3 Ağustos 2009

Biz seni böyle anamadık...

1984 yılının yaz ayları. 10 yaşındayım, bütün aile Beşiktaşlı, bir güzel insan sayesinde Galatasaraylı oluyorum (sevgili dayım). Futbolu o yaşta ne kadar çok sevilirse o kadar çok seviyorum. Evde Beşiktaşlı abiyle deli gibi bir rekabet var. O daha çok biliyor tabii, yaş farkından ötürü. Jupp Derwall geçiyor Galatasaray'ın başına.

Tabii; fark edemiyorum, algılayamıyorum nasıl büyük bir ismin geldiğini. Abim diyor ki: "Oğlum dünyanın en iyi teknik direktörlerinden birini aldınız. Artık şampiyonluk görürsün". Bu arada hiç Galatasaray maçına gitmemişim ama iki sezon boyunca Beşiktaş maçlarının tamamına gidiyorum. PAF maçları o zamanlar, maçtan birkaç saat önce yapılıyor. İnönü Stadı'nın taşlarına kadar ezbere almış beynim. İçten içe bir sempati var Beşiktaş'a ama Galatasaraylılıktan kopmam mümkün değil.

Transferler yapmışız, kimler gelmiş kimler. (Yusuf-Semih-İsmail-Abramczik-Erdal-Simoviç-Prekazi-Erhan Önal-Burak)

İlk maçta Denizlispor'a karşı alınmış 1-0'lık yenilgi, sonrasında Eskişehirspor'a karşı alınan 3-0'lık mağlubiyet. Evde babam ve abim "Oğlum bak şampiyonluk göremeyeceksin, gel Beşiktaş'a geç" sözleriyle benimle dalga geçiyorlar. Dayım öğretmiş bana ne söyleyeceğimi "Galatasaray için 50 yıl bile beklenir" diyorum, onlara...

İlk yıl lig şampiyonluğu yerine Türkiye Kupası geliyor, ligde 5.lik alıyoruz. İçten içe kızıyorum "O kadar transfer yaptık 5. mi olduk. Derwall, Almanya Milli Takımı'nı gerçekten çalıştırmış mı". Dedim ya çocuk aklı işte.

İkinci yıl namağlup ikincilik geliyor. "Üfffff, yeter artık başka biri gelsin. Şampiyonluk görmek istiyorum" diye hayıflanıyorum. Sonraki sezon gelen şampiyonluk...

Yıllar geçiyor, futbolla ilişkim derin bir bağ almaya başlıyor. Çocuk aklımla çözemediklerimi, irdelemeye başlıyorum. İlk çim antrenman sahasını yapmışız; Derwall sayesinde. Alan savunması denen olguyu O güzel adam sayesinde öğrenmiş bu ülke. Türk futbolcusuna pres denen olguyu öğrenmiş. Daha hatırlayamadığım çok şey..

Sene 2000, Arsenal'i devirmişiz, telefona sarılıp, dayımı arıyorum "Bu nasıl bir şey dayı. Aldık kupayı, aldık." Gözlerimde yaşlar var, içimden "Ulan ben galiba ilk kez mutluluktan ağlıyorum" diye geçiyor. Dayımla telefondayız hâlâ, "Dayı iyi ki Galatasaray'lıyım. İyi ki, beni Galatasaraylı yapmışsın. Allahım bu nasıl bir duygu" diyorum, gözyaşlarım dökülüyor ardı sıra.

Sabaha karşı yastığa başımı koyuyorum içsel bir gezinti var beynimle aramda "Jupp Derwall sen olmasan hiçbiri olmazdı bunların" diye bir şeyler geziniyor, beynimin tam ortasında.

Sabredip, sonuna kadar okuyan varsa, "Niye yazdı bunları?" diye düşünüyordur. Bobby Robson haberlerine bakıyorum, birkaç saatten bu yana. Newcastle Unitedlı'sı, Arsenalli'si, Manchester Unitedlı'sı, Totthenhamlı'sı, Watfordlu'su; St James' Park'a atkılarını koymuş o fotoğraflara bakıyorum birkaç saatten bu yana. Kıskandım, öfkelendim, üzüldüm....

Biz anamadık seni böyle be, lacivert eşortmanlı güzel insan. Biz sana saygımızı gösteremedik. Sana olan vefa borcumuzu ödeyemedik. Senin yaptıklarının karşılığını en azından son bir borç olarak yerine getiremedik. Sadece Galatasaraylısı değil, bugün varolan Türk futbolu adına sana karşı vazifemizi yapamadık.

Özür dilerim "Şef Gümüş Kıvrım"...

Not: 1984 yılı transfer bilgileri için Kayhan Metin Ilgaz Abi'ye teşekkür ederim.

1 yorum:

akakiyeviç dedi ki...

Türk futboluna yeni ufuklar açan bu adamı hayatteyken sahip çıkmadık,kaybettiğimizde de doğru düzgün kimse önem vermemişti.
Bizde de ASY'de böyle bir tören düzenleseydik de,Beşiktaşlısı,Fenerlisi,Galatasaraylısı,Trabzonlusu hep birlikte uğurlasaydık
Şef Gümüş Kıvrım'ı...