19 Haziran 2010

8. günden aklımda kalanlar


Günün ilk maçı, kupaya en göz dolduran başlangıcı yapan takım Almanya ile Sırbistan arasındaydı.

Bir önceki posttan göreceğiniz üzere İspanyol hakem Alberto Undiano, maçın tüm dengesini değiştirdi. Karşılaşmanın özellikle ilk yarısında neredeyse tüm ikili mücadelelerde elini cebine attı. Klose'ye gösterdiği ilk sarı kart, facia niteliğinde sayılabilirdi. İkinci yarıdaki yönetimiyle, ilk yarıda verdiği kararlar için günah çıkartır gibiydi. Çünkü benzer pozisyonlardda verdiği sarı kartları ikinci yarı çıkartmadı.

Almanya'nın en büyük avantajı gençliği. 10 kişi kaldıktan ve 1-0 geriye düştükten sonra özellikle 45 ila 65. dakikalar arasında Sırbistan karşısında tek kale oynadı denilebilir. Elbette alınan risklerle orantılı olarak, kalesinde pozisyonlar verdi fakat maçı çevirmek için elinden geleni yaptı, üstelik 10 kişi olmalarına rağmen.

Avustralya maçının yıldızı Mesut Özil, ne yazık ki takımın 10 kişi kalmasının kurbanı oldu. Klose'nin kırmızı kartı sonrası sahanın en önüne atılan Özil, silik ve pasif bir görüntü çizdi.

Löw, ikinci yarıda Cacau ve Gomez'le ne yapılması gerekiyorsa onu yaptı. Bu noktada, teknik direktörlerin sistem takıntısına değinmek gerekir. İşte bazen, işler bu noktaya geldiğinde olmadık bir şey yapmanız gerekebilir. Bu sisteme ihanet midir, tartışılabilir. Ama kişisel olarak, böylesi durumlarda, risk alınması gerektiğini düşünmüşümdür hep.

Çok çabalayıp, sonuç alamayan oyuncular için hep üzülmüşümdür, hep.Podolski o kadar çok kaçırdı ki, en sonunda penaltıyı da kaçırdı. Ciddi anlamda şanssız bir günündeydi.

Lahm, her büyük turnuvada gözümde büyüyor. Milli Takım forması altındaki performanslarının sürekliliği hayranlık uyandırıyor. 90 dakika boyunca sahanın her noktasında, her köşesinde savaştı.

Sonuç itibariyle, Almanya iyi bir takım. Bu genç adamlardan oluşan takım, bu turnuvada olmasa bile ileride büyük işler yapacak kaliteye sahipler. Löw kalır mı bilinmez fakat iyi bir miras bırakacağı kesin.

Sırbistan cephesine gelince, kırmızı kart işlerini kolaylaştırdı. Zaten kırmızının hemen ardından skor avantajını yakaladılar. Almanya'nın pili bitene kadar sahalarına mahkûm olmaları bilinçli bir taktik mi yoksa zorunluluk muydu bilmiyorum. Sadece zorunluluk olduğunu ümit etmek istiyorum.

Direkten dönen iki topları ve galibiyetlerine karşın Gana maçından sonra bu maçta da beğenmedim. Bir futbolsever olarak beni heyecanlandırmıyorlar.

Krasic'e değinmezsek olmaz. İlk maçtaki performansından sonra tüm gazeteler "Fenerbahçe direkten dönmüş" yorumunda bulunmuştu. Merak ediyorum, bugün neler yazılacak. Çünkü takımın en iyilerinden biriydi.

ABD'NİN BAL GİBİ GOLÜ

Günün ikinci maçı özellikle ikinci yarı itibariyle turnuvada izlediğim zevkli maçtı benim açımdan. 2-0 geriye düşen ABD'nin inatçı futbolu, Matjaz Kek'in skoru koruma fikriyle birleşince mağlubiyetlerini Malili hakem Koman Coulibaly engelledi.


ABD'ye takım olarak bakıldığında, fiziki üstünlükleri dışında hiçbir pozitif yönlerini göremiyorsunuz. Fakat bir şey var ki, geride de olsalar yenilgiye tahammülleri yok. Futbolda benim için en önemli olgu da budur. Yani 'hırs'. İkinci yarı, Slovenya defansının büyük hatasından golü bulduktan sonra, galibiyet alacaklarını düşündüm.

ABD'nin her takıma gösterdiği en önemli şey; çok klas futbolcularınız olmayabilir, harika bir çocuğunuz da olmayabilir, çok teknik bir futbolcunuz da olmayabilir fakat takım olabilirsiniz. Takım olmayı başarmış bir ekip. Bunu İngiltere maçında da gösterdiler. Turnuvada oynadığı her iki maçta da geriye düştüler ama bir biçimde beraberliği yakaladılar. Şans deyin, başarı deyin, ne isterseniz deyin. Ben tamamen hırsa bağlıyorum.

Slovenya, harika bir başlangıç yapıp, berbat bir sonla biten film gibiydi. 2-0 öne geçip, üstelik öyle çok da yetenekli bir takım karşınızda yokken, skoru 2-2'ye getiriyorsanız, ciddi bir sorun var demektir. Son maçta İngiltere karşısında, hem kendileri hem de rakipleri açısından ne yapacaklarını ve alacakları skoru büyük bir zevkle bekliyorum.

Her zamanki gibi Ömer Üründül, bizleri kendine hayran bıraktı. O kadar işimin arasında hiç yüksünmeden incilerini yazdım. Buyrun, okuyunuz...

ÖMER ÜRÜNDÜL'DEN İNCİLER

  • Futbolda önemli olan şey ikisini iyi yapmak (Savunma ve hücumdan söz ediyor)
  • Slovenya'nın akıllı bir oyun oynaması gerekiyor
  • Hiddink'in Rusyası'nı elemiş bir takımdan insan daha fazla şey bekliyor. Di mi?
  • ABD'ye ters gelen bir başlangıç yaptılar. Toplar, orta saha çeşitlemeleri, bozdular
  • Amerika kolay kolay bırakmaz.
  • Danavan da çok güzel kesti
  • Bir defa her duran top tehlikeli olur ABD lehine
  • Spiker: ABD tempoyu artırdı ÖÜ: Tabii artırdı
  • Vrecko için yorumu: İyi bir kanat oyuncusudur, iyi bir oyuncudur. Köln'de oynuyor
  • Slovenya'nın alan savunması da iyi yani
  • Ama Cezayir maçında çok kötü günlerindeydiler. Demek ki şey günleriydi
  • Fakat maçlara çok ilgi var. Ben bu kadar tahmin etmiyordum
  • Bradley'in geçen seneki formu yok ama. Geçen sene 2-3 kişilik pres yapıyordu
  • Bütün duran toplar da güzel oluyor. Bak ne kadar güzel enstantaneler var
  • Baksana oh oh!
  • Bakalım artık son 10 dakikaya giriyoruz. Amerika'nın artık son 10 dakikası.
  • Zaten bir şey yapılacaksa o Altidore yapacaktı
  • Bu moralle ister misin 3'ü bulsunlar. Valla futbol böyle


İNGİLTERE'DEN DAHA FAZLASINI HİÇ BEKLEMEDİM

İngiltere değil Capello isterse Mourinho-Ferguson ve Lippi'nin üçlü karışımını yapsın fark etmiyor. Adamların futbol gelenekleri bu, bildikleri tek şey kanattan orta yapmak. Kimse bunu değiştirmeye engel olamıyor. O yüzdendir ki, halen Crouch ve Heskey gibi iki basiretsizle oynuyorlar.

Aslında Premier League efsanesinin sadece yabancı futbolculara dayalı olduğunu görüyoruz. Kötülüük anlamında söylemiyorum bunu. Benim de en zevkle izlediğim liglerden biri ama İngiliz futbolcu yok işte. En iyileri Gerrard, Lampard. İki maçtır izliyoruz. Hangimizi şaşırtan bir şey yapabildiler? Haa, ben zaten şaşırmazdım çünkü beklentilerimde beni şaşırtmak yok bu oyuncuların.

İngiltere Milli Takımı'nda Terry'den tutun da, Rooney'e kadar bir uyumsuzluk var. Hiçbiri, kulüp takımlarındaki adamlar değil sanki. Bir tek Ashley Cole, Chelsea'deki performansına yakın çizgide, bir de David James.

Ben milli takımları izliyorum. Ne demek milli takım? O ülkedeki en yetenekli adamlardan oluşturulmuş bir takım. Heskey midir en yetenekli forvet ya da Crouch mudur? İlk maçtan sonra "Defoe'nun oynamasını bekliyorum" demiştim. Yok işte, ezbere alınmış bir futbol anlayışı. Franz Beckenbauer'in, Capello eleştirisine katılmıyor olsam da oynanan futbol açısından sonuna kadar hak veriyorum.

Bir takım 90 dakika boyunca, izleyeni şaşırtacak, heyecanlandıracak hiçbir şey neden yapamaz, anlamış değilim.

Slovenya maçı çok farklı bir karşılaşma olacak. Yenilmelerini bekliyorum diyemem ama ne sonuç çıkarsa şaşırmayacağım.

Cezayir'den buraya kadarmış gibi bir his var içimde. ABD'ye yenileceklerini düşünüyorum. İyi bir golcüleri yok ne yazık ki. Ceza sahası önüne kadar gelip, orada kısır paslaşmalar ve zorlamalardan öteye geçemiyorlar.

2 yorum:

SirEvo dedi ki...

Ortasaha çeşitlemelerine takıldıydım ben. Ne demektir bu ya? Var mı böyle bir laf literatürde. Yoksa üründül'ün Türkçemize kazandırdığı saçmatrak sözlerden biri mi?

tenten dedi ki...

@ingiltere ; kimse sevmez ben desteklerim hep ilk favorimdir ama hep hayal kirikligi yaratirlar. ben fazlasini bekliyorum ne olursa olsun...