
Eve yeni girdim. Sinirli desen değilim, kırgın desen değilim, bir garip haldeyim anlayacağınız. Tek kelimeyle özetlemem gerekirse, Galatasaray'da formalar dışında değişen hiçbir şey olmamış.
Stada girdiğimden itibaren dikkatimi çeken şey, taraftarın yılgınlığıydı. Kimsede bir heyecan emaresine rastlayamadım. Tek heyecan üste başa alınan formalardı.
Kadroları gördüğümde özellikle orta sahadaki Ayhan-Mustafa Sarp ve Barış üçlüsünün ismi okunduğunda ciddi anlamda içim burkuldu. Bu üç adamı geçen yıl izledik, diğer ikisini de birkaç seneden bu yana izliyoruz. Artık bunun tartışılacak bir yanı yok, ne yazık ki bu üç arkadaştan ancak ve ancak orta sahayı yedekler. Bunun dışında Galatasaray'ın orta sahası, emanet edilemez.
Şimdi kimse çıkıp bana "Aslında çok da kötü oynamadılar" demesin. Rakibe bakıyorum, Ayhan'ın, Sarp'ın, Barış'ın yaptıkları pas hatalarına bakıyorum. Yok arkadaş, hakikaten olmaz. Şimdi bunu biz görüyoruz, takımın başındaki Rijkaard görmüyor mu? Haliyle görüyor. Zaten gördüğü için bu denli mutsuz bir insan halini aldı.
Her sene aynı aptallıkları izlemekten sıkıldım. Şu takım bir Temmuz ayında tam takım halinde kampa gitsin. Bisiklet yaması gibi Ağustos'ta futbolcu alınca, takım gibi görünemiyorsun işte.
Hayır, çıksın yönetim adam gibi "Kardeşim bizim paramız yok, transfer yapamıyoruz. Transfer yapabilmek için ancak elimizdeki para eden adamları satmalıyız. Siz de ona göre davranın" dese, eyvallah. Başımın üstünde yeri var. Ama "Galatasaray'da transfer bitmez" diye milleti oyalamaktan vazgeçsinler.
Tek bir hazırlık maçı izlememe rağmen gayet kesin ve net bir dille şunu söyleyebilirim ki, bu takımın minimum bir tane orta saha oyuncusuna ihtiyacı var. Ben iyi halden bir tane dedim, aslında iki tane gerekiyor. Bu yeni bir durummuş gibi davranmak, sanki böyle bir ihtiyaç şimdi doğmuş gibi transfer planı yapmak, gerizekâlılıktan başka bir şey değil.
Haa, orta saha aldık bitti mi? Yok bitmedi tabii ki. Aykut'u kaç yıldır izliyoruz? Kaç kez şans verildi bu adama? Yani, halen Aykut'tan kaleci yaratmaya çalışmak Galatasaray gibi bir takıma yakışmıyor. Belli ki, kalende sorun var. Eee, o halde neden buna bir çözüm bulunmuyor? Aaaa, unuttum ama bonservissiz alınan Leo Franco vardı değil mi? Morgan De Sanchtis geçtiğimiz yıl 1 milyon 250 bin Euro'ya gitti Napoli'ye. Ama yok, biz akıllıyız ya, her kalecisi sorunlu bir ülkenin, milli takımına bile alınmayan kalecisini beleş diye alıyoruz.
Hadi kaleciyi de hallettik diyelim. Bu takımda Sabri diye bir sorun var. Kanserli kolu gerekirse keseceksin hayatta kalmak için. Geçen yıl Dos Santos'a yaptıklarını daha ilk maçta Pino'ya yaptı. Gözümün önünde olduğu için rahatlıkla söyleyebiliyorum. Pino belki berbat bir adam, belki bu takımda oynayamayacak kalitede. Bunların hepsini bir kenara koyuyorum. Ama bir adam eşek gibi boşa kaçarken, sen adama pas atmama pahasına orta sahaya atıp topu sıkıştırıyorsan, adama 'siktir git' derler. Hayatında hiçbir Galatasaray futbolcusuna bu lafı etmemiş bir adam bu lafı söylüyor artık düşünün gerisini.
Geç stopere. Servet için ister heyecanını kaybetmiş deyin, isterseniz adını başka bir şey koyun. İsmini bile telaffuz etmekte zorlanacağım bir adam karşısında ezim ezim ezildi. Beli dönmeyen futbolcu olmaz birader. İddia ediyorum Servet'le yan yana koşup, topa basmasını bilen her adam Servet'i perişan eder.
Oynamayan adamı eleştirmeyi sevmem ama Gökhan Zan sakatlıktan kurtulamadığı için ya da daha doğru bir deyişle, kendisini Galatasaray forması altında göremediğim için bu seferlik oynamadığı için eleştirmiş olayım. Olmayan tek stopere biz sahibiz. Herif yok, iki maç var sonra su buharı kıvamına gelip ortadan yok oluyor.
Sorarım, kim güveniyor Servet ve Gökhan Zan ikilisine. Lafın boku, "Ama milli takımda çok iyi oynuyorlar." İyi o zaman kırmızı-beyaz yapalım renklerimizi ve milli takıma benzer formalarla çıkalım, oldu olacak.
Devre arasında Atahan'la konuşuyoruz. Hemen hemen benzer duygular içindeymişiz. Hatta birebir örtüşüyor desem yeridir. Koskoca 90 dakikada Kewell'ın girmesinden başka beni heyecanlandıran bir şey olmadı.
11 kişi oynanan bu oyunda takımda sadece 3 tane adama gözüm takılıyorsa, kimse kusura bakmasın ama o takım iyi takım değildir. İyi bir takım değiliz, hatta vasatın altına doğru hızlı ilerliyoruz. Benim açımdan bunun sorumlusu iki Adnan'dan başka kimse değildir.
Adnan Polat, Galatasaray'ı 1990'lı yılların sonundaki Fenerbahçe'ye doğru götürmekte. Bunu görmeyen, anlamayan varsa aptalın önde gidenidir. Kimse çıkıp da bana, "Adnan Polat Galatasaray Başkanı, düzgün konuş" filan demesin. Böyle bir eleştiri türü peydah oldu son yıllarda. Sanki bu herifler Tanrı. Yok işte olmuyor, olacağı da yok.
Artık kimse birbirini kandırmaya kalkmasın. Artık eski Galatasaray çok gerilerde kaldı. Bu hayalleri bir kenara bırakıp, ayaklarımız yere basarak konuşmazsak olmayacak. Geçen yıl kaç tane maç var, önde götürdüğümüz ama son dakikalarda yenildiğimiz. Avrupa kupalarına bakıyorum; Bordeaux, Hamburg, OFK aklıma ilk gelenler. Hepsinde önde gittimiz maçları elimizle verdik.
Ya bunu ciddi söylüyorum, şu forma, font tartışması kadar takım tartışamıyoruz, başkan tartışamıyoruz, yönetici tartışamıyoruz.
Tekrar edeyim, Adnan Polat ve yönetimi ya vizyonlarını adam gibi ortaya koysunlar "Biz ligde ilk 5'e girmek için mücadele ederiz, Avrupa kupalarında da gücümüzün gitti yere kadar gideriz" diye, biz de hep birlikte ona göre izleyelim.
Ya da sahtekâr sahtekâr televizyona çıkarak, Aslantepe'ye geçince şöyle olacağız, bunları yapacağız diye ahkâm kesmesinler. Kimse aptal değil çünkü. Malezya ligini bile izleyebiliyoruz. O eski tip, medyaya atıp tutan yönetici modeli gerilerde kaldı.
Sözün özünü söyleyeyim. Ağustos ayına girmişsek ve minimum 5 adama ihtiyacımız varsa, yönetimin her yaptığı hareket Rijkaard'a "Hoca git artık sen" anlamı taşımaya başlamışsa, bu takımdan bir bok olmaz.
Beklenti içindeki saf ve masumane düşünen arkadaşları ben şimdiden uyarayım. Sonra sezon ortasında boş yere galeyana gelmeyin diye söylüyorum.
Ya her şeyi geçtim, Adnan Sezgin bu takımda görev alıyorsa, biz neyi tartışıyoruz ki.
Son cümlemi şöyle geçeyim; Türk futbolu enkaza doğru sürüklenmekte. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray. Oynadıkları futbola, aldıkları skorlara bakın, bunların daha iyi günlerimiz olduğunu göreceksiniz.
Ciddi anlamda bir anlık kızgınlıkla yazmış değilim bunları ama sürekli aynı senaryoyu izlemekten ve insanların aptal yerine konmasından da bıktım. Aslında yazacak o kadar çok şey var ki, bu kadarla bırakayım.
Fotoğraf: ntvmsnbc