24 Aralık 2010

Değil cumhuriyet kumdan kale savunamazsın


Türkiye Gençlik Birliği İl Başkanı Erdem Özdemir: Siz Atatürk´ün Nutku´nun son kuplesini okuyun. `Cumhuriyeti ilelebet muhafaza ve müdafa edecek güç gençliktir' der. Türk gençliği devrimlerin ve cumhuriyetin bekçisidir. Size yetkiyi aldığımız yeri açıklıyoruz. Siz diyorsunuz ki, `Ben size bu görevi vermedim?' Ama diyorum ki, `Bu görevi sizden değil, Atatürk´ten aldık.

Rektör Mehmet Pakdemirli: Sizler Atatürk´ten görev alamazsınız. Cumhuriyeti savunacaksam ben savunurum. Ben burada rektörüm. Size kalmaz bunu savunmak. Ben, size cumhuriyeti savunmak için görev vermedim. Net bir şey söylüyorum size. Siyasi slogan atarsanız. Kimliklerinizi toplarım. Üniversiteden atarım hepinizi. Hemen dağılıyorsunuz. Burası benim ve hepinizin üniversitesi. Burada slogan atamazsınız.

Rektördeki özgüvene bak. Herif, "Ben, size cumhuriyeti savunmak için görev vermedim. Hemen dağılıyorsunuz" diye ayar veriyor öğrencilere.

Cumhuriyeti savunacakmış arkadaş. Lan, bırak cumhuriyeti savunmayı, kumdan kale versem onu savunamazsın. Herif rektör değil, polis. Kimlik toplayacakmış. Neye ve hangi yetkiye dayanarak acaba?

Üniversite rektörlerinin geldiği durum açısından acı verici bir durum. Karşısında ilkokul öğrencisi varmışcasına sergilediği tavır, siyasi iktidarın özgürlük anlayışının tam karşılığıdır.

Karşılarındaki öğrencilerin terbiyelerine dua etmesi lazım bu zihniyetin. Hiçbiri ciddi anlamda efendiliklerini bozmadan hareket ediyor.

Sürekli bir vesayet muhabbeti aldı gidiyor 7 yıldan beri. Asker, yargı vesayeti diye diye geldik bugünlere. Vesayeti yaşayan bu halk, bu öğrenciler, işçiler, emekçiler, memurlardır. Kimin vesayeti, siyasi erk vesayeti. Yüzde bilmem kaç aldıkları oyla, onların belirlediği sınırlar dahilinde yaşamak zorundaymışız gibi hareket ediyorlar.

Her bok bunlardan soruluyor. Cumhuriyeti bunlar korur, gerekirse bunlar yıkar, sosyalist nasıl olur, çizgisini bunlar çizer, nasıl eylem yapılmalı, bunlar belirler. Yani kim, ne yapacaksa, bunun çizgisi önceden belirlenmiştir ve bu belirlenin çizgi dahilinde yapılacak, her ne yapılacaksa.

Paşalar, dikensiz gül bahçesi istiyor. Her şeyden arındırılmış, istedikleri şekilde muhalefet yapılacak, istedikleri gibi eylem gerçekleştirilecek, yargı istedikleri gibi olacak, sokaktaki adam istedikleri şekle bürünecek v.s. v.s.

Zaten bürünmeyenler için baskı, yıldırma, tehdit, şantaj gibi yollarla gözdağı veriliyor. Bakınız Hüseyin Çelik'in yaptığı İzmir açıklaması. Kirli, burnu akan, pis çocuk yani. Arkadaş, İzmir'e yol göstermek için Kayseri ve Konya'yı örnek veriyor. Neymiş herkes tek sesliymiş, uyum içindeymiş. Biz ona otoriter rejim diyoruz, arkadaşlar uyum ve tek seslilik ismini takmış.

Daha dün, sabah işe gelirken, şoför abi ile sohbet ediyoruz. Uzunköprülü'ymüş. Geçtiğimiz seçim, Kemal Unakıtan aynen "Oy vermezseniz elektriği unutun" demiş. Dedim ki, "Bunu mu kast etti yoksa bunu aynen söyledi mi?" "Yok abi tek bir hizmet bile alamazsınız dedi, üstüne de elektriği unutun" demiş. -Elektrik elektrik diyorum, Uzunköprü'de ismini şu an hatırlamıyorum ama köylerinde elektrik yokmuş.-

Ne diyordum, hah. Ehlileştiremedikleri insanları, terbiye edemedikleri şehirleri, kasabaları, köyleri aleni olarak tehdit ediyorlar. İsmine de "Uyum içinde çalışmak" diyorlar.

Bazen kendi kendime söyleniyorum, "Bu kadar mı kötüler?" diye. Yok bu kadar kötü değiller. Hayalimdekinden bile daha kötüler. Hiçbir siyasi iktidarın; bu denli faşist, bu denli baskıcı, bu denli hain bir siyasi iktidar görmedim, Türkiye sınırları dahilinde.

Baskıyı yiyen halk, baskıdan bunalan öğrenciler ama bunlar vesayetten şikâyet ediyor. Bu iktidarın en büyük sihirlerinden biri işte. Her ne olursa olsun bir biçimde kendisini ezilen ve baskı altında taraf olduğunu gösteriyor. Ele geçirmediğin kurum kalmamış, vesayetten dem vuruyorlar.

Rektör cumhuriyeti kendisinin koruyacağını söylemiş ama korunmadan ortaya çıkmış bir ürün olduğu polis ağzından belli oluyor. Demek ki ana fikir neymiş, korunacakmışız. Yoksa Pakdemirli gibi mamuller ortalık yere saçılabilirmiş.

Bu arada rektör arkadaşın savunduğu şey, Bülent Arınç. Vay arkadaş, sahibine itaat duygusu bu kadar mı baskındır?

5 yorum:

Ozan dedi ki...

abi son laf harika ya valla ciddi ciddi artık cocuk yapmamayı düşünüyorum yazık gerçekten bu ülkede yaşarsa çok yazık olur hadi biz %50 boka bulaştık ya bizden sonraki nesil boyunlarına kadar boka batıcak belkide gelecekleri satılmış bir halde doğacaklar

bunlar istiyorki çatlak sesler çıkmasın herkes bunlara itaat etsin ulan insanları düşürdükleri durumda iğrenç cumhuriyeti savunmalarınıda görüyoruz yıkarak savunuyorlar ne güzel lan

bss dedi ki...

hocam bence bunu gören duyan okuyan ne kadar öğrenci varsa buna tepki koymalıdır.

Adsız dedi ki...

siz kimsiniz de sahip çıkacaksınız.

ellerine sağlık hocam

Jordi Metal dedi ki...

Badem bıyıklı yavşaklar üniversiteleri ele geçirmeye başladı nihayet.

Şairler Parkı dedi ki...

Üniversite 1. sınıfta ciddi anlamda tırnak kontrolüne maruz kaldım, sınıf arkadaşlarımla beraber. Şaka yapmıyorum, onlar da şaka yapmıyorlardı, gayet ciddiydiler.

Edebiyat okudum ben. Rubaileri işlediğimiz bir derste "ilgisiz" olduğu gerekçesiyle, yrd.doç ünvanlı hoca Nazım Hikmet kitabını çöpe attı. Kitabın adı Nazım Hikmet-Rubailer idi. Türk Dili ve Edebiyatı hocasıydı ve bir kitabı çöpe atmakta sakınca görmüyordu.

Ben, 99 yılında girdim üniversiteye. Yani Jordi Metal, çoktan ele geçirdiler. Ve onların zihniyetindeki öğrenci sayısı ne yazık ki çoğunlukta.

Ege