10 Mart 2011

Bu ülkenin sorunu din


Akp'nin Ünye yöneticilerinden Süleyman Demirci "Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır." demiş.

Bu zihniyetteki tiplerin, cinsellik konusundaki bastırılmışlığı böyle açıklamalarla daha bir dışavuruyor. Kadına karşı içlerinde daimi bir nefret var.

Nefretin nedenlerinden biri, eli yüzü düzgün hiçbir kadının bu tiplere bakmamasından kaynaklanıyor. Çocukluğundan beri gördüğü her kadın hakkında türlü çeşitli cinsel fanteziler üretiyor. Okulda öğretmen, apartmanda komşu, işyerinde sekreter, sokakta her önüne gelen...

Yaş 20'lere geldiğinde askere gidiyor, askerden hemen sonra ailesinin belirlediği bir kadınla evleniyor. Kendi yaşantılarına uyan, olmayan hayat felsefelerine uygun, hanım hanımcık (!), namuslu (!), iffetli (!) kadınlarla evlendiriliyorlar.

Tabii herifteki bastırılmış cinsel duygular, evlendiğinde körelmiyor. Tam tersi şaha kalkıyor. Zaten o yüzden Türkiye'de en yoğun yaşanan tecavüz biçimi aile içi yani ensest tecavüz.

Bu sakat ve iğrenç zihniyet için 10 yaşındaki kız çocuğu evlenilebilir olduğu için kendi çocuklarına da tecavüz etmekten geri kalmıyorlar.

Örtülü-örtüsüz kadın ayrımı ayrı bir vaka zaten. Başı açık her kadın için açık açık 'orospu' diyor. Orospu diyemiyor tabii ama kendince cinlik yapıp satılık ya da kiralık olduğunu söylüyor. Bunun ne anlama geldiğini herkes az-çok biliyor.

Hadi, başı açık tüm kadınlar orospu, peki o zaman bu ülkede neden tecavüz mağdurlarının yüzde 70'i kırsal kesimde ve örtülü kadınlar?

Madem örtülü kadınlar kiralık ya da satılık değil o halde bunun bir açıklaması olmalı.

Açıklaması bu gibi ayıların taşı bulsa taşı sikeceğidir. Bunlar için örtülü-örtüsüz, çoluk-çocuk fark etmiyor. Ayırt etmeden her kadına cinsel istek duyuyorlar ve eğer fırsatını bulursa da tecavüz ediyor. Tecavüz etmese de, eş diye koynuna alıyor.

Acayip bir coğrafya bizimkisi. Ülkede coğrafi açıdan her şey bulabilmek mümkün ama insan malzemesi zayıf hatta hastalıklı ve sapık ruhlu.

Meseleyi Akp'yle ilişkilendirmemek gerekir sadece. Bu ülkenin erkeklerinin pek çoğu benzer şeyler düşünüyor. O yüzdendir ki "Taburede ayağı yere değdi mi?" diye geyik yapılır, "Madem Türksün, göster ürksün" diye böbürlenilir.

İsteyen kızsın, delirsin; isteyen öfkelensin. Bu ülkenin temel sorunu dindir. Bunu açık açık ortaya koymak lazım.

Tüm Müslüman ülkelerde benzer davranışları, benzer söylemleri ve benzer sorunları görmek mümkün. Eklemek lazım, sorun sadece Müslümanlık da değil ama dünya coğrafyasında sorunlu olmayan tek bir Müslüman ülke bile yok, onu da görmek gerekir.

Zaten sırf bu yüzden bu ülkede din dersi halen zorunlu olarak okutulmaktadır. Aptal ve sığ nesiller yetiştirmek için.

Bu cümle üstüne çok kişi laf edecek, çok kişi küfredecektir. Şimdiden gardımı aldım, hazırım.

12 yaşındaki çocuğa tecavüz eden Hüseyin Üzmez'den bu ülkede bir tane yok.
Süleyman Demirci'den bu ülkede bir tane yok.
"Sen dekolte giyersen tecavüz sürpriz olmaz" diyen Prof. Orhan Çeker'den bir tane yok.

Küfür edeceklere, ben de kallavi cümleler hazırladım, ona göre yaratıcı olun...

En azından karnımdan konuşmuyorum. Herkes samimi olsun ve düşüncesini söylesin. Blog için değil, genel anlamda...

Filistin için bir futbol maçının önemi


Filistin, tarihinde ilk kez bir futbol maçını ülkesinin topraklarında oynadı.

Kendi topraklarında hapsedilen, hayattan ve dünyadan uzaklaştırılmaya çalışılan bu insanlara yapılanları, bütün dünya izliyor.

Birkaç bayat beyanat, inandırıcılıktan uzak kınama mesajları hepsi o kadar.

Bir futbol maçı yapmak için bile yılları beklediler.

Maçın skoru 6-5 Filistin aleyhine. Ama önemli olan skor değil. Kendi bayrakları altında oynadıkları bir maç İsrail işgalinin sona ermesi için bir umut ışığı.

Burada kaplan kesilen, Filistin fatihlerinin aklına hiç mi gelmedi bugüne kadar orada bir milli maç yapmak?

Gerçi onların aklına İsrail'le yapılan anlaşmalar, Filistin'in dünyayla bağlantısının kesilmesi de gelmiyor.

Dedim ya, bayat beyanat ve hamasetten başka bir bok bilmezler.

'One Minute'dan bu yana geçen zamanda İsrail'le onlarca askeri ve ticari anlaşma imzalandı.

Bayılıyoruz hamasete, bayılıyoruz aptal gibi olan biteni izlemeye. Şu kafa tasımızın içindekini ne zaman kullanmaya başlayacağız, ne zaman onunla haşır neşir olacağız?

Emma Goldman'ın dediği gibi "Oy vermek bir şeyleri değiştirmeye yetseydi yasaklanırdı."

Bu havada onları unutmayalım


Bu tip havalardan en çok bu hayvanlar etkileniyor. Yiyecek ve içecek bulmaları zorlaşıyor.

Bir yoğurt kabına biraz ekmek doğrayın ve içine de su koyun. Kapınızın önünde kalmasında hiçbir zararı olmaz.

Ya da pencerenizin kenarına; serçeler, güvercinler ve kumrular için bulgur, buğday gibi yiyecekler koyun.

Onların kısıtlanan yaşam alanlarını işkencehaneye çevirmeyelim. Herkesin elinden bir şey gelir..

Onları unutmayalım.