25 Ekim 2009

'Piç Emre'


Boşuna senelerce "Piç Emre" diye bağırmamış, Fenerbahçe tribünleri, bu maçla anlamış olduk.

Söyleyen ben değilim, Fenerbahçe tribünleriydi. Ben sadece onların ne diye bağırdıklarını yazdım.

Bünyamin de, en münasip tarafına kına yaksın. Baros'un ayak bileğindeki tarak kemiği iki yerinden kırılmış.

Fotoğraftaki pozisyonun başlangıcı, ne yazık ki bu ülkede doğru düzgün fotoğrafçı olmadığı için pozisyonun devamındaki insanlık dışı faulü görüntüleyememiş.

İzlemekten sıkıldım artık


Yine bir Şükrü Saraçoğlu klasiği izledik. Maç başlamadan önce Baroni ve Arda kavgası izledik. Sonrasında yardımcı hakemin kafası yarıldı. Zaten bu iki olay, sahada neler yaşanacağını az-çok gösterdi.

Maç başladı net ofsayt bir gol ve maç bitti. Çünkü hemen her maçta benzeri bir şey oluyor ve Fenerbahçe Kadıköy'de 1-0 önde başlıyor maça. Muhtemelen yine şampiyonluk kutlamaları başlamıştır Kadıköy'de.

Maç içinde izlediklerimiz biraz daha farklıydı. 90 dakika boyunca Leo Franco'nun gözüne tutulan lazer, Keita başta olmak üzere dayak yiyen Galatasaraylı futbolcular, her taç ve her kornerde sahaya atılan maddeler...

Şu senelerdir dönen "Fenerbahçe Kadıköy'de üstün" geyiğinin temel sebeplerini tekrar tekrar yaşıyoruz. Kimse bıkıp usanmadan seyrediyor olanları.

Maçı sportif anlamda irdelemek gereksiz fakat şunu söylemekte fayda var. Skor 2-0'a taşındıktan sonra oynanan oyun Galatasaray açısından çok üvitvardı. Futbol oynayan ve futbol oynamak isteyen takım Galatasaray'dı ama Keita sinir harbine dayanamadı ve büyük bir sorumsuzlukla takımı 10 kişi bıraktı. Zaten o dakikadan sonra da, skor kendini belli etti.

Fenerbahçe'nin maçın başından sonuna kadar uyguladığı pres, orta alandaki hakimiyetinin hakkını teslim etmek gerekir.

Bu yaşananlara izin verildiği sürece, o statta daha 10 değil 110 yıl Galatasaray galibiyeti görmek imkânsız. Terörize edilmiş taraftar ve futbolcu topluluğu orada bir Galatasaray galibiyet yaşatmak kimseye.

İşin hakem faktörü dejavu yaşatır cinsten. Atılan gol tartışmasız ofsay, yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü üzere de penaltı, penaltı değil. Daha maçın 2. dakikasında Baros'un sakatlandığı pozisyonda sarı kart gelmedi, maçın içinde Baroni'nin Arda'ya yaptığı üç faulin hiçbirinde sarı kart göstermedi, keza Kazım'ın her pozisyonda kendisini atması da dahil. Keita'nın kırmızı kartı her ne kadar doğruysa, Baroni'nin Arda'ya attığı yumrukta verilmeyen kırmızı kart da o kadar yanlıştı.

Ama alıştık Kadıköy'de Bünyamin ve benzerlerine. "Yardımcısının kafasına atılan keşke Bünyamin'in kendisine atılsaymış" diyesi geliyor insanın. Zaten polisleri de sevmem...

Fark 5 puana çıktı yeniden. Ekim-Mayıs dönemi düşünüldüğünde çok da önemli bir rakam olmadığını düşünüyorum, değil de.

Son söz Arda'ya olsun. Arda bu takımın kaptanı ve büyük bir sorumluluk verildi kendisine. İki yıldır Fenerbahçe maçlarında gösterdiği itici tavır, sürekli kavga içinde olması son derece çirkin. Galatasaraylılığını göstermek istiyorsa; kavgayla, itiş kakışla değil sahada oynadığı futbolla yapmalı.

Arda'nın oyundan çıkıp, Keita'nın atılmasına kadarki sürede Galatasaray çok daha iyi futbol oynadı. Yakın bir dönemde "Ardasız Galatasaray daha iyi oynuyor" tartışmaları yaşanırsa şaşırmayacağım çünkü Dinamo Bükreş maçı ve biraz önce yazdığım kısa süredeki futbol bunu doğrular biçimdeydi.

En son söz: Kazanan hep haklıdır bu ülkede. O yüzden bunların hiçbiri konuşulmayacak. Ne ofsayt gol, ne olmayan penaltı. Maç bitti, üstüne bir bardak su içsin Galatasaraylılar. Fenerbahçeliler de, her yıl yaptıkları gibi delicesine kutlasınlar, şampiyonluk yerine. Kasımlar sizin, Mayıslar bizim olsun sözü an itibariyle Ekimler sizin Mayıslar bizim şeklinde değiştirilmiş bulunuyor, benim tarafımdan....

AZ Alkmaar satılıyor


Şu kriz denen olgu, hayatın her alanını vurduğu gibi futbol kulüplerini de fena vurdu. Vurulanlardan biri Az Alkmaar. Kulübün ana sponsoru DSB Bankası'nın iflas etmesinin ardından 40 milyon Euro gibi bir fiyata satışa çıkartıldı.

Hollanda'nın Ticaret Gazetesi Quote'nin internet sitesindeki habere göre, kulübün 35 milyon Euro'ya da satılabileceği belirtilmiş.

İflasını kısa süre önce açıklayan DSB Bankası'nın sahibi -aynı zamanda kulüp sahibi- Dirk Scheringa'nın tüm mal varlığına el konuldu. Haliyle, el konulan malvarlıklarının arasında AZ Alkmaar da bulunuyor.

Sen bir önceki sezon şampiyon ol, bir sezon bile geçmeden satışa çıkartılsın. Rakam ilginç tabii. Maksimim 40 milyon Euro. Yıldırım Demirören, Tabata'yı almayıp üstüne biraz para eklese bir şampiyon takımı daha olur.