7 Mart 2012

Su akar yatağını bulur



O kadar yıl, önünden tonla ölüm, işkence, tecavüz haberi geçince mesleki bozulmaya uğruyor insan. Önüne her gelen haberde yüreğin titremiyor, içinden bir şey geçmiyor, etrafı kırıp parçalamak isteği duymuyorsun.

Ama bu haberi okuyunca, içimden bir şeylerin akıp gittiğini hissettim.

22 yaşında genç bir adam, sevdiği kız gelin arabasıyla evinin önünden geçerken, aklını yitiriyor ve annesiyle birlikte bir harabede yaşamaya başlıyor. 3 ayda 150 TL'lik yardım alıyorlar ve kapısı, penceresi bile olmayan bir evde soğuktan korunmak için köpeklerle birlikte yatıyorlar.

Aşk nedir, nasıldır, ne kadar sürer bilmiyorum. Emin olduğum bir şey varsa, aşkın bir süre sonra yok olup gittiğidir. Yüreğinde fırtınalar kopartan, kalbinin yerinden çıkacakmış gibi atmasını sağlayan kişiye karşı, vakit geçtikçe aynı şeyleri hissetmemeye başlıyorsun.

Yıllar önceydi, bir muhabir mikrofon uzatmış "Aşk nedir?" diye soruyor, herkes kendince yanıtlıyordu. Yaşı en fazla 10 olan bir ayakkabı boyacısı, hayatımda duyduğum en güzel cevabı verdi; "Seversin, seversin kavuşamazsın. Aşk odur işte" diye.

Bir insanın aklını kaçırmasına neden olabilecek ne kadar şey var acaba bu boktan hayatta?

Sevdiğin insanın bir başkasıyla evlenmesiyle, kaç kişi kendi hayatından vaçgeçer. Mantıklı mı, değil mi, doğru mu, yanlış mı v.s. v.s?

Bu kadar yıldan sonra şunu gördüm, hayatta kimse vazgeçilmez değil. Bazı şeyleri zorlamamak lazım. Zorladıkça daha kötüye gidiyor ve daha içinden çıkılmaz hal almaya başlıyor.

Şükrü Kurhan, sevdiği kız için aklını yitirmiş. Bugün, kapısı, penceresi bile olmayan bu adamın yanında sadece ve sadece anası var.

O yüzden şu hayatta annem dışında karşısında eğilip büküleceğim kimse yok. İnanın değmiyor, değmez de.

Üstad söylemiş, benim üstüne lafım yok: "Kendine iyi bak, beni düşünme. Su akar yatağını bulur."

Dinleyin işte

Gerçek bir 'adam' portresi


Galatasaray'ın Euroleague vizesi aldığı Lietuvos Rytas maçı sonrasında, "Peki bundan sonraki planlarınız ne?" sorusuna verdiği, "Şimdi bir kadeh şarap içeceğim ve daha sonra Euroleague hakkında düşüneceğim" yanıtı duyduktan sonra daha çok sevdim Oktay Mahmuti'yi.

Açıkçası hayatıyla ilgili çok şey bilmiyordum, genel geçer bilgiler dışında. Bir arkadaş, bildiklerini paylaşınca, sizin de okumanız gerektiğini düşündüm.

6 Mart 1968'te Üsküp'te doğan Oktay Mahmuti, küçük yaşlardan itibaren basketbola büyük bir sevda ile bağlanmış. Önce oyuncu olmayı denemiş. Lise takımında oynamış ama bir yeteneği olmadığını görünce, başka bir yola girmek için sürekli basketbol hakkında okumaya başlar ve koç olmaya karar verir.

Üsküp'te Rabotnicki kulübünün altyapısında çok genç yaşlarda, ıvır-zıvır işlerle kariyerinin ilk adımlarını atar. Bir taraftan da eğitimini sürdürür.

Yugoslavya'da iç savaşın patlak vermesiyle Oktay Mahmuti ülkesinden ayrılmak zorunda kalır ve yolu Türkiye'ye düşer. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nden kabul alarak, İstanbul'a gelir.

Maddi olanaksızlar içinde, yabancı bir ülkede tek başına kalan Mahmuti, bu dönemde İstanbul'daki basketbol takımlarının antrenmanlarını takip etmeye başlar ve Efes Pilsen genç takımının hocası Aydın Örs ile tanışır. Aydın Örs, sürekli antrenmanları izleyen Makedon gençle, bol bol sohbet eder. Mahmuti'ye yardımcı olmak için kapanma noktasındaki Eczacıbaşı altyapısında yardımcı koçluk görevi ayarlar.

Aynı yıl, Efes Pilsen'de Aydın Örs, A Takım koçluğuna getirilir. Örs, teknik patronu olduğu Efes Pilsen'e yeni bir takım oluşturmak için Oktay Mahmuti'nin kendisine öve öve bitiremediği adı o güne dek hiç duyulmamış Makedon genç bir oyun kurucuyu denemeye karar verir. Senelik 50 bin dolar ücret karşılığında Petar Naumoski, Efes Pilsen forması giymeye başlar.

Eczacıbaşı, basketbol şubesini kapatmaya karar verince, Oktay Mahmuti de Efes Pilsen'de görev almaya başlar. Hem Naumoski'nin tercümanlığını hem de altyapı sorumluluğunu üstlenen Oktay Hoca, göreve gelir gelmez yıldız takımında boyu 2 metrelik bir genci keşfeder. Daha önceleri boyundan ötürü sürekli uzun oyuncu olarak oynatılan bu genci, direkt guard pozisyonunda oynatmaya başlar.

Başlangıçta, 2 metrelik bu genç de, yerini yadırgar ve yıldız takım kötü sonuçlar almaya başlar. Oktay Mahmuti kendisine "Bu boydaki çocuktan guard olur mu?" eleştirilerine "Bu çocuğun çok özel oyunculuk yetenekleri var. Guard olsun diye değil oyun bilgisini ve karar yeteneğini geliştirsin diye guard oynatıyorum" yanıtını verir. Bu genç, hepinizin tahmin ettiği gibi Hidayet Türkoğlu'dur.

Sonrasında Efes Pilsen A takımının başına geçer. Ardından İtalya'ya gider ve Benetton Treviso'da 2 yıl geçirir ve kendine uygun bir teklif gelmediği için bir sene kadar aktif koçluk hayatına ara verir.

2010 yılında önüne bir proje konur ve Türkiye'ye basketbolu sevdiren ancak senelerdir başarılı olamayan Galatasaray'dan gelen teklifi kabul eder.

Galatasaray'ın o dönemdeki yöneticisi Hakan Üstünberk ile 3 yıla yayılan bir plan yaparlar ve ümit milli takım seviyesindeki gençleri transfer etmeye başlarlar. Galatasaray ile anlaşma imzalamasından çok kısa süre sonra Barcelona, kendisine resmi teklif yapar.

Oktay Mahmuti, yeni bir sözleşmeye imza attığı için, Barcelona, teklifini Galatasaray Basketbol Şubesi'ne gönderir. Hakan Üstünberk, bu çok önemli görevi, Oktay Mahmudi'ye bildirir. Oktay Mahmuti, Hakan Üstünberk'e "Size söz verdim, birlikte plan yapmaya başladık. Sözümden dönemem ve kimseyi yarıda bırakamam" diyerek, teklif için teşekkür eder ve yoluna Galatasaray'da devam edeceğini belirtir.

Hakan Üstünberk, Mahmuti'nin bu tavrından çok etkilenir ve sözleşmesinde iyileştirme yapmak için Oktay Hoca'ya yeni bir teklif sunar.

Oktay Mahmuti, hiç düşünmeden iyileştirme için teşekkür eder ama kendisine bir teklif geldiği için daha önce anlaştığı bedelin üzerinde bir ücret almayı etik bulmadığını belirtir.

Sonrasında play-off finalinde şampiyonluğun kılpayı kaçması ve Galatasaray'ın seneler sonra bir kupayla sezonu açması gelir.

Oktay Mahmuti, senelerdir uyuyan devi uyandırdı. İki yıl önce Euroleague'ye katılacağımızı biri söylese, "Hadi canım sen de!" derdim. Ancak rüya gibi bir sezon geçirdik. Türkiye'de işler şu an için yolunda gidiyor, şampiyonluğun en büyük favorisi biziz ve rakiplerin bütçelerinin yarısı kadar bile değiliz.

Oktay Mahmuti'nin nasıl biri olduğunu görmek açısından şunu da bilmekte fayda var. Özellikle yağmurlu havalarda Mahmuti, otostop yapan taraftarları arabasına alıyor. Kendisine 'güvenlik' için bunun yanlış olduğunu söyleyen yöneticilere, "İstanbul'a ilk geldiğimde yağmurda Abdi İpekçi'den eve arabasız çok döndüm. Ne kadar zor olduğunu bilirim" der. Bir gün Abdi İpekçi'den otostop yaparken, Oktay Mahmuti'nin arabasına binerseniz şaşırmayın.

Bazı insanlar, hayatta her şeyi hak ediyor. Oktay Mahmuti de, bunlardan biri. Alın teri dökerek, emek sarfederek, çok çalışarak, tırnaklarıyla kazıya kazıya bulunduğu yere gelmiş.

Yolumuz hiç ayrılmasın Oktay Hoca. Çünkü sen bize çok yakıştın...


Teşekkür: Bana bu yazıyı gönderen Selim Sanver'e teşekkürü borç bilirim.