28 Ağustos 2010

Tramplenci blogger'lar


Sanırım bir yıl kadar önce yazmıştım, birtakım blog sahiplerinin kapağı medyaya atma derdinde olduğunu. Şimdi ortalarda dönen tartışmayı görünce birkaç kelam etmek istedim, hem gazeteci hem de blog sahibi olarak.

Türkiye'de gazetecilik ve gazeteciliğe bakışa dair birkaç post yazmıştım. Tabii bu tip hadiseler genelde gümbürtüye gider, pek kimsenin ilgisini çekmez. İşe öyle teknik filan bakmıyorum, genelde bu durumlarda gayet düz bir bakış açım vardır.

Gazetecilik denen işe, "Haa gazeteci mi, siktir et!" mantığıyla bakılsa da, dünyanın en saygın mesleklerinden biridir. Medya Türkiye'de, haber alma özgürlüğüne açılan pencere değil de patronların, siyasi iktidarlarla güç imtihanına dönüşmesi, mesleğin bokunun çıkmasını da beraberinde getirmiştir.

Bu bakış açısı, haliyle mesleği yapanların kalitesinin düşmesine neden olmuştur. Çünkü artık sorgulayan, araştıran, başına buyruk insanlar yerine "Peki abi, hemen abi" tavrındaki yalamalar basını istila edince, bu mesleğin itibarı ciddi şekilde zedelenmiştir.

Nasıl zedelenmesin ki, bir bina dolusu emir kulunun herhangi bir biçimde duruş göstermesi beklenebilir mi? Tabii ki hayır.

Kişisel görüş itibariyle mesleğim konusunda katıyım. Yani bir makine mühendisinin, bir iktisatçının, binlerce gazetecilik mezunu işsizken, o işi yapmasına sıcak bakmıyorum. Elbette bunun istisnaları olabilir. Eğer o işi yapabilecek yetilere sahipse, gerçekten bu işe ciddi anlamda gönül verecekse yapmaması için hiçbir neden yok. Tabii öyle zart diye köşe vererek değil.

Oysa artık bazı gazeteler, birtakım blogger'lara "Tut şunun ucunu" diyerek, rahatlıkla yazı yazdırabilir duruma geldi. Burada gazete yönetenlerinin 'cin fikirliği büyük pay sahibi. 'İstihdam çalmak' diyorum buna. O gazetede minik bir fotoğrafı ile isminin bulunmasının insana ne büyük haz verdiğini gayet bilirim.

Para almamak pahasına eşe-dosta gösterilen sayfada bulunan ismin tadı hiçbir şeyde olmaz.

Ancak senin almadığın para, bir başkasının alması gereken maaş, bunu aklının bir tarafına koymak lazım.

Gelelim işin ahlaki başka bir boyutuna, yani tartışmaya asıl neden olan konuya. Yabancı basından alınan haberleri, hiçbir biçimde kaynak göstermeden yazmak, gerçekten de emek hırsızlığı oluyor. Üstelik bundan nemalanan insanların sayısı azımsanmayacak kadar.

Bu, bir süre sonra şunu getiriyor: "Çalmak kötü bir şey değildir. Bunun üstünden para kazanılabilir." -zaten kazanılıyor da- Yok işte öyle değil. Haber de olsa, birinin evine girip bilezik de alsan, aynı kapıya çıkıyor, benim beynimin içinde, yapılan şey.

Bu kadar şeyin sadece futbol üstünden dönmesi de, ülkenin genel algısının yansımasıdır. Tramplen adamlar, basına sıçramaya çalışırken, sadece futbol üstünden bu işi yapıyorlar. Neden? Çünkü yazması kolay, çünkü kahvedeki adamın bile bu konuda söyleyecek sözü var, çünkü üstünde öyle çok da düşünmeye gerek yok, çünkü ülkedeki en gerizekâlı adamlar bile bu işten bok gibi para kazanıyor.

Bloglardan sıyrılıp, medyaya sıçramaya çalışan insanlar da bunun farkında. Yoksa amaç medyaysa, amaç gazeteci olmaksa, gel birlikte politika sayfası yapalım ya da ekonomi servisine sokayım seni, olmadı 3. sayfada çalış.

Yer mi? Yemez.

Niye? Yeterli altyapı yok da ondan. Ama futbol için bu gerekmiyor. Futbolcu eskisinden tutun da, hakem artıklarına ve Türkçe konuşamayanına kadar herkes futbol konuşup, futbol yazıyor. Haliyle bunları görüp, "Ulan bundan daha iyi yazarım" diye iç sesiyle karşılaşıyor insanlar. Tabii daha iyi yazarsın, çünkü diğeri zaten hiç yazamıyor. Kendini karşılaştırdığın örnek, başlı başına yanlış.

Sen üniversitede okumuşsun ya da okuyorsun, kendini karşılaştığın adamın lise diploması yok. Sen rahatsız değilsen, o ayrı.

Haa emek sömürüsü filan denilmiş. Bak orada, reklam alan hiçbir blogger kusura bakmasın ama emek sömürüsünden söz etmek hiçbirinin haddine değil. Sen bloğunda Endonezya'da, Tayland'da, Çin'de, binlerce çocuk işçi çalıştıran Nike'ın, Adidas'ın reklamlarını alacaksın, sonra çıkıp "Emek sömürüsü"nden dem vuracaksın. Orada 'dur' derler adama. Bloğuna bakacağım, hatun fotoğraflarını boy boy göreceğim, "alternatif medyayım" diyeceksin, farklı olduğunu bağırırken.

Sen dersen ki, "Benim etikle, duruşla ilgim yok" eyvallah! Neyin reklamını almak istersen onu al. Ama öyle zart-zurt diye atıp tutmayacak kimse.

Yazının özü Borges'in postundaki bir cümlede yatıyor. Demiş ki, "Twitter'imda sayısız medya insanı beni izler iken teker teker kendimi ve bazen bu işi meslek edinme gibi uçuk hayallerimi baltalıyorum ama ortada olan ortada."

İşte sorun tam olarak bu. Bir 'gazeteci' blogcuları takip edip, haber çıkartmaya çalışmaya başlamışsa, ortada bir yanlışlık vardır. Ben Borges'i takip ederim ama onun haberini yapmam. Okurum, eğlenirim, kızarım, küfrederim, alkış tutarım. Fakat bunların hepsini blogger olarak yaparım. Gazeteci olarak Borges'i kaale almam. İster Borges, ister bir başkası olsun, bir gazeteci olarak, kendimi bir blogger'la aynı kefeye bile koymam. Blogger olarak benden çok iyidir, çok daha zekidir. Orada 'eyvallah' demesini bilirim. Ama işim gücüm yok, twitter'dan birilerini takip edip, haber çıkartmaya çabalayacağım. Tabii canım! (Borges özelinde değil söylediklerim, kime gidiyorsa, alsın üstüne.)

Gazeteci olmaya heveslenen gençlere tam da bu noktada sesleneyim. Senden haber alıp, sayfasına koyan adam zaten gazeteci değildir. Büyük beklentilerle bu işe girip, ellerine aylık bin lira tutuşturulan çocuklardır. Bu işe girmek isteyen blog sahiplerinin talip olduğu iş budur. Tabii algıda milyon dolar alan Rıdvan var, yüzbinlerce dolar alan Ahmet Çakar var.

Temelde söylemek istediğim şey şu; eğer gerçekten istiyorsa ve yeteneği varsa, herkes her işi yapabilir. Bu konuda dirsek çürütmeye, bu işin çilesini çekmeye hazırsa neden olmasın.

Ama blog yazıyorsun, iki tane dandirik TV programına çıkıyorsun, bizzat iktidar eliyle, senin babanın, benim cebimden çıkan vergiyle kurdurulmuş gazetede yazıyorsun diye de, gazeteci olamazsın onu bil.

Herkes kendi söylediğinin önemli olduğunu varsayar. Muhtemelen bu yazıyı sonlandırmadan "Siktir lan!" diyen onlarca insan olacaktır. İnsanın kendine bakması, kendini izlemesi, kendini sorgulaması önemlidir.

Hiç yorum yapmamıştım ama yeri gelmişken yapayım. Yazdığınız yazılarda, çıktığınız TV programlarında kullandığınız jargonu iyi tahlil edin. Ağzınızdan ya da kaleminizden çıkan kelimeleri iyice tartın. Eleştirdiğiniz, yerlerine geçmeye çalıştığınız adamlarla o kadar benzer yanlarınız var ki. Benzer hayat görüşü sığlıklarına sahipsiniz, hayata karşı duruşunuz tıpkı o adamlar gibi, yani sağda-solda muhabbet ederken dalga geçtiğiniz adamların minik versiyonlarısınız.

Herkes için söylemiyorum. İsteyen üstüne alınsın, isteyen alınmasın. Cin gibi çocuklar yok mu? Elbette var. Ama gösterdiğiniz duruş ancak ve ancak Çarşı tadında. 1 Mayıs'ta Taksim'e giderken, İnönü'de Diyarbakırspor maçında "PKK dışarı" diyen güruh benzeri...

Bugün şu yaşanan tartışmanın gerçek sorumluları, gazetelerin içini boşaltıp, iki kelimeyi bir araya getiremeyen insanlarla dolduranlardır. Birçok blogger, sağıma-soluma baktığım çalışanlardan daha doğru insanlar yoksa. Ama ne onların, ne de diğerlerinin şu masalarda oturmaya hakkı yok.

23 yorum:

Koray Gök dedi ki...

bu yazıdan sonra bu tartışma devam etmez abi. eline sağlık.

Pan Monroe dedi ki...

dostum ben de bir iletişim mezunu ve medya çalışanıyım. Alanım da spor veya futbolla tamamen ilgisiz. Gazeteciliğin bu boyutunda blogger'lıktan farkı konusunda seninle hem fikir olmamam söz konusu bile olamaz.

"yazarlık" ve gazetecilik kavramlarını birbirinden ayırmak gerekir. Bu anlamda bir gazeteci mimariden futbola kadar ortalama üstü söz söyleyecek bir donanıma sahip olmalıyken, iş akademik bir konuya geldiğinde uzmanlık isteyen bir "yazar" ihtiyacı da tartışılmaz. Örneğin bu açıdan bir iktisatçının, siyaset bilimcisinin, gazetecilik mezunu insandan bir adım öne çıkması da doğaldır.

Lakin futbol temelde böyle birşey değil. Futbol o kadar esnek ki, bugün bu olayla profesyonel veya amatör ilgilenen kim varsa düşüncesi şu:

"düşüncelerim çok farklı, futbolu çok iyi biliyorum, herkesten de fazla biliyorum"

ve bu aptal önermenin somut bir anti-tezi de yok, çünkü futbolun böyle somut bir açılımı yok. O halde bu ahkamı yargılamanın ölçüsü nedir? rahmetli Kazım Kanat'ı ya da Osman Tanburacı'yı değersizleştirip sıradanlaştırmanın ölçüsü nedir? Ömürlerini verip muhabir olarak ordan oraya koşturan bu adamların kestiği ahkamın değersizliğine kim ya da ne karar verebilir? Belçika 2. liginde top koşturan santraforu bilmek mi?

Ben blogger dünyasını çok seviyorum. Burdaki anarşist ruhu da çok seviyorum. Burdan çıkan çoğu fikrin spor dünyasında çıkanlardan daha akılcı ve bilgi yüklü olduğu fikrine de katılıyorum. Fakat burayı tabulaştırıp "elit" bir forma sokma fikri gerçekten aptalcadır. Ve aptallığın amatörlüğü, profesyonel olanından daha da eğreti duruyor.

koala dedi ki...

@ Pan Monroe; sen benim ne demek istediğimi gayet iyi anladım. yoksa sosyolog da yazar, psikolog da, hakem de. ben başka bir şeyden söz ediyorum.

outlaw dedi ki...

koala,

ben bu tartismayi anlamiyorum. anliyorum da, anlamiyorum.

özünde dogru düzgün bir tartisma yok zaten, cünkü kimse kimsenin dedigine cevap vermiyor. kendi anlamak istedigine cevap veriyor.

blog yazmaya basladigimizda hicbirimiz ant icmedik, bir sözlesmeye imza atmadik. dolayisiyla insanlarin birbirine blogger'ligin nasil olmasi gerektigi üstüne ders vermesini, birbirlerine "bloggerliga ihanet" suclamasi vs. yapmasini anlamli bulmuyorum.

benim yazmak icin kendi nedenim var, senin kendi nedenin. bir baskasi da yazma etkinliginin sonucunda bir gazetede kendi kösesinin olmasini arzuluyor olabilir.

gazeteciligin asiri idealize edilmis bir imajini yaymanin da fazla anlami yok. sonucta basin da piyasa kurallarina göre isleyen bir sektör.

bir insan internet üstünden taninip, kücük de olsa bir okur grubunu gazeteye, dergiye vs. kazandirabilecegi izlenimi veriyorsa, bir yerlerde kücücük imzasi gecsin diye senelerce süründürülmeden bir köseye kavusmasi normal. ki bunun baska mecralardan sayisiz örnegi var. genel yayin yönetmenlerinin "yildiz" kesifleri falan düsünülecek olursa zaten bu isin bir adaletinin olmadigi görülecektir. kücük hakan spor basininda köse yazarligi yapiyorsa borges rahat rahat yapar. "kendinizi bu adamlarla mi karsilastiriyorsunuz?" diyorsun, ama bu adamlar spor yazari. dolayisiyla bu adamlardan daha iyi olmak spor basininda - eger kisi kendini bu sektörün bir parcasi olarak görüyorsa, görmek istiyorsa - gecerli bir kriter.

bunun yaninda eger birileri para almadan gazetede calisiyorsa, köse yaziyorsa vs., bu da bir nevi stajyerlige denk düsüyor. hikayenin bir tarafi para almadan ya da cok az para alarak yaptigi bu isin sonunda taninmayi, ileride para kazanmayi hedeflerken; diger taraf da sonucta bu umudu sömürmeyi, normalda ortaya cikacak maliyeti kismayi ya da ortadan kaldirmayi hedefliyor.

bloglarin "anarsistligi" konusununsa, bloggerlarin siyasi tavriyla vs. bir alakasi yok sonucta. (ki anarsist kelimesinin kafa karistirici bir anlami var bu baglamda.) internetin genel yapisiyla, potansiyeliyle baglantili daha cok. örnegin benim gibi teknik özürlü bir adamin dahi derdini anlatabilecegi bir blog acabilmesiyle, sansüre ugramadan yazabilmesiyle, wikipedia'nin brittanica'nin ipini cekmesiyle alakali daha cok. bilginin, düsüncenin hareket ettigi kanallarda yapisal bir dönüsüm yani. ne yazik ki internet üstüne bugüne kadar yapilan arastirmalar yasanan dönüsümü analiz etme noktasinda yetersiz kaliyor. ama ben matbaanin icadinin getirdigi kadar büyük bir dönüsüm yasanacagini/yasandigini düsünüyorum. matbaanin kilisenin iktidarina, bilgi monopolüne yaptiklarini, internet üniversiteye yapabilir örnegin.

koala dedi ki...

@ outlaw; tabii ki blog yazdıktan sonra gazetede yazabilirsin burada bir sorun yok. ama her dakika eleştirdiğin gazeteler ve onun yazarları gibi davranıp, sonra kendini onların üstünde konumlandırsan burada bir tepki doğar haliyle. yoksa isteyen tabii ki istediğini yazar ve istediği ideali içinde yaşar, burada bir şey yok, gayet doğal.

outlaw dedi ki...

futbol bloglarinin büyük bir bölümünün anaakim medyadan kalite haricinde ciddi bir farki yok. bence kalite de tek basina cok da önemli degil. bildigin gibi ben futbol yazmiyorum, zira kendimi o yetkinlikte görmüyorum. ama ben bile yazsam fotomac'tan daha kaliteli bir sey cikardi herhalde ortaya. ama ayni seyin daha kalitelisini üretmenin o "inanilmaz" degerini zaten göremiyorum.

anaakim spor basini zaten daha kaliteli isler cikarabilecek potansiyele sahip. mesela radikal'in zamaninda cikan futbol eki buna örnek. ama ne oldu? o proje öldü. cünkü fotomac'in okunma nedeni daha iyisinin yoklugu degil.

daha önce borges'le falan tartismistim futbol bloglarinin cok laf ettikleri basinla benzerligi üstüne, o konuda senden cok da farkli düsünmüyorum.

ve futbol bloglari gercekten elittir. "muhtesem" olduklari icin degil, hitap ettikleri okur kitlesi acisindan. (radikal futbol'un elitligi gibi, ne bileyim - tanil bora'nin okur kitlesinin kücük hakan'inkindne ayrilmasi gibi)...

sonucta para karsiliginda yapilsa dahi - o kadar da kolay - "herkes"e ulasamayacak bir faaliyet.

(tabii belirli bir kesimin daha yogun okumasi, o kesimin alim gücü nedeniyle o kesime yönelik reklam verenlerin ilgisini cekerse bu araliktan birilerine ekmek kapisi cikabilir. izlenen dizinin yayindan kaldirildigini hatirliyorum, izleyici kitlesinin alim gücünün düsüklügü nedeniyle reklam geliri tatmin edici olmadigindan. bu da radikal futbol'un aksi yönünde bir örnek)

Borges dedi ki...

koala: Bu blog yani gazecilik ögreten, şöyle olmalıdır böyle olmalıdır diyen mecra sunu yazıyor:

'Burcu Esmersoy'un kariyerinin nasıl inşa edildiğini herkes görmüştür. Ne yazık ki, biz böyle bir ülkede yaşıyoruz. Götünü, bacağını açıp, o kadar çok kadın kariyer yaptı, o kadar çok orospu bugün 'adam' statüsünde ortalarda dolanıyor ki, say say bitiremeyiz.

Türk erkeğinin çocukluğundan itibaren yaşadığı cinsel açlık, bu gibi kadınların kariyerlerine hatrı sayılır derece etki yapmıştır. Daha birkaç gün önce söylediğim gibi, bu ülkede birçok kişi aslında bulunmaması gereken yerdeler. Az biraz fiziğin düzgünse, gereken kişilerle yatıp kalkabilme midesine de sahipsen, çok rahat 'sınıf' atlayıp, yükselebiliyorsun yaptığın işte."

Siz Burcu Esmersoy'un birilerinin altına yatıp da bir yere giriş sağladığını gördünüz mü ? Bir insana sadece 'güzel' ya da suradaki ergen kitleye şirin gözükeyim diye dünyanın en ağır ve aşağılık iftirasını atma hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz ?

Bu arada kimsiniz ? Nerede hangi gazete ? Kusura bakmayın ama bu iddiaları böyle gözü kapalı sunan adamın 'şucuyum' dediğine inanmam ben.

Bırakın gazeteciği. Konu futbol yorumculugudur. Bir yerlere muhabir olarak gitmiyoruz biz. Bunun eğitimini de almadık. Bunları boşverin siz.

Bir insana hangi hakla 'orospu' diyebiliyorsunuz.. Dünyanın her yerinde estetik açıdan bu kadınlar buralara yerleştirilir. Orospuluk mudur bu ?

Siz kimdiniz ki ?

koala dedi ki...

@ Borges; sayfa yapıyorum ben bilahare yanıt vereceğim ama yanıtı buradan yollamayacağım mail olarak atarım sana. buradan o yanıtı verirsem olmaz. ama sen istersen verdiğim yanıtı dilediğin gibi yayınlayabilirsin.

şimdilik siz kimdiniz'e yanıt vereyim, ben bu işin emekçisiyim. okulunu okuyup, redaktörlükten, quark'la sayfa yapmaya, oradan tek başına sayfa çıkarmaya, oradan da manşet çakmaya kadar aklına ne gelirse. senin ironik göndermene yanıt vermeyeceğim, çünkü bu işi yaptığım günden beri tek bir gün bile eğilip, bükülmedim. hatta bunun için işsiz kaldığım günler de oldu. neyse ben sana mail atacağım

Adsız dedi ki...

@Borges
Ah ah çok pardon! Siz otobüs ajitasyonu yapmaya çalışıp, "blog yazamazsam, 3 post çıkaramazsam, gidip babamın yanında çalışmak zorunda kalacağım" diyen beydiniz, değil mi? Bu arada otobüs ve metrobüs ajitasyonu eskide kaldı. Hani şu televizyonda evlilik ve toplum kurallarına uygun(!) düzen adamı dünyaya getirmeleri için insanları uhrevi bir görevle evlendirmeye çalışan ve milyonları götüren Esra Erol da, "otobüsteki insanları görünce gözlerim doluyor; çünkü ben de bir gün onlardan biriydim" buyurmuştu. Ah evet, siz de! Ah yine evet, şu kapitalizm-emek sömürüsü çıkarımı yapmaya çalıştığınız yazınızda da, birgün'de yazmanızla da alt anlamı anlayamadığını mı sanıyorsunuz insanların? Sistemin üst adamlarından biri olmak için sinirlenen bir "emekçi" (!) İsterseniz, bari şu güne kadar yazdıklarınızın hatırına "emek" kelimesini ağzınıza almayın siz; komik oluyor zira. Acıklı da aynı zamanda.

"Bloguma 2500 kişi giriyor, ne yapayım, allah kahretsin?" Doğru, haklısınız. Ama kriteriniz "tık"sa; ki görebiliyorsunuzdur sanırım, medya patronlarının derdi de "tık", o vakit her karalama maç yazısından sonra 2 post da çıplak kadın ya da pornografik görüntü koymayı deneyin. Sizi temin ederim, 2-3 katına çıkacaksınızdır. Maç yazınız iyi de olabilir; tartıştığım o değil kesinlikle. Ancak sizin ve şürekanızın "tık" başarısı sizi,sizin tabirinizle "yorumcu" yapar. Tık başarısı önemlidir; biliriz.

Ah bir de bilmem farkında mısınız? Erkek egemen kafasıyla konuşuyorsunuz. Hani empati yapıyorum diye bas bas bağırıp, gösteriş yapmaya çalışan cinsten. Buyrun kesin ahkamınızı; kimsenin bununla bir problemi yok.
Problem, sıçrayamayınca "ağlak" yapmakta; olmayan boyuta çekip "50 lirama mı göz diktiniz?" cinliği yapmaya çalışmanızda ve denklemi "emek eşittir 'tık' " haline getirmekte bir beis görmemenizde. Küçük bir uyarı: Bu "emek eşittir tık"ı tüm medya patronları da yapıyor.

Gazetede de yazın, dergilerde de, başka mecralarda da. Bunda bir sorun yok. Ama resmi yorumculuğa soyunuyorsanız; o zaman medya patronlarının değil, gazeteciliğin gerçek etik kurallarına göre oynayın oyunu da. Tık-lık egolarınızla şişirip; "ah biz demiştik", "ah emeğimi sömürüyorlar" ağlağı yapmayın.

Komik oluyorsunuz.
Pardon, siz kimdiniz?

Pan Monroe dedi ki...

hayır konunun özünde habercilik ve yazarlık arasındaki ayrım vardır. Bana göre herkes yazar olabilir.

Konu eğitimse, edebiyat fakültesi mezunu çok yazar tanımıyorum ben.

Dediğim gibi, ben de bu işin okulunu okudum, ben de o sektördeyim fakat yazıp çizmekten çok başka bir alan benimkisi. Ama blogger'lık ve ulusal medya arasında "sizler-bizler" diye keskin bir ayrımın yapılabileceğine inanmıyorum, heryerde iyi ve kötü mevcut çünkü.

Bugün ben Borges'i iyi bir yazar olarak tanımlarım, Stalker da öyledir, daha pek çok arkadaş da var takip ettiğim ve bu insanların habercilikleri,futbolu ne kadar bildikleri değil, üslupları,tutkuları ve dilleri beni ilgilendiriyor.Bu kaybolursa okumam. Kaybolmazsa da o yazıları nerde yazdıklarını sorgulamam. Blogdan haber alma gibi bir ihtiyacım zaten yok.

Bu iki bölüm arasında birbirine sallanmadığı ve erklik taslanmadığı müddetçe bence bir sorun yoktur.

stalker dedi ki...

"blog anarşizmi" mevzusuna eğilmek lazım. bloglar bağımsız birimler olarak ifade özgürlüğünü en saf haliyle yaşayan internet mecraları. ben bu alana ufak ufak reklam sokuşturulmasına itiraz ediyorum çünkü reklamın kapitalizmin matkabı görevini gördüğünü iyi biliyorum. oradan gelecek parayı överek insanları reklamın güzelliğine inandırmak düpedüz ideolojik bir tavırdır. her yere nüfuz etmiş bir sistemi bloglarda yeniden üretme, onu şirin bir forma sokma çabası değilse nedir bu?

borges, ayn rand'ı aratmayacak bir bencillikle "reklam bana yarıyorsa, gerisi beni ilgilendirmez" tavrı içinde maalesef. genel ilkelerden bahsetmeme rağmen sürekli kendi özeline kaçtı, tartışma bir yere varamadı. ntv örneğini verdim; kolanın zararları başlığıyla haber yapıp birkaç saat sonra haberi çektiler sitelerinden. % 99 olasılıkla kola tekellerinin baskısı geldi. sonuçta bunlar reklam verenler. kapitalizmin döngüsü bu da.

bloglar da bundan münezzeh değil. nike örneğini koydum. asya'da futbol topu yapan çocuk işçilerin nasıl sömürüldüklerini, nike'ın reklam verdiği bir futbol blogunda yazabilir miyiz mesela? adidas vs ya da? reklamın ifade özgürlüğünü kısıtladığı bir vakıa iken, "ben bunları yazmak için futbol blogu açmadım" tepkisi verilmesi de niyetlerin kabuğunu kırdı, içindekiler ortaya döküldü. hala, kapitalizmle ne alakası var diyen yoktur sanırım.

nike bloglara şu anda yılda atıyorum 5000 lira ayırıyordur, içeriği bu nedenle umursamaz, fakat pasta büyüdüğünde kendisinde kolacıların ntv'ye yaptığını yapma hakkını görecektir. bu basit bir ilke. buna gözümüzü kapatabilir miyiz?

buradan çıkan profesyonelleşme ancak anaakıma benzer, ona alternatif filan olamaz. herkesin kendi tercihidir ama blogları kariyer basamağı olarak kullanmayı amaçlayıp bir de buna yüksek egolarla ulviyet yüklediğinizde ortaya çıkan tablo bazılarına ters geliyor haliyle. pan monroe demişti sanırım, bu "atlama" filan olmaz, dönüşüm olur. kimseye bir şey dayatacak, böyle yap ulan doğrusu budur filan demem, diyemem. fikrim budur. bu tartışma basit bir tartışma da değildir; ideolojik, etik hatta vicdani temellidir. yeterince kafa şişirdim, kesiyorum.

stalker dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
stalker dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
koala dedi ki...

@ stalker; yeri gelmişken söyleyeyim. ""reklam bana yarıyorsa, gerisi beni ilgilendirmez" diyen adamın ismi Borges'se de babamsa da benim için üç kuruşluk adam değildir. bu konuda ayrım yapmam.

sonra bana kimse "yorumcuyum", "gazeteciyim" demesin. bu ülkede en baba gazete 500 bin satıyorsa oturup düşünsün herkes. bu lafım zaten blogger'lara değil, gazete yönetenlerine. yoksa bloggerlar okyanusta kum tanesidir, ben de dahil olmak üzere.

yoksa isteyen istediğini olsun ama yıllarca dirsek çürüten adamları taşak oğlanı yapmaya kalkmasın kimse. o dirseği çürütenin ismi süleyman rodop bile olsa...

neyse ben tartışmayacağım, benim açımdan tartışılacak bir şey yok. isteyen istediğini olsun ama sağa sola laf atıp ukalalık yapmasın.

Atilla Çelik dedi ki...

Yazının tüm özünü anlamamak mümkün değil. Gazeteci olmak ve blogda yazmak denen şey zaten kıyaslanamaz. Hele günümüzde hiç kıyaslanamaz. Günümüzde gazetecilik denen şeyin ne kadar düştüğünü kendin de yazdın güzel bir şekilde. Gerçek gazetecilik denen şey günümüzde dar alana hapsedilmiş durumda. Gazeteci olmak çok başka, yazar olmak çok başka gerçekten. Gazeteci bir emeğin ürünüdür. Sadece yazma kısmını barındırmaz, büyük saatler harcayarak yeri gelince uykusuz kalmayı bile gerekli kılar. Bir çok kişi yazar olabilir ama gazeteci olamaz.

Misal benden gazeteci çıkar mı diye düşündüğümde çıkmaz diyorum. Çünkü aldığım eğitim, çalıştığım sektör, donanımım çok farklı. Bir gazete de yazabilir miyiz? Eğer kasarsak kendimizi, bir gazetede yazan (gazeteci demiyorum, yazan diyorum) bazı kişilerden daha iyi de yazabiliriz. Ama bu gazeteci olacağımız anlamına gelmez. Gazetecilik başlı başına çok donanım gerektiren bir meslek.

Blog yazarlarının gazetelerde yazılarının çıkması doğaldır. Bu çok farklı bir olgu. Misal blog dünyasına adım atmadan önce bazı müzik dergilerinde yazılarım çıkardı. Eğer kendimi kassaydım bu işten gerçekten de para kazanabilirdim. Ama ben bunun için eğitim almamıştım. Bir mesleğim vardı. Bu mesleği seviyordum ve bunun dışında kalan şeyler tamamen amatör ruhla yapılan şeyler olacaktır. Bir meslek sahibiysek eğer, bu tür şeyler amatör ruhla yapılır.

Bir gazetede, bir dergide yazıların çıkması çok hoş bir duyduygu. Bu duyguyu hep hissettim. Hiçbirinden tek kuruş almadım. Çünkü aklımda, "oh, şimdi süper isim yaparım, iyi piyasa yaparım ha" düşüncesi değil, tek bir şey vardı. "Eğer içimdeki sesleri, dünyada var olan bir güzelliği bir kaç kişiye aktarabilmişsem, insanlar bundan bir şeyler öğrenebilmişse ne mutlu bana!"

Ben bloglara her zaman amatör ruhla yazan insanlar olarak baktım. Çoğu meslek sahibi, bazıları öğrenci, bazıları evli barklı, bir hobi olarak içlerindeki sesi boca ettikleri bir alan olarak düşündüm. Birçoğumuzun zaten mesleği varken, buraları, içimizi paylaştığımız, samimi ve insanlara bir şeyler veren yerler olarak kalmaya mahkum. Sonuçta bize ait bir dünya..

koala dedi ki...

@ Atilla Çelik; sen olmasan yanıt vermeyecektim. bu arada gözün dönmüş mesajın 5 kez geldi :)
millet kendine yer edinmek için götünü yırtıyor, olayın özü bu. herkese sataşarak, ona buna laf atarak olmaz bu işler. siktir, ne olacaksan ol (sana değil aman diyeyim) ama milletin huzurunu kaçırmasın kimse kimsenin.

tekrar yazayım blog yazarından gazeteci olmaz mı? olur hem de şahane olur. ama yılların gazetecilerini yerin dibine batıracaksın, farklıyım diye götünü yırtacaksın, aynen iğrenç gazeteler gibi işler çıkartıp oralara kapak atmaya çalışacaksın ve bunları yaparken de "ben düzgün adamım" diyeceksin. inönü "hadi ordan" demiş, ben "siktir git" diyorum.

hayatta bir bok olamayan, "gazeteci olacağım" diye tutturunca daha bir sinir oluyorum. git adam ol önce yavşak.

bu arada sen şahane müzik yazısı yazıyorsun onu da ekleyeyim.

Atilla Çelik dedi ki...

Kusura bakma sevgili Ozan. Gözüm dönmemişti aslında :) Çünkü yolladığım her yorum hata verdi. Her seferinde yorumun gitmediğini düşünmüştüm. Sana da zahmet verdim.

Son sözün için gerçekten teşekkür ediyorum. Senin gibi deneyimli ve eleştiri altyapısı donanımlı olan bir insanın söyledikleri benim için gerçekten önemli.

Anoz dedi ki...

eni sonu su andaki "gazetecilik" olarak görünen (bakin olani demiyorum), gazetecilik olan algilanan seyin bir degisim icinde oldugunu ve bu yüzden böyle tartismalar ciktigi ap acik belli. Herzaman bu böyle olmustur, establismani kuran, establismani korumak ister, öbürkü ise teröris, anarsist, solcu, komünis olur...! Herneyse, bankalar, sirketler, su andaki sistemi nasil koruyorsa, oradaki brokerler, menejerler para kaynaklarini nasil korumak istiyorsa, gazeteci ayni durumdadir. Gazetecilik konusu, gazete media alani olarak ciddi sekilde sarsilmakta oldugu icin bu gibi konular tartisiliyor. eni sonu sadece teknolojinin getirdigi birseydir, sektörler degisir, gazeteci yeni bir is yeni bir kendini kanitlaya bilecek yer bulur, bu tvmidir, gazetemidir, blogmudur, web gazetemisidir, belli degil. Ama bu öyledir. NY Times, Wall Street Journal vs. bu konulari arastirmaktadir, üniversitede Gazete ve Medya bölümü profesörleri senelerdir bu konuyu arastirirlar...

bi taraf yeni nesildendir, degistirmek ister, kendine bi alan bulmustur... öbür tarafta su andaki bulundugu yeri korumak ister! özet budur!

Zamani gelecek bunlar gececek!

Ozan dedi ki...

abi şu konuda hem fikiriz ve bende buna uyuzum senelerdir şu ülkede herkes kendi işini yapsa daha yaşanır hale gelicek fakat 3 kuruş para için her boka sarıyor adamlar herkes kendi işini yapıcak sonuç budur

outlaw dedi ki...

ben de kıçımı kaldırıp birkaç satır karaladım konu hakkında:

http://gueneslipazartesiler.blogspot.com/2010/08/borgessiz-bir-yazi.html

Adsız dedi ki...

İnsanlar blogdan gazeteciliğe geçmeyi sıçramak olarak görüyorlarsa, samimiyetlerini sorgulamaya başlasınlar bence. Zira zamanında modaya uyup salladıkları "aşağılık" dünyaya yaptıkları giriş sıçrama olamaz. Bunu onlar da en az benim kadar biliyor, ama bilmek istemiyorlar.

Tabii bu sözlerim Türkiye için geçerli. Türkiye'de gazetecilik bloggerlıktan daha ulvi bir meslek değil bence, işin ruhu ele alındığında. Aa pardon, ne ruhu ne ideolojisi, karın doyurulmaya bakılıyordu değil mi? Biz hayal dünyasında yaşıyorduk, bizi anarşistler bölmeye çalışıyordu (ne birliğimiz olduysa), biz ulaşamadığımız yere bok atıyorduk, terbiyesizlik yapıyordur, emeğe saygı göstermiyorduk vs vs.

koala dedi ki...

@ Chao Grey; ben sağda solda kendisine "gazeteciyim" diye dolanan arkadaşlara ev ödevi verdim, bekliyorum yapmalarını. sokaktaki adamın bile konuştuğu bir konuda yorum yapmak, yazı yazmayı götüyle yapıyor herkes. buyursunlar o haberi bin 200 vuruşa indirip, başlığı, spotu ile yapıversinler.

kızdığım şey, sallayıp sallayıp, şimdi oraya göz dikmeleridir. bir yere de yazdım, yök-iktidar ilişkisi gibi arkadaşların durumu. iktidar 20 yıldır ağlıyordu yök'ten şimdi ellerine geçtiğinde seslerini çıkartmıyorlar. fazıl say beni andı yine.

kartalist dedi ki...

@koala

Bilmediğimden soruyorum,hangi gazetede çalışıyorsun.