24 Ocak 2010

Bu Ocak da Uğur'suz


17 koca yıl geçti aradan. Oysa sıcağı sıcağına yapılan açıklamalarda "Bu cinayeti çözmek devletin namus borcudur" dendi. 17 yıldan bu yana devletin namusunu koruyamadı. Hâlâ orta yerde duruyor, devletin namusu.

Cinayet için kimileri MOSSAD işi dedi, kimileri İBDA-C, İslami Cihad ya da PKK. Bugün geldiğimiz noktada aslında kimin yaptığının çok da önemli değil. Günümüz Türkiye'sinde Uğur Mumcu'yu her gün öldürüyoruz. Fikirlerini, düşüncelerini her dakika katlediyoruz.

Zaten herkes gayet iyi biliyor ki, Uğur Mumcu'yu öldürenler asla ortaya çıkmayacak. Bir mahkemenin dosyası olmaktan ibaret çünkü Uğur Mumcu, tıpkı savunduklarının günüzde çağdışı (!) olduğunun her gün gözümüze sokulmaya ve beynimize işlenmeye çalışıldığı gibi.

Türkiye'de Uğur Mumcu gibi aydınlık yüzler bugün bambaşka sıfatlarla anılıyor. Kimileri için darbeci, kimileri için Atatürkçü, kimileri için devrimci, kimileri için Cumhuriyetçi, kimileri içinse onurun erdemin timsali.

Kemalist yönünü sevmeyebilirsiniz ya da Cumhuriyetçiliğini ama bir şey var ki çok önemli benim adıma. Onurlu, erdemli bir adam oluşu. (Kır çiçekleri yazısında geçen üç sözcük 'inanç, onur ve erdem') Bu yüzden yukarıdaki sıfatlardan en çok bu ikisini uygun bulurum kendisine.

Bugün yaşasaydı, Cumhuriyet gazetesindeki köşesini devralan Mustafa Balbay gibi içeride olacağı şüphesizdi. Belki birçok kişi, şu an düşündüklerini düşünmeyecekti O'nun hakkında.

Yine bir 24 Ocak, dışarıda yine kar var. O gittikten sonra pek çok şey değişti bu ülkede. Türkiye'nin pek çok fabrikası satıldı, toprakları satıldı, medyası esir alındı. Ağızlarından 'demokrasi, insan hakları ve özgürlük' kelimelerini düşürmeyenler, bu ülkenin yazarlarını hapsetti, tehdit etti (halen ediyor), haklarında her olumsuz düşüneni tazminat davalarına boğdu.

Bu ülkeyi darbe ve şeriat ikileminin içine soktular. Bugün herkes ya darbeci ya da şeriatçı. Kendi adıma her ikisi de değilim. Darbenin ya da şeriatın birbirini derin ve sıkı bağlarla beslediğine inanıyorum çünkü.

Katillerin 'kahraman', haklarını arayanların 'ajitatör' ilan edildiği 2010 Türkiye'sinde, bu buz gibi Ocak ayında Uğur Mumcu'yla aynı topraklarda yaşamak bile insanın içini ısıtıyor.

O çok bilindik cümleyi ben de tekrarlayacağım, 17 yıldan bu yana her Ocak Uğur'suz, ama asla umutsuz değil.

Çünkü bir gün, tüm bu yaşananların hesabı verilecektir. Ama öyle ama böyle...

Hiç yorum yok: