21 Haziran 2011

Şu kararları toptan sikeyim


KARAR 1

Ne Mustafa Balbay ne de Mehmet Haberal'la aynı fikirde değilim. Dokunulmazlık denen zırhın da karşısındayım. Milletvekili ya da sade vatandaş kıvamında olsa da, bir adam suç işledi mi cezaevine girmeli. Buraya kadar tamam mı? Tamam

Amaaaaa Sabahat Tuncel'e verdiğin 'hakkı' bu iki adama vermiyorsan, sikerler öyle adaleti. Kaldı ki, bu iki adam yargılanıyorlar, suçları sabit bile görülmemiş.

Adalet terazisi böyle işlememeli. İşletmeye başladılar çünkü devir artık "Yüce Rabbim verdikçe veriyor" zamanı. Yargıtay, Danıştay, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, adalet sarayındaki hakim, savcı, mübaşir, salona çay getiren çaycı bile 'Yüce Rab'in kıstaslarıyla belirleniyor.

Tabii savcı uyanık, neden salıverilmesini engelliyor?
Çünkü biliyor ki, kimse Balbay ve Haberal için sokağa dökülmez.
Kimse Balbay ve Haberal için sivil itaatsizlik uygulamaz.
Kimse Balbay ve Haberal için gerekirse ölümü göze almaz.
Kimse Balbay ve Haberal için molotof fırlatmaz.

Birileri -tıpkı şu an benim de yaptığım gibi- iki yazar, üç çizer, oturur oturduğu yerde.

Kıssadan hisse çıkartalım. Örgütlülük bunun için önemlidir toplumlarda. CHP'nin ne kadar örgütlü olduğunu şu olay karşısında göreceğiz.

KARAR 2

Lafı eveleyip gevelemeyeceğim, eğer ki Oktay Mahmuti koçluktan CEO'luğa geçiyorsa, öyle kararın sülalesini sikeyim. 26 yıl sonra bir hava yakala, o havayı müthiş bir sinerjiye çevir, şampiyonluğu kılpayı kaçır sonra herkes seneye şampiyonluk beklerken, bunu yaratan adamı bench'ten yukarıdaki koltuklardan birine çıkart.

Galatasaray'ın son yıllarda tek düzgün işleyen şubelerinden birini daha sezon başlamadan piç etmeyi başardılar. Koç istemiştir, orasını bilmem. Konuşursun, ikna edersin. Daha 5 gün önce salon ortasında salya sümük ağlayan adamın "Lan hadi, bir koşu CEO'luk yapayım" diyeceğini sanmıyorum.

Daha sezon başlamadan bu kadar aptalca bir şey yapmak, ancak ve ancak bize yakışırdı.


KARAR 3

Şu ekşi sözlükçülerin hadisesi çok fantastik (!) olmuş. Korku denen şey bir anda yaratılmaz. Sinsi sinsi, ağır ağır yaparsın. Bu korku hissini Türkiye gibi bir ülkede bir anda yapmaya çalışsan, adamın götünde ters teper. Bunlar uyanık, 7 yıldan bu yana, adımlarını gayet bilinçli bir biçimde atıyorlar. Yaptıkları her şey, satranç hamlesi gibi. Bu hadise de onlardan biri.

Bir götveren lale "Allah'a, peygambere küfrediyorlar" diye suç duyurusunda bulunuyor, cemaatperver fırkası üyesi polis de harekete geçiyor.

Bu olaydan kimseyi alırlar mı? Almazlar haliyle ama ortaya çıkan ana fikir şu: "Bak arkadaş, öyle istediğini yazıp çizme devirleri geçti. Bundan sonra ne yazıyorsan, dikkatli olacaksın. Herkes istediğini söyleyemez."

Böyle minik minik adımlarla ileri demokraside Nirvana'ya ulaşacağız. O en son noktada, artık siki taşağı salar, öyle yaşarız ülkede.

Diğer tartışma kendi iç tartışmalarıdır. Sadece şu kadarını söyleyebilirim, akçeli işlerle ilgilenenler, bundan sonra her zamankinden daha dikkatli olmalı. "Taraf olmayan, bertaraf olur" boşuna söylenmedi. Fidansan dikilmeye, orospuysan sikilmeye ağlanıp, sızlanmayacaksın.

VE DİĞER KARARLAR

Esenler'e, Konya'ya, bilmem nereye çorba çeşmesi diye ucubeleri dikenleri sikeyim.
1.2 milyon Euro alan Neill'ı yaşlı diye gönderip, yerine 2.2 milyon Euro'ya Ujfalusi'yi alan zihniyeti sikeyim.
Nihat Doğan, Serdar Ortaç kadar, hayata dair sorunlardan söz etmeyenleri sikeyim.
Sikindirik metal yığınlarını Lunapark diye dikenleri sikeyim.
Sivas katliamını zamanaşamına getirmeye çalışanları sikeyim.
Ve "Bir daha yazmayacağım" diyen, dilimi sikeyim.
İsteyen de istediğini siksin.

Unutmadan Sadri Şener, bir sus lan! Mahalle karısı gibi "Selçuk aşağı, Selçuk yukarı". 3 milyon Euro'ya almış da, sonra çekip gitmiş de. Siktir git, bonservis parası verdin diye, adamın hayatını mı satın aldın? Köle mi bu adamlar, isteyen istediği yere çekip gider.

Mektup


Sevgili Ozan Abi, 18 yaşındayım. Ozan Abi dememe kızmazsın inşallah. Seni 1 yıldır okuyorum. Diyarbakır'da oturuyoruz biz. Benim dışımda 3 kız kardeşim, bir ablam, 2 tane abim var. Babam belediyede işçi olarak çalışıyor. Annem evhanımı.
Bir tane odamız var evde. Yatak odasısında annem babam ve 3 küçük kız kardeşim kalıyor. Salon gibi olan odada bir abim, ablam bir de ben kalıyorum.

Diyarbakır'a geldin mi bilmiyorum. Güzeldir bizim buralar, hakkaten çok güzel bir yer. İşte sen de biliyorsun yaşadığımız sıkıntıları.

Bizim evde internet yok. İnternet kafede arkadaşlarla oyun oynamaya gideriz. Bir gün, yine oyun oynuyorduk biz, yan masamda oturan biri senin bloğa bakıyordu. Ordaki resmi görünce, merak ettim baktım. Yan masada oturan abiden neyi okuduğunu sordum, karışık bir isim söyledi. Yabancı isimleri öyle iyi bilmiyorum, gittim kağıt aldım ona yazdım. Okudum yazıyı, bizim bölgeden bir üniversite öğrencisi inşaatta çalışırken düşüp ölmüş.

Sonra ben ne zaman internet kafeye gitsem, mutlaka baktım yazdığım kağıttan adresini yazıp. Artık her gün mutlaka bir kez giriyordum. İnternet kafeci Reşit Abi, para almadı benden. Bana böyle oyun için değil de, okumak için girersem para almayacağını söyledi.

Ben senden bir sürü şey öğrendim abi. Hiç tanımadığım, görmediğim bir abim varmış gibi geliyor artık. Bazı olaylar olunca Ozan Abi ne yazacak diye düşünüyorum. Bizim bölgenin insanısın sandım ama bir mail atıp konuştuk ya, hatta inanmadım sana. Kürt olmayıp sanki bizim yaşadıklarımızı yaşıyormuş gibi olmanı çok sevdim abi.

Yazmıyorum demişsin ya abi, valla çok üzüldüm. Sinirden mahalleden bir arkadaşımla kavga ettim. Sonra "Ozan Abi duysa kızardı" dedim kendi kendime barıştık arkadaşla.

Senin için çok güzel, temiz, insan gibisin sen. Hani küfediyorsun ya bir sürü şeye, yemin ediyorum ben de küfrediyorum onlara. Belki bazıları sevmiyor ama inan seviyorum ben. Niye biliyor musun, sen haksıza, zalime, şerefsize küfrediyorsun. Benim anam bile onlara küfrediyor.

Yaz be Ozan Abi. Ben abim yerine koydum seni. Sen yazacaksın, ben öğreneceğim. Sırf ben değil, bir sürü kişi vardır böyle. İstemeyen okusun, ne olacak. Kimse istemese ben istiyorum. Artık kavga etmiyorum, sürserilik yapmıyorum, vaktimi öyle boş boş değerlendirmemeye çalışıyorum. Yemin ederim senin sayende. Namus üstüne, yalanım yok.

Galatasaraylıyım abi. Öyle spor yazısı yazdığında da seviyorum seni. Abi sen ağzına geleni söylüyorsun, doğru bildiğini. O yüzden seviyorum seni. Okuyan çok olsun, herkes öğrensin daha güzel işte. Esas az okuyan olunca üzül.

Bu yazıyı okuduktan sonra da, eğer yazmazsan güzel canın sağolsun senin. Ben yine seni severim. Buralara gelirsen mailim sende var. Ara abi telefonla, misafirim ol, gezeriz, konuşuruz. Hem babama anlattım seni, o da seviyor seni. Tanrı misafirimiz ol abi.

Ozan Abi, bırakma be abi.

İsmet

Şunu okudum, biri karşıma çıkıp ağzına geleni söylese umrumda olmazdı. Vay amına koyayım böyle işin. Ne boktan şey lan bu. Bir insanın hayatında böyle yer etmek, hayatına işlemek nasıl bir sorumluluk böyle?

Uzun süredir ağlayamamıştım. Daha birkaç satır okuyunca koyverdim. İsteyen istediğini söylesin, şöyle bir şeye yanıt vermemek mümkün değildi.

İsmet, eşeklik ettim, mailde yazmayı unuttum. Ben gelemezsem, sen atla gel İstanbul'a.