelen cinayet meselesini soracak vardır, yazısını yazdım, 13 Mayıs tarihiyle duruyor, zamanı gelince koyacağım).

"Türkiye'de hiç ırkçılık olmadı" diye koskoca bir yalan dönüyor. Aslında biz siyahları çok severmişiz, geleneksel misafirperverliğimiz buna müsaade etmezmiş, muzu sallayan "hayatım boyunca ırkçılıkla mücadele ettim" diyor, televizyonlar bu olayı normalleştirmeye çalışıyor.  Ülkenin başbakanı bile çıkıp "biz ırkçı ve bencil bir millet değiliz" diyorsa olayın tıpkı Zokora vakasında olduğu gibi kapatılacağı aşikardır.

Biz hep kendimizi kandırıyoruz, bu ülkede ırkçılık olmadığını söyleyerek. Balık hafızalı olduğumuz için unutuyoruz her şeyi.

Bu ülkede ırkçılık olmadığı için Galatasaray tribünlerinden "Kahrolsun İsrail, o. çocuğu Balili" diye bağırıyoruz.
Bu ülkede ırkçılık olmadığı için Beşiktaş tribünlerinden "Sivaslı ayılar, İstanbul'da ne arar" diye bağırıyoruz. (Eboue konusunda yediğim küfürlerin haddi hesabı yoktu, hatta en son biri orospu çocuğunun yorumu halen duruyor, Beşiktaş tribünlerinde ırkçılığın olmadığını görmek için bkz yazının sonundaki fotoğrafa. Herkes kendini kandırmaya devam etsin. Yazının ana fikrini anlarsan, söylediğimi de anlamış olursun.)
Bu ülkede ırkçılık olmadığı için Fenerbahçe tribünlerinden Drogba'ya Eboue'ye muz sallıyoruz.
Bu ülkede ırkçılık olmadığı için Trabzon tribünlerinde "Ermeni Oğuz'a Trabzon'da soykırım" diye bağırıldı.
Bu ülkede ırkçılık olmadığı için yurdun dört bir yanında Diyarbakırspor için "PKK dışarı" diye tezahüratlar yapıldı.

Sokakta işler farklı mı peki? Köpeklere 'Arap' isminin verildiği, Alevi'yi, Laz'ı, Kürdü, Ermeni'yi, Rum'u, Yunan'ı tarih kitaplarında bile aşağıladığı bir ülkede "ırkçılık bu ülke sınırlarına girmemiştir" yalanıyla insanları kandırmaya devam ederiz belki. Ya da aslında bunların ırkçılık olmadığı masalıyla eğleriz.

Bu kadar olayı kulak arkası edip, hiç yaşanmamış mı sayacağız? Bu yaşananlara rağmen halen ırkçılığın olmadığını mı varsayacağız? Ülke imajı diye, sallanan muzları görmemiş gibi mi yapacağız? Tehlike burada başlıyor işte. Sen sahanın ortasında aleni olarak siyahi bir futbolcuya küfreden futbolcuna ırkçılıktan ceza vermezsen, ülkenin milli takım kaptanlığını koluna takmaya devam edersen, yaşanan onlarca olayı sumenaltı edersen, o tribünlerden muz da sallanır, 'maymun' diye bağırdığın adama saldırmak için sahaya da dalarsın, televizyonda çıkıp 'bunlar saatçi' diye aşağılarsın da.

Şu olay görmezden gelinmesin artık. Görmezden gele gele iş muz sallamaya kadar geldi işte. Olayın üstünü kapatmak için muz sallayan yaratığı televizyonlara çıkartıp "hayatım boyunca ırkçılıkla mücadele ettim" yalanına inanacak kadar aptal mıyız biz? Olay yaşanmıştır ve cezası verilmelidir.

Galatasaray Kulübü, eğer bu olayın üstüne gitmezse, onlar da muzu sallayan kadar suçludur ve yapılan ırkçılığın ortağıdır. FIFA mı FIFA'ya gidilsin, UEFA mı UEFA'ya gidilsin ama bu işin takipçisi olunsun. Böyle bir olayda ortaya karakter koyamayan bir kurum, "ben dünya kulübüyüm" iddiasında bulunmasın.

Drogba dün o yazıyı yazmasaydı, medyanın umrunda bile olmayacaktı bu hadise. Tribünden sallanan muzu "Derdiden ilginç kareler" diye sunan medyanın, ırkçılık karşısında duruş göstermesini düşünmek aptallıktan başka bir şey değil.


Onlar Türkiye'de ırkçılık olmadığı için İtalya'daki ırkçılığı konu alan haberler yapıyorlar. Bizim ülkemizde yaşanmıyor ya, ondan olsa gerek.


Tribünde muz sallanıyor, onun haberini yapmıyorsun ama tribünde muz sallayan adam "Ben ırkçı değilim, Drogba hayranıyım" diye televizyona çıkıp iğrençliğini aklamaya çalışınca, onu haber yapıyorsun. Öyle de ahlak sahibi bir medya sahibiyiz. Bu ülkede her kurumda şerefsiz, ahlaksızlık mevcut ama hiçbirisi medya kadar olamaz.

(Kimse çıkıp da, Drogba'nın yazdıklarının haber yapılmasını örnek göstermesin. Tribünde sallanan muzu sallayan yaratığı haber yapmayıp, sonra aynı yaratığın aklanma çabasına yardım için haber yapmak, şerefsizlikten başka bir şey değildir.)

Irkçılık bu ülkenin genlerinde var, bıraksın herkes kendisini kandırmayı. Sadece tarih kitaplarına bakmak, ülke topraklarında türetilmiş atasözlerine bakmak bile bunun için yeterli.


Yazıda bahsi geçen ırkçı olmayan, asla ırkçılık yapmayan taraftar tipolojisi. İyiye sahip çık, kötüye "yaaaaauuuv olur böyle şeyler de". Tam embesil mantığı.