14 Ekim 2014

Fatih Terim için deniz bitti, kara göründü


Çok uzun zamandır yazıyı sallayıp duruyorum, açtığım tarih, 27 Temmuz. İnanmazsanız printscreen de koyarım. Fatih Terim Galatasaray’dan ayrılıp, Milli Takım’a kapak attıktan sonra, ‘zamanı var’ deyip durdum. Zamanı bugünmüş.

Yazıyı okumadan önce, bu bloğu da hiç okumadıysan, açık ve net belirteyim, ona göre devam et. Fatih Terim’i sevmiyorum, hoşlanmıyorum, hazzetmiyorum. Bu hislerim, Galatasaray’dan ayrıldığı için değil, 4 sene üst üste şampiyon olurken de sevmedim, UEFA Kupası’nı aldığı zaman da. Benim için pek çok sebebi var, neden sayıp yormak istemiyorum ne seni, ne kendimi.

Sevenlerinin sayısı her geçen gün daha da azalıyor, hatta sevginin nefrete dönüştüğü pek çok insan var. Onları her gördüğümde, Fatih Terim’i neden sevmediğimi daha iyi anlıyorum, verdiğim kararın erken olması beni sevindiriyor.

Galatasaray ilginç bir kulüp. Bugüne kadar, ona aldığından daha fazla veren çok fazla isim tanımıyorum. Ama her ayrılan, aldığından daha fazlasını verdiğini iddia ediyor. ‘Vefa’ muhabbetleri bir türlü bitip tükenmiyor. Ayrılıp da sallamayan, laf etmeyen neredeyse yok gibi. İnsan ister istemez düşünüyor, sorguluyor, ‘ulan acaba doğru mu?’ diye. Yakınanlara bir bakıyorsun, ciğeri beş para etmez adamlar. Milyonlarca dolar kazandıktan sonra bile, bugün kapılandıkları yerlere Galatasaray sayesinde gelmişler. Galatasaray, konuşmayı bilmeyen adamları gazeteci, yorumcu, teknik direktör, antrenör, yönetici yaptı ama onlar hâlâ sallayıp duruyor.

Fatih Terim’in 3. ayrılığında, herkes saflarını tuttu. Kimisi ihanete uğradığını düşündü, kimisi Terim’e ihanet edildiğini düşündü. Bunun sonu asla gelmez de. Benim gördüğüm şey, Fatih Terim’in açık, aleni biçimde Galatasaray’ı sattığıdır. O ‘bunu’ dedi, beriki ‘şunu’ dediden söz etmiyorum. Aysal haklıymış, Terim haklıymış umrumda bile değil. Fatih Terim’in Galatasaray’ı ilk kez satmadığını biliyorum çünkü. 2000 yılında neden gitti, otur sorgula.

Fatih Terim, Çek Cumhuriyeti maçı öncesinde düzenlediği basın toplantısında, ‘ben aslında dostlarımdan korkmalıyım’ dedi. İnsanın etrafına bunca asalak, bunca yalaka doluştuğunda herkesi dost gibi görüyor olsa gerek. Kimsenin kendisini eleştirmediği, herkesin ‘aslansın, kaplansın, büyüksün hoca’ dediği o ‘dostlar’ aslında kalabalığın ortasında yapayalnız, tek başına olduğunun göstergesidir. Soran yok, sorgulayan yok, eleştiren yok. Bunların hepsi Fatih Terim’in sözümona dostları. Ehh hatrı sayılır derecede taraftar da, böyle düşününce, kendisi bir tür tanrı kompleksinde yaşaması son derece doğal.

Oysa dost eleştirir, yerer, ikaz eder, ‘yapma’ der, ‘bu yanlış’ der. ‘Dostum’ dediğin insanlar eğer bunu yapmıyorsa ‘dost’ değildir, olamaz da. 61 yaşındaki bir adamın, önce dost kavramını öğrenmesi gerek ki, kimin dost, kimin düşman olduğunu etraflıca değerlendirebilsin.

Bir milli takım düşünün; biri ırkçılık yapıyor, koluna kaptanlık bandı takılıyor, öteki gazeteci tehdit ediyor hiç yaşanmamış gibi hayat normal seyrinde devam ediyor, biri arkadaşına silah çekiyor, olayın üstü kapatılıyor, ağzına silah dayananın babası konuşunca ‘siz hasta mısınız?’ diye sorgulanıyor.

Her türlü ahlaksızlık, terbiyesizlik, öylesine normalleştirildi ki, bunların hepsinin sıradan olaylar olduğunu düşünmeye başlıyoruz bir süre sonra. Ehh haksız da sayılmazlar, ülkeyi hırsızlar, dolandırıcılar, katiller yönetiyor, halkın neredeyse yarısı bu haysiyet yoksunlarının arkasında duruyor, desteğini hiç çekmiyor.

Halen Fatih Terim’in arkasında duranların da yaptığı tam olarak bu işte.

Fatih Terim ‘konuşacağım’ deyip susuyor, desteğe devam ediyorlar.
Fatih Terim, şikeyi, ırkçılığı yok sayanlarla kol kola girip imza atıyor, bunlar yine ‘aslan hocam’ diye arkasında durmaya devam ediyor.
Fatih Terim, birine silah çekmiş adamı milli takıma alıyor, bunlar halen arkasında.

Bunun adı sevgi değil, bunun adı koşulsuz tapınmadır. Fatih Terim ne yaparsa yapsın, bunlar o tapınmadan vazgeçmeyecek, destekleyecek, hep haklı bulacak.

Hamasetle, kabadayılıkla, ‘atar’lı tavrıyla, karşısındaki herkesi küçümseyen tavrıyla, faşistlik noktasındaki milliyetçiliğiyle, kompleksli halleriyle, bilimsellikten uzak, eski, köhne fikirleriyle, gücün yanında duran tavrıyla Fatih Terim, aslında tam da bu ülkenin spor kahramanı.

Şu son cümle, ne kadar birini, bir fikre, yaşadıklarımızı hatırlattı değil mi?

Yeniden dizayn edilen ve çerçevesi çizilen yeni Türkiye’ye bir spor kahramanı gerekiyordu, işte seçilen insan da Fatih Terim oldu.

Oysa Fatih Terim, Piontek olmasa bir bok değildi. Tıfıllar hatırlamaz ama Piontek denen adam Tanju Çolak, Rıdvan Dilmen gibi o dönemin efsane oyuncularını kadroya almayıp, kimsenin adını bile duymadığı Hakan Şükür’ü kadroya aldı, daha ilk maçında Tugay Kerimoğlu'na şans verdi, Okan Buruk’u, Abdullah Ercan’ı oynatan Piontek’ti. Ama bu ülkede her yabancıya yapılan Piontek’e de yapıldı ve pastanın kaymağını yiyen Terim oldu.

Fatih Terim, Hagi olmasa bir bok değildi. Kimbilir hangi ismini bilmediğimiz adamı iteleyecekti ama transferine karşı çıktığı Hagi, onu Fatih Terim yapan adam oldu.

Hep doğru Fatih Terim. Cecchi Gori yanlıştı, Galliani yanlıştı, Ünal Aysal yanlıştı, herkes yanlıştı, tek doğru Fatih Terim’di. Yere göğe sığdıramadığı egosuyla herkesi ezmeye çalıştı. Kendinden güçsüz olanları ezdi ama ‘mağrur olma padişahım senden büyük allah var’ derler ya, işte herkese dişi kesmedi.

Fatih Terim, en büyük yanlışı, kendisini ölesiye seven Galatasaray taraftarını karşısına alarak yaptı. Elbette halen arkasında duranlar, taparcasına sevenler yok değil ama her geçen gün sayısal olarak azınlık olduklarının onlar da farkında.

Kader arkadaşı Yıldırım Demirören’le verdiği pozlar, ona yönelen protestolarda göğüs germesi, zaten antipatik olan Fatih Terim’i, onu sevenler gözünde de dayanılması güç bir adam haline getiriyor.

Fatih Terim için deniz bitiyor ve kara görünüyor. Elbette bu ülkede, böylesine ilişkileri olan bir adamın işsiz kalması mümkün değil. En kötü Başakşehir, hadi bilemedin Kasımpaşa, hiç olmadı Lig TV yorumculuğu ile yine yolunu bulur ama artık sevgisizlik çemberinde dönüp dolaşır. Çünkü Fatih Terim yapısındaki adamlar, varlıkları güçle doğru orantılıdır. Ormanda yaşlanan aslanların, genç aslanlar tarafından infaz edilmesi gibi, o da bir gün yok olup gidecek. Camiasını satıp, bugün yanında olduğunu sandığı iktidar, birkaç genç aslanla işini bitirecek ve o gün yanında kimse olmayacak.

Kişisel olarak, başarısızlığı, Fatih Terim’le gelecek başarıya tercih ederim. Bunu söylediğim için çok kişi kızabilir, küfredebilir ama Fatih Terim ve onun gibi insanlardan hoşlanmıyorum. Er ya da geç defolarının ortaya çıkacağını düşünüyorum, tıpkı Fatih Terim’de olduğu gibi.

Bunları salt başarısız olduğu için filan yazmıyorum, yazmadım da. Başarılı olup, olması umrumda bile değil. Ne isterse yapsın, nerede ne kadar başarılı olursa olsun ama Galatasaray’dan çok ama çok uzak olsun, bir daha yolu asla Galatasaray’la kesişmesin.

Benim bütün eleştirilerimi bir kenara bırak; Galatasaray’ın başındayken yabancı kuralını eleştirip, kader ortağına imzayı attıktan sonra ağzını açmamasını, ‘bunlarla uğraşacağım’ dediği adamlarla el ele kol kola gezinmesini, arkadaşlarına silah çeken adama kol kanat germesini, para uğruna Tayyip Erdoğan gibi bir herifle pozlar vermesini eğer içine sindiriyorsan, sen de ciğeri beş para etmez şahsiyetsizin tekisin. Haybeye okudun demektir bu yazıyı. Bu yazıyı yazdığım için sen bana küfret yine ama şunu bil ki, bir gün sen benden daha fazla küfredeceksin Fatih Terim denen adama.

Letonyalı maçından önce gazeteci soruyor; ‘Korner çalışıyor musunuz?’ diye, Fatih Terim yanıt veriyor, “Yok gol yemek için çalışıyoruz” diye. Türkiye insanı balık hafızasıyla meşhurdur. Bundan 5 yıl önce bir Boşnak gazeteci soruyor, “İstifa edecek misiniz?” diye ve Fatih Terim yanıt veriyor, “Hele bir siz Dünya Kupası'na gidin de benim ne yapacağımı ajanslardan öğrenirsiniz” diye.

Bunu iki sebepten yazdım. Biri aradan yıllar geçse de, işler kötüye gittiğinde, küstahlaşıyor ve o tavrı benim, kendisinden nefret sebebim. Diğeri ise, bazı arkadaşlar 'gazeteci dalga geçmek için sordu' türünden savunmalar yaptı, gazeteci her soruyu sorar. Fatih Terim'in derdi, soru değil, işlerin boktan gitmesinden kendini uzak tutmak. İlk değil yani!

Ulan daha yeni yazdın diyenler için yazı şurada. Hep aynı şeyleri düşündüm Fatih Terim için ve bundan sonra da hep aynı şeyleri düşeneceğim. Çünkü o meşhur ‘şark kurnazı’ tabirinin futbol dünyasındaki yansımalarından biri. Hadi bakalım, Galatasaraylılar yanıt versin, Fatih Terim şike için ne dedi? Hiç ağzını açtı mı, konuştu mu? Verebilecek yanıtınız yok değil mi?

Gerilimle, kaosla, hamasetle, nefretle, ‘haydi aslanlar’ vs. demekle bu işler yapılmıyor. Futbol ya da başka bir spor fark etmez; bilimsellikten, gelişmeleri takip etmekten, kendini yenilemekten uzaksan başarılı olabilirsin ama rakibini küçük görüyorsan, aşağılıyorsan ve kendini dağların tepesinde görüyorsan, ‘her şeyi ben biliyorum’ tavrıyla 90’larda ezbere alınmış ve artık geçerliliği kalmamış yöntemlerle sadece ‘ben yaptım’ diyorsan, kaybetmeye mahkûmsun. Sonuç ortada, ülke insanının nefretini kazanmış bir milli takım ve alınan sonuçlar, oynanan futbol.

Ama işte, tam olarak Yeni Türkiye’nin profili bu. Nefreti cazibe merkezi haline getirip, ‘ya bendensin, ya karşıdan’ diyerek, sevenlerin gözünde kendini tapınılası bir mit yaratıp, diğerlerini gözden çıkartmak.

Fatih Terim benim için değil ama pek çok Galatasaraylı için ‘İmparator’du. Şimdi o çok sevdiği insanlar da kendisiyle dalga geçmeye, kendi oluşturduğu nefret çemberinin içine girmeye başladı. Bütün varlığını satsa o sevgiyi bir daha yaşayamayacak ve onu yiyip bitirecek şey de, o sevgisizlik ve nefret olacak, ektiklerinin karşılığında.

Umuyorum Milli Takım’ın başında ölene kadar kalır, çünkü hep dediğim gibi benim milli takımım Galatasaray. Ay yıldızı değil sarı-kırmızıyı seviyorum. Ait olduğu yer Galatasaray değil, Yıldırım Demirören’lerin, Göksel Gümüşdağ’ların, Şansal Büyüka’ların yanı. Mutlu olduğu yerde kalsın ama asla bizim mutluluğumuzun içine dahil olmasın. Galatasaray şampiyon olup, başka teknik direktörlerin adını haykırırken, Yıldırım Demirören, Bilal Erdoğan, Tayyip Erdoğan, Acun Ilıcalı gibilerinin teknik direktörlüğünü yapsın.

Kader ortaklığınız daim olsun, yolun bir daha Galatasaray’dan geçmesin. Pisliğinizde boğulmanız dileğiyle....