6 Nisan 2010

Telekulaktan, 'eyvallah'a yolculuk


Her televizyonda topluluk gördüğünde "Bugüne kadar iki-üç kez İddaa oynadım"diye sallarsın. Bilenler, tanıyanlar kumarbazlık çizgisinde olduğunu gayet iyi bilir.

Her programında doğruluktan, dürüstlükten söz edersin, futbol hayatında kendini ceza alanı içine uçan halı gibi çokça bırakmışlığını bolca izledim.

En yakın arkadaşlarından birinin telefonlarını dinlettiğin ortaya çıktı. Ne diyeyim ki, buna? Edecek tonla kelime var. Sadece şu nedenden ötürü bile, ben böyle bir durumda yakalansam bir daha değil televizyona çıkmayı, insan içine çıkamam.

Ama burası Türkiye. Hırsızlar cirit atıyor, katiller alem yapıyor. Sen yine çıkarsın televizyona yine yaparsın yorumunu, yine efendi adam, tarafsız adam şiarıyla ortalarda dolanırsın.

Bir insan, neden en yakın arkadaşının (en yakın olmasa da) telefonlarını dinletir ki? Daha bir hafta bile olmadı, halı sahada top oynadın.

Ya neyse, hakikaten hiç yazasım gelmiyor içimden. Dibine kadar çirkefliğin içindeyiz, toplum olarak. Futbolu, siyaseti, bakkalı, kasabı herkes birinin arkasına geçip düdüklemeye çabalıyor.

Yazdığım şey için kendimden utandım. 18 yaşında çocuğun biri dersane parasını ödeyemediği için annesinin hapise girmesine intiharla yanıt veriyor. Bu ülkede her gün onlarca insan intihar ediyor, biz haberci diye geçinip içlerinden en acılısı, en dramatik olanını cımbızlayıp koyuyoruz sayfalara.

Her gün onlarca insan borç-harç meselesinden intihar ediyor, bu ülke hâlâ Anayasa konuşuyor, Ergenekon, Balyoz derdine düşüyor. Bu Allah'ın belası ülkede insanlar hâlâ neleri tartışıyor, komşusu intihar ederken, yakını ölürken. Biz aynı derede kaç kez yıkanacağız? Ne zaman anlayacağız bazı şeyleri?

Bir süre yazmak istemiyorum bloğa..