21 Temmuz 2010

Rica ediyorum dostluk kelimesini kirletmeyin artık


Maç beni yordu o yüzden madde madde gideyim, hem benim için, hem sizin için daha rahat olsun.

1. Bu iki takım 'Dostluk' adını anmasın. Bu ülkedeki yalakalar, yavşaklar dün Alex'i söylediği sözler için neredeyse çarmıha gereceklerdi. Gayet yerinde ve doğru sözlerdi oysa.

Dostluk gibi bir kelime kirletilmesin. Çünkü ülke dahilindeki kelebekler bile Galatasaray ve Fenerbahçe arasında böyle bir kavramın olmadığını biliyor.

Daha başkanları bile yan yana maç seyredemeyen iki kulübün bu kelimeyi kullanması acilen yasaklansın.

2. Galatasaray acilen Baros'u yedeklemek zorunda. Mehmet Batdal iyi hoş çocuk ama Baros'u yedekleyebilecek kapasitede olmadığını gösterdi.

3. Arda, sadece takımın değil sahanın en iyisiydi. Limitinin üstüne çıkan bir performansla oynadı. Olmayınca, olmuyor. Fakat Arda'nın satılmasının konuşulduğu şu günlerde gayet net bir biçimde söyleyebilirim ki, eğer yollanırsa sıradan bir takım haline gelir Galatasaray.

Övdük, ama bunu da söylemezsem olmaz. Arda 4-4-2'yi filan öğrenmesin, bıraksın öyle kalsın. Öğrenmesi gereken en temel şey, eğer rakip birden fazla kişiyle pres yapıyorsa, fırdöndü gibi etrafta döneceğine, gördüğü ilk sarı-kırmızı formalı oyuncuya pas atması.

4. Yeni transferlerden Serdar Özkan haricinde kimseyi beğendiğimi söyleyemem. Ama hazırlık dahilidir, daha çokça yol alınacaktır o yüzden enseyi karartmanın anlamı yok.

5. Eğer rakip Fenerbahçe'yse ve Galatasaray o maçı kazanmak istiyorsa, 90 dakika boyunca kalesine getirmemesi gerekir. Maçta gördüğümüz üzere, bir kez bile geldiklerinde gol atıp, üstüne yatıp maçı kazanma yeteneğine sahipler.

6. Kewell'ın bu takım için ne denli öneme sahip olduğunu tekrar gördüğümüz için mutlu oldum. Bu takımda zekâya sahip tek oyuncu.

7. Mustafa Sarp, Barış ve Ayhan Akman lafım size; üzülerek söylüyorum ama bu takımda oynayabilecek hatta bu takımda yedek olabilecek kapasitede değilsiniz. Hatta ve hatta bu takımın tribünlerinde bile bulunmamanız gerek.

8. Fenerbahçe'de halen bir değişiklik yok. Olur mu? Emin değilim.

9. Bu kadar sevimli laf yeter. Abicim, 75 dakika boyunca 10 kişi kalmış rakibini yeneceksin. Hayır, Fenerbahçe olduğu için değil (Tabii o da var) ama kalenin dibine kadar 20 tane top getirip, altıpas üstünde saçmalıyorsan, olmaz. En azından olmamalı.

10. Galatasaray sürekli olarak defansif oyuncu aramayı bıraksın. Rica ediyorum ve hatta yalvarıyorum G O L C Ü ve K A L E C İ alınsın. Ben her sezon ortasında "Abi aslında iyiyiz ama doğru düzgün kalecimiz yoktu, bir de çok sakatlık yaşadık" cümlesini duymak istemiyorum.

11. Hakeme çelme takmak hangi embesil beyinin ürünü olabilir bilmiyorum. Bu gerizekâlılar yüzünden hakikaten Türkiye'de futboldan soğudum. Bokunu çıkartmışlardı, şimdi süslemesini yapıyorlar. Sarı-kırmızılı olanı da, sarı-lacivert olanı da aynı bokun soyundan geliyor.

12. Türkiye'de yeteri kadar rezil oluyorduk artık ünümüz yurtdışına daha bir sağlam ve emin adımlarla yayılmıştır. Rezil, kepaze ordusundan başka bir şey değiliz.

Sen neyi seçtin?


Sahada onu nasıl bilirsiniz? İzleyenler gayet iyi bilir. Franz Beckenbauer ve Karl Heinz Rummenigge'den sonra Alman futboluna gelmiş en yetenekli futbolcuydu. Futbolu bırakana kadar öyle olmaya devam etti.

Sahada savaşı hiç bırakmayan, 90 dakikanın bir dakikasında bile teslim olmayan bir kişiliği vardı.

Muhtemelen bugün herkes okumuştur haberi. Lothar Matthaeus'un 22 yaşındaki genç eşi tarafından aldatıldığı haberini yani. Liliana Matthaeus bir yatta sevgilisiyle sarmaş dolaş, dudak dudağa görülüyor.

Lothar Matthaeus, Bild'e aynen şunları söylemiş: "Aptal duruma düştüğümü hissettim. Fotoğrafları görünce elim parmağıma gitti. Evlilik yüzüğümüzü çıkarıp attım.

Fotoğraflar yüzüme atılmış bir tokat gibiydi. Ama her şey daha çok yeni. İkimizin yolları ayrıldı."


Devam ediyor; "Futbol sahasında her zaman savaştım fakat bu savaşı kaybettim. Eğer bir eş bu şekilde davranırsa, bilmeli ki bunun geri dönüşü yok."

Futbol kariyeri boyunca savaşmış bir adamın ağzından bu lafları duymak, insanı üzüyor fazlasıyla.

Fotoğrafları görür görmez yaşadığı ruh halini tahmin edebiliyorum. Kuvvetle muhtemel önce inanamıştır, sonra durumu idrak etmeye çabalamıştır, ardından yıkılmıştır.

Bir insanın eşi, sevdiği tarafından aldatılması kadın ya da erkek fark etmeden, yıkıcı tahribatları vardır.

Kimbilir Liliana Matthaeus, birlikte oldukları süre içinde Lothar'a hangi sevgi sözcüklerini söylemiştir. Muhtemelen hayatı boyunca birlikte olmak istediği adam olduğunu, bütün bir ömrünü onu sevmek için geçirebileceğini filan söylemiş olmalı. Tipik sahtekârca aşk kelimeleridir yani.

Büyülü bir şey aşk denilen mefhum. Ama öyle bir an geliyor ki, o büyü birden yok oluyor. Ne için? Bir yatta adamın biriyle kucak kucağa olmak için. Sevgi emek ister cümlesi boşuna söylenmemiştir. Gerçekten emek ister, direnmek ister. Her türden koşula baş eğmeden yoluna devam etmek, yılgınlığa kapılmadan sevdiğinin yanında olabilmektir.

Sevgi ve emeğin anlamını, kendini kurtarmak için, götünü birine dayayan mahlukata anlatmaya çabalamaksa, haliyle büyük bir aptallık.

İşi dramatikleştirip, "Lothar Matthaeus yapılır mı lan bu?" demeyeceğim. Muhtemelen bu postu okuyan biri bunu yaşadı ya da yaşattı karşısındakine. (Umarım olmamıştır)

Ama hayat denen kerameti kendinden menkul, belli bir dönemi geçmek bilmeyen, bir zaman sonraysa nasıl geçtiğini bile anlamadığın bu sanal platformda her şeye göğüs germeyi öğreniyor insan. Yaşadığımız her acı, her sevinç, bizim biz olmamızı sağlıyor. Bazıları yenik düşüyor bu oyun sahnesinde, bazıları ise daha güçlenerek yoluna devam ediyor.

Kimimiz Lothar Matthaeus gibi savaşıyoruz ve savaşmanın önemini anlıyoruz, kimimiz ise Liliana Matthaeus gibi yapılması en kolanı seçip, ruhunu orospuluğa (orospuluk kavramı erkek için de geçerlidir) teslim ediyor.

Bu dünyada ya Lothar Matthaeus olmayı seçeceğiz ya Liliana Matthaeus gibi olmayı. Ahlaken; insanın eşini, sevgilisini haberi bile olmadan aldatmasının ne denli aşağılık bir şey olduğundan dem vurmayacağım. Bunu anlamamış bir insanın, ömür boyu mutlu olabilmesine zaten imkân yok.

Kendine değer katıp, etrafındakileri kendisinin ne denli önemli bir insan olduğunu anlatmaya çabalarken, ruhunun ve kişiliğinin orospulaşmasını zaten algılayabilecek durumda değildir, böylesi bir kadın ya da erkek.

Hayatta hepimiz tercihler yapıyoruz ve yaptığımız bu tercihler bütün bir ömür boyunca, bizi gölge gibi takip ediyor. Ne kadar kaçmaya çabalarsak çabalayalım o gölge hep arkamızdan geliyor.

İnsan her şeyden kaçabilir ama kendi iç sesinden asla ve asla kaçamaz. Katiller, caniler, böylesi orospular neden biteviye devam ederler bu aşağılık şeyleri yapmaya, neden duramazlar; çünkü durdukları andan itibaren o iç ses onların beynini esir almaya başlar. Ve o iç sesi susturabilmek için katilliğe, hırsızlığa, caniliğe, orospuluğa devam ederler. Oysa ki, her yaptıklarında o iç ses biraz daha yüksek sesle bağırmaya başlar. Çıldırtıncaya kadar tekrarlanır beyinlerinin içinde.

Sen kimsin? Liliana Matthaeus mu Lothar Matthaeus mu? Yani bir orospu olmayı mı yoksa savaşçı olmayı mı seçtin?

Lothar'ın asla teslim olacağını sanmıyorum, hele bir orospuya...

Not: Akşam Galatasaray maçında görüşmek üzere, çok fazla futbol dışı konuştuk biraz futbol olsun...

Ahmet Arif


ÖYLE YIKMA

öyle yıkma kendini
öyle mahsun, öyle garip...
nerede olursan ol
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne
tükür yüzüne celladın
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile
tırnak ile, diş ile
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni!

Önceki gün, bir şarkı dinlerken aklıma geldi. Türk şiiri için en büyük kayıplardan biridir, geriye sadece bir kitap bırakması.

Colin Kazım her yerde protesto edilmeli


Bahçesindeki pitbull'ların önüne, süt kuzularını atarak, onların kuzuları parçalamasını izliyormuş, bira içerek.

Çocukluğunda ciddi bir travma geçirmiş olmalı, bu sapık. Türkiye'de barındırılmaması gerektiğini düşünüyorum, böylesi bir manyağın.

Ağzıma geleni söylüyorum ama bir dönem küfür etmemeyi planlıyorum, üstümdeki sakinliği korumam için.

Acilen İngiltere'ye yani ülkesine gönderilmeli. Böyle bir manyağın toplumdan acilen uzaklaştırılması gerekiyor. Herkesin bu pisliğe karşı bir tepki geliştirmesi lazım.

Cidden küfür etmeyeceğim... Bak o kadar büyük söylüyorum, Meriç yazı yazsa bile etmeyeceğim. Dur bakalım nereye kadar kasacağım..